Küçük Buzul Çağı Nedir, İnsan Yaşamını Nasıl Etkilemiştir?

İklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın gündemin ilk sıralarını meşgul ettiği bir zamanın içinde yaşıyoruz. Son 30-40 yıldır hızla artan şekilde bu kavramlar gündemimize girdi. Çünkü sokaktaki vatandaştan, uzman akademisyenine, çiftçiye kadar herkesin hayatına bir şekilde dokunuyor bu kavramlar. Barajların su seviyelerinin azalması, Marmara Denizi’nde meydana gelenler, geçtiğimiz yaz yaşadığımız orman yangınları ve birçok doğal su kaynağının kuruması, düzensiz yağış rejimleriyle kendini sık sık Türkiye’de yakından hissettiriyor bu iki kavram. İklim modern döneme kadar insan hayatını etkileyen başat faktör olma rolünü sürdürmüştür. Ancak küresel ısınma sadece insan faaliyetinin yarattığı bir durum değil. Bütün kavramların olduğu gibi bu kavramın da bir tarihi var. Sosyal ve ekonomik örgütlenmenin tarım etrafında yapıldığı dönem boyunca meteorolojik hava olayları ve sıcaklık artışları, düşüşleri bir anda mevcut örgütlenmeyi tepetaklak duruma getirebilecek potansiyeli taşımaktadır. Yazının devamında göreceğimiz gibi sık sık potansiyel olan gerçek de olmuştur. Sözünü ettiğimiz dönemin içinde yer alan bir periyod bu yazının çerçevesini oluşturacak: Küçük Buzul Çağı.

Hollandalı ressam Heindrik Avercamp’ın tablosu

Küçük Buzul Çağı adından da anlaşılacağı üzere ortalama sıcaklıkların düştüğü bir dönemi imliyor. Dönemin kapsamını kabaca 1300-1860 olarak belirtebiliriz (Ladurie, 27). Coğrafi Keşifler, kolonizasyon, Rönesans, Reform, kapitalist ekonominin doğuşu, Avrupa tarihinin büyük devrimleri, Osmanlı’nın ortaya çıkışından modernizasyonuna kadarki süreç hep bu dönemin içinde yer almaktadır. Ancak iklimin tarihsel incelemesinin beraber sayılan bütün olgu ve olayların bir iklimsel yönü olduğunu yeni kavrıyoruz. KBÇ bütün bu süreç boyunca hem mikro düzeyde hem de makro düzeyde (konjonktürel) etkisini göstermiştir. Ancak burada araya girerek şunu belirtmekte yarar var: KBÇ ile sözü geçen veya geçmeyen olaylar ve olgular arasında doğrudan bir nedensellik kurmak bizi yanlış bir noktaya götürür. İklim, elbette üretimin ve popülasyonun büyük bölümünün tarıma bağlı olduğu bir dönemde çok etkili olmuştur ancak bu bize hasadın kötü geçtiği bir yılda meydana gelen önemli olaya ilişkin nedensellik kurmamıza yetecek kadar delil vermez. Yine de bir korelasyondan söz edilebilir. Kısaca şunu diyebileceğimizi düşünüyorum: İklim, tarihsel büyük olayların, örneğin Fransız Devrimi, kilit faktörü olmasa bile bu olayların olası birkaç yıl içindeki zamanını belirleyen başat faktör konumundadır. Yani Fransız Devrimi’nin 1789’da olması 1788-1789 kışının sert geçmesi ve hasadın kötü olmasıyla yakından ilintilidir. İklim burada 1789 tarihini ‘belirlemiştir’.

İklim tarihçilerinin ve iklimbilimcilerinin bu çağı belirleyebilmesindeki en önemli yöntem Alp buzullarının incelenmesi olmuştur. Alp buzullarının gerilemesi veya ilerlemesi genel bir soğuk döneme veya soğuk dönemin içindeki sıcak bir optimuma işaret edebilmektedir. Tam tersi de geçerlidir, daha soğuklar mümkündür.

