Kardeşime…
Bu sene yeniden değişen üniversiteye giriş sınavıyla ‘yapboza’ çevrildiği söylenen üniversiteye giriş sistemi, yeniden Türkiye’nin gündeminde. Sistemin sürekli değiştiği, bir sistemin oturması için gerekli zamanın geçmediği yönündeki eleştirilerin haklı olup olmadığını anlamak için ise geçmişte yapılan uygulamalara göz atmakta, sistemin ve sınavların yıllar içerisinde nasıl değiştiğini incelemekte fayda var.
ÖSYM Kurulmadan Önce Üniversiteye Giriş:
Lise mezunu sayısının oldukça az olduğu Cumhuriyet’in ilk yılları, 1926-1935 tarihleri arasında yükseköğretime geçiş hakkı, lise programında yer alan derslerin hepsinden yapılan ‘Lise Mezuniyet Sınavı’ adlı sözlü sınavla öğrencilere veriliyordu. Bu dönemde, liseden mezun olmak yükseköğretime geçiş için yeterli görülmüş, lise mezunları arasından üniversiteye gidecekleri seçmek için herhangi bir özel yöntem uygulanmamıştır.
Ancak 1935 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Bitirme Sınavı ve Devlet Olgunluk Sınavı getirilerek üniversiteye geçiş hakkı bu iki sınava bağlandı. Bu sistemde, Bitirme Sınavı’ndan geçmiş ve Lise Bitirme Diploması’nı alanlar eğer üniversiteye gitmek istiyorlarsa Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan ‘Devlet Olgunluk Sınavı’na girmeliydi. 1936 tarihli Lise İmtihan Talimatname’si de, Olgunluk Sınavı’nın amacını “Yüksek tahsilin aradığı değer ve kabiliyetteki kişileri seçmek” olarak açıklamıştı. Devlet Olgunluk Sınavı, soruları Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan merkezi ve yazılı bir sınavdı. Toplam dört saat süren bu sınav, eylül ve haziran aylarında olmak üzere yıl içerisinde iki tarihte ve tüm Türkiye’de eş zamanlı olarak uygulanıyordu. Sınavlar, her lisede kurulan sınav komisyonları tarafından değerlendiriliyor, sınavda on üzerinden beş alanlar başarılı sayılıyordu. Ayrıca, değerlendirme aşamasında herhangi bir adaletsizliğin olmaması amacıyla cevaplar ve not baremi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından komisyona gönderilmekteydi.
Olgunluk Sınavı’nın uygulamada olduğu bu dönemde liselerde Edebiyat ve Fen kolu olmak üzere iki alan mevcuttu ve öğrenciler, lisede eğitim gördükleri kollara göre sınava giriyordu. Edebiyat kolu sınavında Türkçe kompozisyon, coğrafya, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji dersleri; Fen kolu olgunluk sınavında ise Türkçe kompozisyona ek olarak matematik, fizik, kimya ve tabiat bilimleri dersleri bulunabiliyordu. Bu dersler, liselerde bulunan kolların alan dersleri sayılmakla beraber hangi derslerden sınav yapılacağına her yıl Milli Eğitim Bakanlığı karar verir ve kararı duyururdu. Ayrıca her yıl sadece belirli derslerden Olgunluk Sınavı yapıldığı için, lise müfredatına dahil olduğu halde Olgunluk Sınavı ile teste tabi tutulmayan derslerden sadece sözlü sınav yapılmaktaydı.
1939 yılında, Olgunluk Sınavı’nda değişikliğe gidilerek öğrencilerin sadece kendi kollarında okutulan derslerden değil diğer kolun müfredatına dahil temel derslerden de sınava girmesi zorunluluğu getirildi. Yani fen kolunda eğitim görmüş bir öğrencinin de Olgunluk Sınavı’nda felsefe grubu veya tarihten, edebiyat kolunda okumuş bir öğrencinin ise matematik ya da tabiat bilimlerinden sınava girmesi gerekmekteydi. Yukarıda da belirtildiği üzere, o yıl içerisinde hangi sınavların yapılacağına (örneğin tabiat bilimleri sınavı mı matematik sınavı mı yapılacak) MEB karar veriyor ve bu kararı duyuruyordu.
