Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduranla gerçekleştirdiğimiz sohbetimizin bu kısmında çocuk istismarı, Atatütk Orman Çiftliğinde açılacağı iddia edilen adliye ve daha birçok meseleyi aktaracağım. Röportajın, Baroların kapatılması ve HSK’nın hakimler üzerindeki baskısına ilişkin ilk kısmına buradan erişebilirsiniz.
CİNSEL İSTİSMAR NEDEN ENGELLENEMİYOR?
Gazete Bilkent: Her güne yeni bir istismar ve tecavüz haberiyle uyanıyoruz. STK’lar kimyasal hadım, idam gibi çok radikal önerilerde bulunuyorlar ama aslında işin içinden gelen hukukçular Ceza Kanundaki müeyyidelerin aslında birçok ülkeyle karşılaştırıldığında gerçekten caydırıcı olması gereken, büyük cezalar olduğunu savunuyor; ben de naçizane, bir hukuk fakiltesi öğrencisi olarak bu fikre katılıyorum. Ancak bir nedenle bu kanun caydırıcılık vazifesini yerine getirmiyor. Bu zincir nerede kopuyor sizce?
Hakan Canduran: Aslında hukuki müeyyidelerde bir sorun yok. Mesele yasanın uygulanması sorunu da değil. Mesele, toplumun bazı şeyleri kaybetmesi. Türk toplumunda inanılmaz farklı, olumsuz bir bakış gelişti. Bir yandan insanlar “bunu yapanlar idam edilsin” derken bir yandan da toplumun bir kısmı bu fiilleri çok normal görüyor. Demek ki sorun eğitimde, insanların hayata hazırlanışında. Devletin ceza vermeden önce eğitmesi lazım. İmam hatipler açılarak eğitim sağlanmaz. Çağdaş okullar açılır, insan öne çıkarılır. Çocuğa hakları nelerdir, tacizin ne anlama gelir anlatılır; toplum bilinçlendirilirse zaten kanunlar yeterlidir. Siz toplumu eğitmeyin, bunu normal hale getirin sonra da “ceza yetmiyor” deyin. Buna katılmıyorum. Bu yüzden toplumu bilinçlendirmek adına yönetim kurulumuzda bir karar aldık. Çocuk hakları merkezimiz çocuk tacizine neyin sebep olduğu, nasıl önleneceği konusunda bilimsel araştırmalar yapmaya başlıyorlar. Hepimizin ihtiyacın olan, devletin yapması gereken bu. Önleyici tedbirler nasıl alınır, aile içi eğitimler nasıl verilir, kadın- çocuk nasıl eğitilir…
Gazete Bilkent: Ve erkek nasıl eğitilir…
Hakan Canduran: Asıl önemli olan, erkek nasıl eğitilir? Toplumun temel nüvesi olan aileyi eğitemezseniz, aile içindeki cinsel tacizleri bile hoş görür hale gelirseniz, 6 yaşındaki bir çocukla evlenmeyi caiz görürseniz ve Diyanet İşleri Başkanı bile bu konuda açıklama yapabilirse tabii ki insanalar bunu normal zanneder. 12 yaşındaki kız çocuğuyla 70 yaşındaki bir adamın evlenmesine sıcak bakıyorlar, bu mümkün müdür?
İslam hukuku diyorlar ama Türkiye’ de İslam hukuku uygulanmıyor, ayrıca esasen İslam hukukunda da böyle bir şey yok. İslam da yanlış anlaşılıyor, Diyanet İşleri bile İslam’ı yanlış anlatıyor. Bunlara çözüm bulamadıktan sonra hadım ya da idam etseniz ne olur!
Ve de geri dönülmez cezalandırma yöntemleriyle çağdaş ceza hukukuna aykırı davranmaktan bahsediyorsunuz, çağdaş ceza hukukunda ise cezalandırmak yerine edeplendirme, tekrar topluma kazandırma amaçlanır. Bu yüzden benim önerim idamla hadımla değil toplumu bilinçlendirmeyle, toplumu ve aileyi korumayla bu fiilleri azaltmak.
