Önceki yazımda açıkladığım gibi, 15. yüzyılda Portekiz’in keşiflere başlaması için uygun bir zaman oluşmuştu. Yeni kaynaklara olan açlık, keşifleri destekleyecek soylular, gemicilik, haritacılık ve pusuladaki teknolojik gelişmeler Portekizlilerin Atlantik Okyanusu’nu keşfetmesine katkıda bulundu. 1434 yılında başlayan Atlantik serüveni 1488’de, neredeyse yarım yüzyıl sonra, Ümit Burnu’nun geçilmesiyle son bulacaktı. 54 yıl gibi kısa bir sürede binlerce kilometrelik Afrika kıyıları ve bu kıyılara bağlı birçok nehir keşfedildi. Bu keşifler baharat, ipek, değerli madenler gibi ticaret mallarının geldiği kaynaklara yani Afrika’nın içlerine ve Hindistan’a erişmek için yapıldı. Afrika’nın Atlantik kıyılarının keşfi ise Fas seferlerinden yaklaşık 20 yıl sonra, 1434 yılında Cape Bojador’un geçilmesiyle başladı.
Cape Bojador (Bojador Burnu) Portekizli denizciler için geçilmez bir bölgedir. Defalarca denenmesine rağmen hem akıntılarla başedilememiş hem de denizcilerin cesareti bir süre sonra kırılmıştır. Denizciler için Cape Bojador bir nevi psikolojik bariyer olmuştur. Ancak Gemici Henry’nin baskıları ile Cape Bojador 1434 yılında aşıldıktan sonraki 10 yıl içerisinde Portekiz gemileri Senegal, Gambiya gibi bölgelerde görülmeye başlandı. Portekizliler yaptıkları bu seferlerde en başlarda saldırgan bir tutum izlediler. Tıpkı Fas’ta olduğu gibi kıyı bölgesindeki köyler ve savunmasız yerleşim yerlerini yağmalandı. Bu yağmaların sonucunda Afrika, Avrupalı beyaz adama ilk kölelerini verdi. Köleleştirmek dışında Portekizli denizciler bölgedeki insanlar hakkında bilgi almak için birçok tutsağı başkent Lizbon’a gönderdi. 15. yüzyıldaki küreselleşmemiş Dünya’da iki kıta arasındaki temas çok da alışıldık değildi. Portekizliler gittikleri bölgelerden sadece köle almakla kalmadılar. Aynı zamanda egzotik meyveler, papağanlar ve bölgeye has çeşitli baharatlar da Avrupa’ya gönderilmeye ve popülerlik kazanmaya başlamıştı. Tıpkı Venediklilerin doğudan gelen malları Avrupa’ya getirmesi gibi, Portekizliler de Afrika’dan gelen malları Avrupa’ya taşıdılar ve tarihin ilk küresel ticaret imparatorluğunu kurmanın adımlarını böylece attılar.
Portekizlilerin yerleşim yerlerini yağmalaması onlar için her zaman karlı olmadı. Nehirlerden ilerledikçe karşılaştıkları bölgelerde daha fazla nüfus yoğunluğu ve kendilerinden daha güçlü devletler vardı. Hem askeri anlamda zafer kazanamayacaklarını hem de yaptıkları akınların bu bölgedeki kralları rahatsız edeceğini fark eden Portekizliler 1440’ların sonlarına doğru bu akınları yasakladılar. Bunun yerine bölgedeki krallıklarla ticaret yapmayı tercih ettiler. Diplomatik kanallar yoluyla, Afrika’da olmayan ve kralların ilgisini çeken Avrupai hediyelerle, bölgedeki devletlerle anlaşmalar sağlandı. Fas’ta kurdukları ticaret merkezlerinin benzerlerini, hatta daha büyüklerini, Afrika’daki şehirlere savaşla değil antlaşmalarla kurdular. Mina şehrine kurulan ticaret merkezi Avrupa’ya nakledilen altının geldiği yer oldu. 1487-1489 arasında 8 bin ons (250 kg) altın bu merkezden Avrupa’ya gönderilirken 1494-1496 arasında bu miktar 22,5 bin onsa (700 kg) çıkmıştı. Bunlar ticaret yollarının değişmeye başlamasının ilk adımlarıydı. Önceden Avrupa’ya gelen altınlar Akdeniz üzerinden geçerken yeni keşiflerle altın ve diğer değerli mallar Atlantik üzerinden gönderildi.
