Seni anlatan şiirlere, cümlelere ve kelimelere, sırf senin güzelliğinden bahsedecek kadar alçak oldukları için küçümsenerek bakılıyor Antik Yunan’ın ilk kadını Pandora. Bu güzellik tasvirinin sebebi ne saçın, ne gözün, fakat bunlarla bütünleşen kötülüğün, erdemin, sohbetin, derin ve puslu duyguların, yani tamamıyla sensin bize bunları söyleten. Senin gerçekliğin, iyiliğin ve kötülüğünle gelen bütün fırtınaların. Sen de bir kadın figürü, yani “insan” şeklindesin. Bize bu yüzden anlatacak çok şeyin var. Balçıktan yapılarak geldin iyilikleri ve kötülükleri birbirine karışmış insanları cezalandırmak adına. Bir de kutun vardı. İçinde dünyanın tüm hüznünü, kötülüğünü, acılarını barındıran. Açma onu Pandora, çünkü kötülüklerin arasında yalnızca umudun ışığı bulunan bu tuhaf kutu yüzünden, kimse umut etmeye muhtaç olacak kadar acı çekmemeli.

Yunan Mitolojisindeki tanrıları hep çok bilmiş olarak algılamışımdır. Zeus efendi de bu şekilde bir tanrı olacak ki tüm çapkınlığına, egosuna ve yaptığı birçok kötülüğe rağmen birtakım cezalar öngörür, insanlara ateşi çalıp veren ve tanrıların iradesine meydan okuyan Prometheus’u cezalandırmak ve onlara bir ders vermek amacıyla Pandora’yı yaratır. O meşhur kutuyu Epithemus’a gönderir ve daha sonra içi kötülük dolu olan bu kutuyu açması için Pandora’nın aklını çeler. Yukarıda ne de olsa bir insan figürü dediğimiz Pandora elbette ki merakına yenik düşer ve kutuyu açıp dünyaya sonsuz mutsuzluğu yayar. Kutunun içinde bulunan tek güzel şey ise, “umudun ışığıdır.”

Tıpkı bu mitte olduğu gibi, insanları yapmamaları gereken şeye iten birçok neden sayılabilir. Bence tüm kötülüklerin doğuş sebebi kin, sadakatsizlik veya kıskançlık gibi duygular değildir. Asıl kötülük, sevgiden, aşktan, veya güzelliklerden ortaya çıkar. Çünkü bunları hayatımız boyunca tanımlar, birileri veya bir şey için eşleştirirsek, yokluklarındaki öfkenin ve nefretin temeli başarısızlığa uğramış olan bu sevgi olacaktır.(İlahi Komedya, 2016) Aşk ile nefret, sevgi ile bencillik bu yüzden çok yakın arkadaşlardır. Mutluluğumuz için gereken temel şeyin sevgi olduğunu düşünerek, onun eksikliğinde ne yapacağımızı şaşırır, denizi çok sakin bulup öfkelenen bir hortum gibi savrulup gideriz. Bir yerlerde eksik kalmış bu sevgi yoksunluğu, tamamlanmaya muhtaç bir şekilde insanı ömrü boyunca takip eder. Bazen o boşluk doldurulur, bazen öylece kalır. Başarısızlığa uğramış bu sevgi ile en derinlerimizde saklanan kötü duygular can bulur ve bize günahları, suçları ve kötülüğü doğurur. Bu suçlar, tıpkı kanlı canlı insanlar gibi çoğalır ve aramızda dolaşır. Daha sonra, artık başa çıkması zor gelen bu virüsler için “hukuk” ve “cezalar” adlı başka virüsler oluşturulur. Bazı virüslerin çoğalmasını engellemek için başka virüsler gerekir nasıl olsa. Hukuk da bazen bunu iyileştirmeye, bazen de ele geçirildiği oluşum tarafından yeni suçlar yaratmaya göre şekillendirilir.

Doğduğumuzda farklı genler, farklı yetiştirilme tarzları, bambaşka ailelerde büyürüz. Dolayısıyla iyi ve kötü tanımlarımız, hukukun koyduğu bazı objektif noktalar dışında değişiklik gösterir. Bazen bu noktaları aşan insanlar da olur ve onlara “fail” diye hitap ederiz. Bu faillerin de insanların sandıklarının aksine iyi ve kötü tanımları vardır. Hatta, çoğu zaman neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilirler. Sırf suçlu oldukları için onlara kötü diyemeyiz; çünkü her insanın içinde bir iyi, bir de kötü bekler. Hangisi ağır basarsa, ona göre tanımlanırız fakat biri diğerini hiçbir zaman eksiltmez. Her ikisinden de beslenen virüsler hep içimizdedir. Günümüzde öngörülen çoğu ceza, kötüsü ağır basanlara ders vermek amacıyla oluşturur; fakat iyiliği yenilmiş bu insanlara, kötü olmadıkları zamana götürecek bir yol tarif edilmez. Sürekli kazanamadıkları bir yarışa giren bu insanlar, yine ve yeniden başarısızlığa uğrarlar. Doldurulması gereken sevgi boşluğu, insanların içinde bir yerlerde süzülürken neden bu haldesin diye onları ötekileştiririz. İyi ve kötüyü kendimiz tanımlar, ödüller ve cezalar ileri süreriz. Tıpkı tanrılar gibi. Bizim hikayemizde, insanları cezalandırmayı öngörmüş, kendine ait iyi ve kötü tanımları yapmış olan Zeus’a kimse karşı çıkamamaktadır. Haklı olabileceği noktalar elbette ki vardır, fakat hangi tanrı çocuklarına sonsuz mutsuzluk yayarak umut etmeye muhtaç bırakır? Hangi hukuk sistemi eksik kalmış vatandaşını kendi düzenine göre acı çektirerek “eğitmeye” çalışır? Bunlar neyi çözümleyecektir? Bir çocuğun, hayvanın, ya da herhangi bir insanın özgürlüğünü farklı şekillerde bile isteye kısıtlayan suçlu insanın kötü olarak tanımlanabileceği gerçeği bir yana, fakat iyi ve kötü tanımlarının her zaman güçlü olanların elinde bu denli bulunmasının tehlikesini de diğer bir yana koymamız gerekir; çünkü bize siyahı beyaza değil fakat griye dönüştürebileceğimize olan o inanç her zaman aşılanmalıdır. Bunu tam olarak gerçekleştirebilecek olanlar ise sevginin ne demek olduğunu bilen insanlardır. Hikayemizin sonunu hatırlıyor musunuz?

Pandora, geriye kalan tek güzel şey olan umudun ışığı ile duruyordu. Bu düzenin içinde, zalim ve bencil tanrı Zeus’un iyi ve kötü tanımları arasında kaybolmuş insanlara kalan tek şey umut etmek oluyordu. O halde, hayatımızı arkamıza yaslanıp izleyeceğiz. Bize kalan bu ışık hangi acıyı, hangi mutluluğu gösterecek diye bekleyeceğiz. Kısacası, sürekli ümit dileneceğiz.

Kaynakça

Dante, A. (2016). İlâhî Komedya. Altın Kitaplar Yayınevi.

Leave a Reply