YENİ ADLİYE ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ’NDE Mİ YAPILACAK?
Gazete Bilkent: Bir de her avukatın haklı olarak yakındığı adliye meselesi var. Ankara’da dağınık haldeki adliyeler avukatları çok zorluyor. Bununla ilgili görüşmeleriniz ne durumda?
Hakan Canduran: Ankara’da, 6 tane adliyenin olduğu bir şehirde tek başına avukatlık yapmak gerçekten kahramanlık gibi bir şey. Daha dün (1Mart 2018) Adalet Bakanıyla bir görüşme yaptım sonunda başkente yakışır bir adliye projesi oluşturduklarını söyledi. Önceden de Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve Adalet Komisyonu Başkanı beni davet ettiler ve bu proje hakkında konuştuk. Bir yer bulduklarını, binalardan oluşan kampüs şeklinde yaygın bir adliye düşündüklerini söylediler. Yapılırsa 3 yıl içinde bitirileceği iletildi, umutla bekliyoruz. Fakat yer konusunda bir sıkıntı yaşanıyor. Atatürk Orman Çiftliğinin arazisi içinde bir yer bulduklarını, diğer buldukları arazinin Ankara’ya çok uzak olduğunu ve bu nedenle burayı seçtiklerini söylüyorlar. Bu konuda bizim tereddütlerimiz var. Kendilerine de bildirdim. Ankara’da adliye binası yapılacaksa çok rahat yer bulunabilir. Zorla Atatürk Orman Çiftliğine adliye yapıp “ihtiyacınızı gördük” demek çok doğru bir yaklaşım değil. Ankara gibi bir yerde devletin arazisinin olmaması çok inandırıcı da gelmiyor.
GELİNCİK PROJESİ
Gazete Bilkent: Bir de şiddet mağduru kadın ve çocuklara ücretsiz hukuki destek verdiğiniz Gelincik Projenizden söz etmek istiyorum. İleride benim de gönüllüsü olmak istediğim bir proje. Çok kaliteli bir fikir ancak pek bilinmiyor gibi…
Hakan Canduran:Gelincik projesini 2010 yılında kurduk. Çok güzel tanıttık, bakanlıklarla ortak çalışmalar yaptık. Ve bir anda şiddete uğrayan kadın ve çocuklar bize başvurmaya başladı. Çok iyi hizmet veriyorduk fakat daha sonra Aile Bakanlığı ve diğer devlet kurumları bizimle olan irtibatını kopartmaya başladı. Takdir edersiniz ki bu proje, devlet desteği gereken, geleceğe yönelik daha da büyümesi gereken bir projeyken destek azalmaya başladı. Kendi imkânlarımızla yaptığımız hukuki yardım çalışmaları aslında çok büyük, 40.000’den fazla şiddete uğramış kadınla görüşme yapıldı. Hukuki hakları anlatıldı, binlerce kadın sığınma evlerine yerleştirildi. Binlerce çocuğa hukuki hizmet verildi. Şiddetin önlenmesi için çok çalışıldı ama sadece Ankara Barosunda kaldı. Fakat bunun devletin katkısıyla büyümesi gerekirdi. Burada katkıdan kastımız maddi katkı değil. Bu durumdaki kadınların yönlendirilmesi, Gelincik hizmetlerinde çalışan avukat arkadaşlarımızla bu kişilerin görüştürülmesi, yardım elinin uzatılmasının sağlanmasını kast ediyoruz. Biz ancak bize başvurana yardım edebiliyoruz, ayağına gidemiyoruz. Arayamıyoruz. Bunun için belediyelerin bize yardım etmesi lazım. Ama ne yazık ki bazı belediyeler bize set koymuş vaziyette. Bir yere kadar geliyoruz ama bir yerden sonra bizden uzaklaşıyorlar. Oysa bizim hiçbir siyasi gayemiz yok.
Kanaatimce bu tutumlarının sebebi şu ki; biz doğru yoldayız ancak onlar aynısını yapamadığı için bizim önümüzü kesmeye çalışıyorlar. Hâlbuki biz sadece insanları şiddet batağından kurtarmaya çalışıyoruz.