Keşif yapmak sadece bir yere gitmek ve oraya ilk varan olmak, ya da oraya varan ilk Avrupalı olmak, ile ilgili değil aynı zamanda bulduklarını not almak ve geri dönebilmektir. Portekizliler Atlantik’in dilini, onun mevsimlerdeki değişimlerini, rüzgarlarını ve akıntılarını da detaylı olarak not aldılar. Çünkü yalnızca akıntılar ve rüzgarlar onları Lizbon limanına geri getirebilirdi. İkinci yazımda da bahsettiğim gibi, okyanusta kullanılan gemiler Akdeniz’deki gemilerden farklıydı. Akdeniz’de kullanılan gemilerde kürek çekmek önemliyken Portekiz’in Atlantik Okyanusu’nda kullandığı gemilerde yelkenler ve rüzgârlar daha önemliydi. Bunun en büyük artısı neydi? Eğer kullanmasını biliyorsanız rüzgâr ve akıntılarla çok daha hızlı seyahat edebilirdiniz. Afrika’ya giden Portekizli denizciler en başlarda kuzeye gitmek için rüzgarları kullanamadılar. Bu yüzden dönüş uzundu hatta neredeyse imkansızdı. Ancak sonraları Atlantik’teki akıntıları keşfettiler ve eve kıyı şeridinden değil, akıntıların sizi kuzeye götürebileceği Atlantik’in açıklarına giderek dönmeye başladılar. Denizciler bu akıntıya ‘Volta do Mar’ dediler: denizin dönüşü.
Her ne kadar keşiflerin sebeplerinden uzunca bahsetmiş olsam da Portekizlilerin keşfettiği en önemli şey farklı kıtalar değil, akıntılardı. Akıntılar kürek çeken insan gücünü doğanın gücüyle değiştirdi. Akıntılarla seyahatler daha hızlı ve daha kolay olmaya başladı. En önemlisi, bu akıntılar önceleri birbirine İpek Yolu ile bağlanan Asya ile Avrupa’yı kara yolundan çok daha hızlı olan deniz yolu ile bağlayacaktı. Bu bağlantı da bu akıntılara ve yollara hükmeden Portekizliler aracılığıyla sağlanacaktı.
Portekiz bu keşifleri yaparken ve ticaret merkezlerini kurarken Kastilya ile arasındaki çekişme devam ediyordu. Hatta yapılan keşifler ve bu keşfin haritaları devlet sırrı olarak korunmaktaydı. (Bazı tarihçiler aslında keşiflerin tahmin edilen tarihlerden önce yapıldığı ve bu bilgilerin İspanyolların eline geçmemesi için değiştirildiğini iddia ederler.) Bunun dışında halihazırda Atlantik’teki bazı adalarda yağmalar olmuş ve Portekiz’in Afrika’daki tekeli tehdit altına girmiştir. 1479 yılında yapılan Alcaçovas Antlaşması ile ilk defa Avrupalı devletler diğer kıtalar üzerinde anlaştılar. Bu anlaşma ile iki devlet arasındaki çatışmalara son verilmiş, Portekiz’in Afrika’daki tekeli koruma altına alınmıştır. Ayrıca iki ülkenin Kanarya ve Azor adalarındaki egemenlikleri düzenlenmiştir. Portekiz’in Afrika’daki karteli sadece İspanyollara karşı değil aynı zamanda diğer denizcilere karşı da geçerlidir. Bölgede yakalanan Cenevizli denizciler sert şekilde cezalandırılmıştır. Aynısı kaçakçılık yapan Portekiz gemileri için de geçerliydi. Kıymetli mallar taht tarafından sıkı şekilde korundu ve bu malların nakledilmesi sadece izin verilen kaptanlar tarafından yapıldı.