Üniversiteye geçiş sistemleri arasında en uzun süre uygulamada kalan Olgunluk ve Bitirme sınavları 1955 yılında ‘Devlet Lise Sınavı’ adıyla tek aşamalı bir sınav haline getirildi. Bir önceki sistemde olduğu gibi Devlet Lise Sınavı da soruları Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve tüm Türkiye’de uygulanan merkezi bir sınavdı. Bu sınavda öğrenciler Türkçe kompozisyon ortak olmak şartıyla sadece kendi alanlarında yer alan derslerden sınava tabi tutuluyordu. Örneğin edebiyat kolunun bir öğrencisi Türk Dili ve Edebiyatı ve tarih ya da felsefe derslerinden sınava girmeliydi. Ancak Olgunluk Sınavı’ndaki uygulamanın aksine, kendi alanından iki dersin sınavına girme şartıyla, hangi derslerden sınava gireceğine öğrenci kendisi karar verebilme hakkına sahipti. Lisedeki alanında yer alan ve Lise Devlet Sınavı’na dahil olmayan derslerden de sözlü sınavlara giriliyordu. 1958 yılında ise yine bir değişiklikle merkezi sınav sisteminden vazgeçilerek ve her lise kendi Devlet Lise Sınavını yapmaya başladı.
Fakat burada belirtilmelidir ki uygulanmış olan Bitirme sınavı, Devlet Olgunluk Sınavı ve Devlet Lise sınavlarının tamamı sadece öğrencilere üniversiteye giriş hakkı vermeye hizmet etmekteydi. Sınavlarla öğrencilerin durumu incelendikten sonra bu öğrencileri başarıları çerçevesinde sıralayacak, üniversitelere yerleştirecek bir kurum yoktu. Dolayısıyla her üniversite kendi öğrencisini kendisi seçiyordu. Bu öğrenci seçme aşamasında üniversiteler; başvuru sayısı kontenjandan azsa başvuranların tamamını kabul ediyor, başvuru sırasına göre öğrenci alımı gerçekleştiriyor ya da başvuranların lise bitirme derecelerini veya lisedeki kollarını dikkate alıyordu.
Ayrıca, her üniversitenin kendi öğrencisini seçtiği bu dönemde üniversiteler de sınav yapabiliyor ve öğrencilerini kendi sınavlarıyla alabiliyordu. Örneğin İstanbul Teknik Üniversitesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi 1960 yılında, Ankara Üniversitesi ise 1962 ve 1964 yılları arasında kendi sınavlarıyla öğrenci alımı gerçekleştirdi. Bu uygulamalardan önce, İstanbul Üniversitesi de 1951 ve 1953 yılları arasında kendi öğrencilerini test yaparak seçmişti. Ortak bir seçme ve yerleştirme sisteminin oluşturulması amacıyla atılan ilk adım ise 1953 yılında MEB’e bağlı Test ve Araştırma Bürosu’nun kurulmasıyla atıldı. Kuruluşunun ardından Test ve Araştırma Bürosu, çeşitli üniversitelerle beraber hareket ederek öğrenci seçme yoluna gitti. 1953 yılında başlayan denemeler sonucunda, 1962-1963 eğitim yılında Ankara Üniversitesi’nin fakülteleriyle merkezi sınav sistemine geçiş yapıldı. Test ve Araştırma Bürosu ve üniversite yetkililerinin beraber yer aldığı bu merkezi sınav düzenlemesine zamanla İstanbul Üniversitesi ve bazı başka üniversiteler de katılmaya başladı. ÖSYM kurulmadan önce hayata geçirilen bu uygulamanın hem seçme hem de yerleştirme amacıyla uygulanan ilk sistem olduğunu söylenilebilir.
Yazıda belirtilen farklı uygulamalar göz önünde bulundurulduğunda görülüyor ki ÖSYM kurulana dek üniversiteye giriş sisteminde hiçbir zaman tam anlamıyla bir birlik söz konusu olmamış; bu durum da üniversite adayları için çeşitli zorluklara – örneğin farklı üniversitelerin düzenlediği sınavların çakışması- sebep olmuştur. Ancak yaşanılan bu sıkıntıların çözülmesi amacıyla kurulan ÖSYM’nin de üniversiteye giriş sınavları söz konusu olduğunda ne kadar öğrenci dostu olduğu tartışmalıdır.
Kaynakça:
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/34/970/11943.pdf
http://www.osym.gov.tr/TR,8530/tarihsel-gelisme.html
Görsel Kaynakça:
ntv.com.tr