DİPLOMALI İŞSİZLER VE “AKADEMİ ENFLASYONU”

Yüksek işsizlik oranı bir ülkenin karşılaşabileceği en büyük iktisadi sorunlarından biri, belki de en büyüğü olarak nitelendirilebilir. Genelde insanların kafasında işsizlik, eğitimsizliğin veya üniversite mezunu olmamanın sonucu olarak düşünebilir ancak Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu durum bu düşünceyi tamamen çürütür nitelikte. TÜİK’in son paylaştığı verilere göre ülkede işsizlik oranı yüzde 13.2 ve 4 milyon 61 bin işsiz bulunmakta, burada daha vahim olan istatistik ise bu 4 milyon kişiden 1 milyon 100 bin kişinin üniversite mezunu olması ve şu anda her 4 işsizden 1’inin üniversite mezunu olması. Sadece bu istatistikleri verip, insanlardan durumu iyi kavramasını beklemek pek doğru bir yaklaşım olmayacağından dolayı bu yazımızda hızlı biçimde artan üniversite sayısıyla birlikte genç işsizliğin nasıl arttığını, bu sorunun sebeplerini ve sonuçlarını inceleyeceğiz.

Ülkemizde diğer çoğu kurumda olduğu gibi üniversitelerin de ciddi sorunları olduğu aşikar ve dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamalarında ülkemizin önde gelen üniversitelerinin dahi son yıllardaki gözle görülür düşüşü kolayca fark edilebiliyor. Bu düşüşün en büyük sebeplerinden biri her ne kadar ülkedeki ekonomik gidişat olsa da üniversitelerdeki özgür düşünce ortamı eksikliği ve yönetimlerindeki liyakatsizlik gibi sorunlar da önemli sebepler olarak gösterilebilir. Son günlerde şahit olduğumuz Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, doktora tezinde intihal olan Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasına karşı yaptıkları eylemler ve onlara karşı uygulanan kötü muamele bu durumu kanıtlar nitelikte desek pek de yanlış olmaz. Yani kısacası ekonomi ve özgürlük gibi ciddi sorunlar sebebiyle son yıllarda üniversitelerimizin kalitesinde bir düşüş olduğu yadsınamaz bir gerçek.

Şimdi gelelim yazımızın başındaki esas sorumuza, neden üniversite mezunu, eğitimli insanlar iş bulamıyor? Burada yukarıda bahsettiğimiz üniversitelerdeki nitelik düşüşü kadar nicelikteki artışın da etkili olduğunu görüyoruz. Türkiye’de 1980 sonrası başlayan ve 2002’de AKP iktidarıyla birlikte daha da hızlanan “Her ile bir üniversite” politikasının bu artışta etkili olduğu anlaşılıyor. İstatistiklere göre Türkiye’de 2001 yılında 74 üniversite ve 1.5 milyon üniversite öğrencisi varken, şu anda 204 üniversite ve 8 milyon üniversite öğrencisinin olduğu görülüyor ve “her ile bir üniversite” politikasının Türkiye yükseköğrenim sisteminde bir iyileşmeye yol açmadığı, aksine “akademik enflasyon” yarattığı anlaşılıyor. Sanıyorum burada bir virgül koyup “akademik enflasyon” kavramını açıklamak gerekiyor; “akademik enflasyon, bir ülkenin akademik performansı kayda değer şekilde yükselmiyorken ve üniversite mezunlarına yüksek ücretli ve iş güvencesine sahip yeni istihdam olanakları yaratılmıyorken, üniversite mezunlarının iş piyasasındaki göreceli ağırlığının sürekli olarak yükseliyor olmasıdır”. Bu durumu basit bir şekilde örnekleyecek olursak, nasıl ki TCMB’nin (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası) sürekli para basmasıyla ekonomi büyümezken TL değer kaybına uğrarsa, aynı şekilde YÖK de her şehre bir üniversite açarsa ve herkese diploma verirse yani piyasadaki diploma arzı karşılıksız olarak artarsa, diplomaların değerinin düşmesi kaçınılmaz oluyor ve bunun sonucu olarak diplomalı işsizliğin artması gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Kısacası yeterli istihdam yaratılmıyorken, diploma sayısı karşılıksız olarak artarsa, elimizdeki diplomaların değeri düşüyor. Bu durumun yarattığı başka bir ciddi sorun ise daha fazla kişi aynı pozisyon için rekabete girdiğinde işverenin sizden talep ettiği istekler artıyor, işyerleri nitelikli eleman isterken buna karşın uzun çalışma saatleri, düşük maaşlar teklif ediyor ve yol/yemek gibi ihtiyaçları karşılamayabiliyorlar. Haliyle bu ortam da nitelikli insanların işgücü piyasasına tepki göstermesiyle sonuçlanıyor.

Gençlerin üçte biri üniversitelerin iş bulmak için yeterli donanımı sağlamadığını düşünüyor.

Şimdi bu soruna bir de farklı bir açıdan bakalım; üniversite mezunu işsizlerin son 15 senede 5 kat arttığı ülkemizde bu sorun genç üniversite mezunları üzerinde maddi olduğu kadar manevi, psikolojik sorunlara da yol açıyor. Öyle ki, bir araştırmaya göre genç işsizlerin %63.6’lık kısmı yalnızca yemek ve yol masraflarının karşılandığı bir işte başka herhangi bir isteği olmadan çalışabileceğini söylüyor. Bunun sebebi olarak ise çalışmaya başladıklarında aile ve arkadaşları arasında vakit geçirirken kendilerini daha rahat hissedecek olmalarını gösteriyorlar çünkü %58,3 oranındaki çoğunluk işsizlik durumları sebebiyle aile/arkadaşlık ilişkilerinin olumsuz yönde etkilendiğini ifade ediyor.

Tüm bu istatistikleri göz önüne aldığımızda işsizliğin gençler üzerinde ciddi maddi sorunların yanında ciddi psikolojik sorunlara da yol açtığını ve “her ile bir üniversite” politikasının gençlere iş olanağı sağlamak yerine üniversite mezunu işsiz sayısında akıl almaz bir artışa sebep olduğunu görüyoruz. Ve maalesef ki veriler, yine bu politikanın diplomalı işsizliği yapısal bir sorun haline getirdiğini gösteriyor.

Yazımızı ise DW Türkçe’nin röportajında konuşan, Boğaziçi İktisat mezunu ve işsiz olan Erdal’ın sözleriyle bitirmek istiyorum: “Bu duruma öfkeliyim, bu duruma sebep olan herkese öfkeliyim. Bu öfkem dinmeyecek, ben işe girsem de dinmeyecek çünkü o zaman da hala başkaları dışarıda kalmaya devam edecek.”

Röportajın tam hali:

Kaynakça

GYİAD, “Türkiye’de Genç İş Piyasası ve Geleceğine Bakış Raporu

Büşra Akkaya, Altuğ Yalçıntaş, Türkiye’de Akademik Enflasyon: “Her İle Bir Üniversite Politikası” Sonrasında Türk Yükseköğrenim Sistemi

TÜİK

Leave a Reply