1480’lerde Portekizliler tüm sahra altı kıyısını keşfetmiş ve daha da güneye inmeye başlamışlardı. Kongo ve Angola bölgeleri bu dönemde keşfedildi. Buradaki krallıklarda Portekizli kaptanlar sıcak karşılandı. Uzun yıllar boyunca devam edecek olan fildişi ve köle ticareti de böylece başlamış oldu. Sonraki yüzyıllarda Kongo bölgesi köle ticareti için en yoğun bölgelerden birisi olacaktı. Ayrıca Kongo’da ticaret dışında bir şey daha oldu: dinin yayılması. Kongo kralı vaftiz edildi ve en büyük oğluyla birlikte Katolik oldu. (Vaftiz töreninin sonrasında Portekizliler gibi Joao ve Afonso isimlerini aldılar) Kral Joao öldükten sonra Katolik Afonso tahta çıkmak için karşısında farklı Pagan kral adaylarını da buldu. Kongo’nun önceki geleneklerine göre kralın ölümünden sonra herhangi bir veliaht tahtta hak iddia edebilirdi, ancak Katoliklerde, genellikle, en büyük veliaht tahta geçerdi. Kısacası Afonso’nun Katolik olması sadece manevi sebeplerden değil aynı zamanda kendisini tahtın meşru varisi olduğunu göstermekti. Kısa süren taht savaşında Portekizliler Afonso’yu destekledi Kongo’nun yöneticisi Katolik bir krala geçti. Bundan sonraki dönemde Avrupa’dan gelen misyonerler bölgeyi Hristiyanlaştırdı ve Avrupa’nın değerleri Afrika’nın bu bölgesinde yayılmaya başladı. Başlangıcını Portekizlilerin yaptığı din ve kültür etkileşimi 19. yüzyılın sonlarında tamamlandı. Bugün Afrika’da milyonlarca Hristiyan varsa ve yerel diller yerine özellikle İngilizce ve Fransızca konuşuluyorsa bunun sebebi Avrupalıların başlattığı asimile politikalarıdır.
1480’lerde yapılan seferlerde Portekizliler hala Hint Okyanusu’na geçişi arıyorlardı. Zaire Nehri de keşfedilmiş ancak nehrin sonu okyanusa açılmadığı için bir sonuca varılamamıştı. Ağustos 1487’deyse Bartolomeu Dias adında bir kaptan Lizbon’dan ayrılır. Amacı, tıpkı giden diğerleri gibi Hint Okyanusu’na geçişi bulmaktır. Bugünkü Güney Afrika’ya ulaştığında sert bir akıntıyla karşılaşır ve bundan dolayı kıyıdan açılıp başka bir akıntı arar. Yakaladığı akıntı ile Şubat 1488’de Mossel Körfezi’ne ulaşır. Yine Güney Afrika’da bulunan bu körfez, kıtanın doğu tarafındadır. Bartolomeu Dias Atlantik Okyanusu’nu kullanarak Hint Okyanusu’na ulaşan ilk Avrupalı denizci olmuştur. Hem de sonraları Ümit Burnu olarak adlandırılacak Afrika’nın en güney ucunu görmeden. Bu yolculuk 11 bin kilometre sürmüş ve akıntıların da yardımıyla yalnızca 6 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmıştır. Bazı tarihçiler Bartolomeu Dias’ın kıyıdan açılıp güneye gittiğinde Antarktika’nın buzullarını gören ilk insan olduğunu bile iddia ederler. Ne olursa olsun, Bartolomeu Dias Portekiz’in keşiflerdeki amaçlarından birisini yerine getirmiş oldu: Hint Okyanusu’na ulaşmak.
Portekizli denizciler 1488’e gelindiğinde Afrika’nın batı kıyısını ve ona bağlı olan nehirlerin birçoğunu keşfetmiş hatta Hint Okyanusu’na varmışlardır. Artık Afrika’dan altın, fildişi ve çeşitli baharatlar Avrupa pazarına getirilebilecek ve getiren kişileri zengin edecektir. Daha sonraları, Hint Okyanusu’ndaki ticaretin de ele geçirilmesiyle var olan ticaret yolları önemini yitirecek ve ticaret deniz yolu ile sağlanacaktır.
Kaynakça:
Disney, A. R. (2009). A History of Portugal and The Portuguese Empire: Volume 2. New York: Cambridge University Press.
Newitt, M. (2005). A History of Portuguese Overseas Expansion, 1400-1668.New York: Routledge.
Görseller:
Öne Çıkarılan Görsel: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Portuguese_Carracks_off_a_Rocky_Coast.jpg
Görsel 1: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/3/3f/Henrican_navigation_routes.gif/250px-Henrican_navigation_routes.gif
Görsel 2: https://jbh.journals.villanova.edu/article/viewFile/2243/2028/6581
Görsel 3: https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/0/09/Gama_1497_Atlantic_route.gif
Görsel 4:http://www.sahistory.org.za/sites/default/files/article_image/L%C3%A1zaro_Luis_1563.jpg
Görsel 5: https://abagond.files.wordpress.com/2015/09/portuguese-exploration-1400s.png
Görsel 6: https://media1.britannica.com/eb-media/59/145059-004-3521EE24.gif
İlker
Avrupa’nın iki gücü onu dünyaya egemen yapmıştır. Bunlar para ve bilimdir. Avrupa ekonomik büyümesinin ilk adımı olan coğrafi keşifler dikkat ile incelenmesi gereken olaylar. Bu konuda yazınız başarılı