Küçük Buzul Çağı, tarihsel olayların oluşmasındaki etkenlerden biri olduğu gibi dönemi içindeki uzun süreli değişimlerde de pay sahibidir. Akdeniz’in önemini Atlantik ticaretine bırakmasında Avrupa’nın yaptığı Coğrafi Keşifler’in etkisi olduğu kadar değişen hava koşullarının Akdeniz ve Osmanlı kırsalını ovaları terk edip daha yüksek kesimlere çıkmaya zorlamasının da etkisi vardır (Tabak, 39). Bunun dışında, tarihçiler genel bir 17. yüzyıl krizinden söz eder (White, 27). 17. yüzyılda Avrupa’da da, yeni keşfedilen Amerika’da da, Çin’de de, Osmanlı’da da yerleşik devletleri ve örgütlenmeleri sarsan birtakım olaylar meydana gelmiştir. Örneğin, Otuz Yıl Savaşları, İngiliz İç Savaşı, Devrimi ve kıtlığı, yeni yeni büyüyen Rusya’nın kötü geçen hasatlar yüzünden bir krizin içine düşmesi, Osmanlı devletinde çıkan Celalî İsyanları ve Anadolu’daki köklü değişim, Çin’de 200 yıllık Ming Hanedanı’nın çökmesi gibi farklı olay ve olguları bazı tarihçiler birbiriyle ilintili görmüştür, en azından makro düzeyde. Şüphesiz bu ilintinin oluşmasındaki en büyük faktör genel bir iklimsel değişimdir.

Bu dönemin Osmanlı devletine etkisini gözlemlemek için seçeceğimiz en uygun dönem 17. yüzyıldır. Bu dönemde gerçekten de ‘genel bir kriz’ söz konusudur. Halil İnalcık’ın sınıflandırmasında klasik dönemden, post-klasik döneme geçiş dönemidir 17. yüzyıl. Göze çarpan en önemli olgu elbette Celalî İsyanları’dır. Başlangıcı 16. yüzyıl sonuna tarihlendirilen bu isyanlar silsilesi imparatorluğun kabuk değiştirmesine sebebiyet vermiştir en sonunda. Sam White’ın Celalî İsyanları’nı Küçük Buzul Çağı ile birlikte ele aldığı çalışması bu konudaki en kapsamlı çalışmadır (White, 2012). 16. yüzyılın sonundan,  1580’lerden, başlayan ve aralıklarla sert kuraklıklara ve donlara sebep olan iklimsel değişim Celalî İsyanları’nın geniş çatısını kurar. Bu verimsiz dönemler hem tahıl üretimini ciddi derecede sekteye uğratmış hem de hayvanların donarak ölmesine sebebiyet vermiştir, zarar iki türlüdür (White, 145). Ayrıca 16. Yüzyıldaki Anadolu nüfusunun artması yüzyılın sonundaki kuraklıklara karşı bölgeyi daha dayanıksız hale getirdi. Anadolu coğrafyasının tarım yapılabilir alanı halihazırda kısıtlıydı ve uzun yüzyıllardır ekilip biçiliyordu, yani yeni tarım alanları oluşturmak pek mümkün değildi (White, 109). Bu nedenle kriz ilerledikçe hem güvenlik nedeniyle hem de bazı ovaların sıtma üreten bataklıklara dönnüşmesi sebebiyle yerleşimlerin yükseltisi arttı. Artan nüfusun içinde evlenemeyen, hane kuramayan veya toprağa sahip olmayan erkek nüfus coğrafya içinde hızla dolaşmaya başladı. Tarım yapamayan, geçimini sağlayamayan bu nüfus eşkıyalık faaliyetlerine yönelecekti. Bu da zaten isyan demekti.