AVUKATLIK SINAVI GELİYOR MU?
Gazete Bilkent: Avukatlık sınavına değinsek, yıllardır hep konuşulur. Ehliyet almak için yalnızca stajın, özellikle adliye stajlarının, fazla efektif olmadığı; insanların sadece imza atıp çıktığı eleştirilen mevzular.Liyakat sahiplerinin avukatlık ehliyetini eline almaları için bir sınav yapılması gerektiği açık. 2019’da yine böyle bir şeyin gündeme gelebileceğine dair duyumlar var. Bir fikriniz var mı?
Hakan Canduran : Daha önce aslında yasada avukatlık sınavı vardı fakat kazanılmış hak vaadiyle bir kesim kandırıldı. “Yasanın çıktığı andaki hukuk fakültesi öğrencilerine bu sınav uygulanamaz” gibi hem geçmiş hükümetlerce hem bu hükümetçe bir tavır var. Böyle bir kazanılmış hak olmaz. Hukuk fakültesine girmiş olmak avukat olmak anlamına gelmemektedir. Ama ne yazık ki siyasiler siyasi çıkarlar adına, belirli kesimleri mutlu etmek adına, oy adına bunu yaparak bir sınav getirmiş gibi yapıp tam sınav zamanı yine o çıkar gruplarının baskısıyla bunu ortadan kaldırıyorlar. Daha önceki adalet bakanı ile de görüştüğümüzde sınav getirileceğini söyledi. Biz de sınav getirilmesini istiyoruz. Ancak onların getirmek istediği sınavla bizim istediğimiz sınav arasında farklar var. Onlar sınavı sadece biz yapar, biz karar veririz diyorlar. Biz ise karşı çıkıyoruz çünkü bir stajyer avukatın avukat olmasına ancak baro karar verebilir. Ayrıca bunun açık ve şeffaf bir şekilde yapacağımızı da garanti ettik. Hâkim, savcı ve avukat olmak isteyenlerin gireceği çok ciddi bir devlet sınavı yapın. Akademik barajı aşabilenler staja başlasın. Ardından stajın bitiminde de hâkim, savcılık sınavını siz yapın; avukatlık kabul sınavını da biz yapalım. Bize güvenmediklerini söylediler. Kurumlar birbirine güvenmiyorsa da bunun bir anlamı kalmıyor.
Şimdi “Türkiye” ibaresi, Avukatlık Kanununun değişmesi, barolar vs. devreye girince Adalet Bakanlığı “Birtakım değişiklikler yapacağız; 15 yılı geçmiş olan avukatlara yeşil pasaport vereceğiz, vekâletnameleri kendiniz düzenleyeceksiniz, avukatlık sınavı getiriyoruz, … en acısı da silah ruhsatlarınızdan artık harç almayacağız.’’ gibi söylemlerde bulundu. Bu tamamen popülist bir yaklaşım. Bir yandan “baroların konumunu değişeceğim”, bir yandan da “size bir parmak bal vereceğim” diyorlar.
Biz avukatların yeşil pasaporta etkili hukuki savunma için ihtiyacımız var. Ancak bu şartlarda değil. Silah ruhsatı vs. zaten ihtiyacımız yok. Bizim dürüst olması koşuluyla sınava ihtiyacımız var. Evet, vekâletnameleri kendi büromuzda düzenleme hakkımız olmalı ama ağzımıza bir parmak bal çalınsın diye değil.
Bu, 2010 anayasa referandumu görüntüsü haline gelmemeli. Orada da bir taraftan halka bir parmak bal verilirken diğer taraftan olmayacak işler yapıldı, işin o hale dönmesini istemiyoruz. Bu sebeple; sınav makul bir hizmet olarak yapılırsa, Türkiye Barolar Birliği’nin katkısı sağlanırsa biz sınava sıcak bakarız. Ancak kazanılmış hak deyip de şu anki öğrenci ve stajyerlere bu sınav uygulanmayacaksa, avukat sayısı 200.000 olunca sınav yapılsa ne olur yapılmasa ne olur? Dolayısıyla şu andaki gelişmenin içinde sınavın adının geçmesinin çözüme yönelik olmadığını, sadece ağzımıza bir parmak bal çalarak avukatları susturmayı düşündükleri izlenimini ediniyorum.
HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNE TAVSİYELER
Gazete Bilkent: Siz aynı zamanda üniversitelerde eğitim veren bir öğretim görevlisisiniz. Bilkent üniversitesinin de oldukça kaliteli bir hukuk fakültesi var ve öğrencilerin birçoğu avukatlık düşünüyor. Mesleğe yönelik vereceğiniz tavsiyeleriniz var mıdır?
Hakan Canduran: Şu anda 4 fakültede Avukatlık Hukuku dersleri veriyorum: Atılım, Çankaya, Gazi ve Ankara Hukuk olmak üzere 2 devlet 2 özel üniversitede toplam 850’den fazla öğrencim var.
Öğrencilerin yüzde doksanı avukat olmak istiyor ancak avukatlık hukukuna ilişkin kelime anlatılmıyor. Staja başlayınca görüyorlar ve bazıları şok olup vazgeçiyor, bahsettiğimiz gibi staj efektif yapılamıyor, hele ilk 6 ay mahkemelerde hâkimler “aman aman gelmeyin imza atın gidin” diyebiliyorlar. Bu arkadaşlar duruşma izlemeli, dosya okumalı. Kalan 6 ayda avukatlık stajyeri arkadaşlarımızı bir kaosun içinde bırakıyoruz. Meslektaşlarımızın yanında öğrenebildikleri kadarını öğrenmeye çalışıyorlar; bu arada ücret, sigorta vb. sorunlar yaşıyorlar.Tüm bunlar yan yana geldiğinde; kişi, öğrenciyken sistemi görüp “Ben mücadele ederim” diyebilmeli.
Avukatlık “hiçbir şey olamadım o zaman avukat olayım” denecek bir meslek değildir.
Avukatlık zor bir meslek ama dünyanın en keyifli mesleklerinden bir tanesi. Manevi olarak çok tatmin eden, maddi olarak da iyi çalışırsanız mutlaka bir süreç içinde aile geçiminizi sağlayacak bir kazanç elde edebileceğiniz bir meslek. Dekanlarla da bu dersin gerekliliğini konuşuyorum, işte dördünü ikna ettim. Ancak bildiğim kadarıyla Bilkent’te şu anda buna dair bir ders yok ki katıldığım söyleşilerden gördüğüm, birkaç kişi dışında kimsenin hâkim ya da savcı olmak istemediği.
Öğrenci arkadaşlarıma bunun dışında bir önerim de yabancı dil. Hukuki yazışma, sözleşme çevirme kabiliyeti yönünden İngilizce ve hatta birden fazla yabancı dil öğrenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Türkiye artık global dünyanın bir parçası, yurtdışı ile ilişkilerimiz çok geniş, ticari ilişkiler yüksek. Uyuşmazlıkların tarafı olacak Türk şirketlere avukatlık yapabilmek çok önemli. Ayrıca Baro ve üniversitelerin açtıkları seminer programlarına arkadaşlarımın katılmalarını da tavsiye ediyorum. Ve mutlaka belli konularda uzmanlığı yönelmeliler. Son tavsiyem de tek başlarına avukatlık yapmaktansa kooperatif ekipler kurarak güç birliği yaratıp bu gücü hissettirerek ciddi çalışmalar yapmaları. Bunu sağlayamayan meslektaşlarım elenmeye mahkûm olabilir.
Bunu bir piramit olarak düşünürsek üste çıkmak lazım.
Bu konuda siz özel eğitim veren, iyi bir okulun öğrencileri olarak şanslısınız. Bu şansınızı iyi değerlendirip kendinizi geliştirmenizi öneriyorum. Avukat kalitesinin sizin okulunuz gibi okullardan gelen meslektaşlarımızla bir adım öteye taşınacağını düşünüyorum, bunda da çok samimiyim.
Sayın Hakan Canduran’a bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum.
Röportajın ilk kısmı için tıklayınız.