Yine aynı yüzyılda Britanya adası da iklimsel değişimden nasibini aldı. Doğu Akdeniz’de kendini kuraklık ve don olarak hissettiren Küçük Buzul Çağı, adada bahardaki aşırı yağışlar şeklinde kendini gösterdi. Bu durum da tarım için kuraklık kadar istenmeyecek bir şeydi. Özellikle 1620-21 kışı çok sert, 1621-22 kışı soğuk ve 1622 yazı serin geçmişti. Bu doğrudan kötü hasat demekti, kötü hasat ise popülasyonun çoğunun temel gıda maddesi olan ekmek fiyatlarının katlanmasıydı (Ladurie, 45). Yine İngiltere’de iç savaşın yaşandığı 1640-1650 dönemi ve kral I. Charles’ın idam edildiği 1649 yılı da iklimsel anomaliler içeriyordu. 1649’un arefesindeki kış epey sertti ve tarımsal üretimi zora sokmuştu.

Hollandalı ressam Lucas van Valckenborch’un tablosu

1788 yazının bir bölümünün kuru ve sıcak olması tahılları kavurmuş, bir bölümünün de dona ve fırtınaya sebebiyet vermesi de hasadı son derece olumsuz etkilemiştir (Ladurie, 67). 1789 yılının başlarında süregelen siyasal ve ekonomik kriz bu sebeple hat safhaya çıkmıştır. XVI. Louis mayıs ayında, 1613’ten beri toplanmayan genel meclisin toplanacağını duyurmuştu. Toplanmanın öncesinde ise Fransa şehirlerinden ve kırsalından ‘şikayet defterleri (cahiers de doléances)’ hazırlanacak ve meclise sunulacaktı. Şikayetlerin içinde bir önceki yaz ve kışın sebebiyet verdiği tarımsal üretimin düşüklüğü de söz konusu olacaktır.

1816 yılından da söz etmek gerekir. 1816, ‘yazı olmayan yıl’ olarak kayıtlara geçmiştir. Bunun en büyük nedeni Endonezya’daki Tambora yanardağının patlamasıdır. Halihazırda 1812-1817 dönemi soğuk geçerken (Ladurie, 77) Tambora’nın patlaması o yıl yazın hiç yaşanmamasını beraberinde getirmiştir. 1816’da İsviçre’nin bir kasabasında ‘Frankenstein’ı yazan Mary Shelley’in kitabının genel atmosferi acaba o yılın soğuk ve kasvetli atmosferinden etkilenmiş midir?

Küçük Buzul Çağı tedricen 19. yüzyılın ortalarından sonra sona erdi. 19. yüzyılın son onyılı belirgin bir ısınma evresini gösterir. Bu 1930-1950 döneminde de geçerlidir. İstatistik bu ısınmayı somutlaştırmada yardımcı olabilir: 1659-99 döneminde hiç aşırı sıcağa rastlanmamıştıır, 18. yüzyılda ise tek bir tane vardır. 19. yüzyılda bu sayı ikidir. 1910-2004 arasında ise tam 7 tane aşırı sıcağa rastlanmıştır (Ladurie, 117). Dünyanın ısınmasının doğal sebeplerle arttığının bilincinde olmakla beraber bunun sadece KBÇ’nin sona ermesine bağlanması yanlış olur. 20. yüzyıldaki sanayileşme ve endüstrileşmenin, yani insanın doğaya sözünü geçirmesinin bu ısınmadaki payını görmezden gelemeyiz.

Kaynaklar

Le Roy Ladurie, Emmanuel. Kısa İklim Tarihi. Çev: Mehmet Ali Kılıçbay. İstanbul: Doğu Batı Yayınları, 2021.

Tabak, Faruk. Solan Akdeniz 1550-1870. Çev: Nurettin Elhüseyni. İstanbul: Telemak, 2021

White, Sam. Osmanlı’da İsyan İklimi. Çev: Nurettin Elhüseyni. İstanbul: Alfa Kitap, 2020 (2. Basım)

Leave a Reply