Serinin diğer yazıları: BÖLÜM 1 BÖLÜM 2 BÖLÜM 3

TEK BİR GEMİ FARKLI DİLLER VE YENİ ARKADAŞLIKLAR

Yukarıda da bahsettiğim gibi gemide benim yaşıtım pek birileri yoktu. Dans hocaları, animatörler ve bazı garsonlar hariç. Onlarla arkadaş olduk. Dans hocaları Kolombiyalıydı, animatörlerden biri Türk, diğerleri Meksikalı, İspanyol ve İtalyan’dı, garsonlardan da Türk ve Hintli olanlar vardı.

Farklı dillere hâkim olmanın önemini bir kez daha gördüm bu gemide. İspanyolca bildiğim için Meksikalı, İspanyol ve Kolombiyalı ekiple çok rahat konuşabildim. İtalyanca ve İspanyolca birbirlerine çok yakın diller olduğu için İtalyan olanlarla da çok rahat anlaştık. Gerektiğinde İngilizce konuşmak mümkündü zaten. Bu sayede ana dili İspanyolca olan insanlarla spontane sohbet etmeyi öğrendim. Dilinizi geliştirmenin en iyi yolu sohbet etmek ve bol bol o dilden bir şeyler izlemek.

Sabah kahvaltı zamanında Türk bir garsonla tanıştık. Kozmopolit bir ortamda bulunmanın verdiği duygularla kırk yıllık dostmuş gibi her gün sohbet ettik. Bize yeme içme konusunda torpil geçiyordu. “Sevdiğiniz bir yemek varsa ikinci tabağı getireyim.” diyordu hemen. Tabii çok yediğimiz için yerimiz olmuyordu ve istemiyorduk ama yine de hoş bir şey tabii.

Bir sabah 07.00 gibi uyandık ve 07.55’te kahvaltıya indik. Bu Türk garsonla muhabbet ederken annem kongrede yapacağı konuşmanın 09.00’da olduğunu söyledi. Onun üzerine garson da saatin 08.55 olduğunu söyledi. Biz de annemle panik olduk tabii. Meğer İtalya sularına girdiğimiz için saatler değişmiş. Garson hemen “Ben sizi hayatta aç göndermem.” deyip bir dakika içerisinde masayı donattı. Hızlı hızlı yemeklerden yiyip, teşekkür edip gittik. Güzel bir kültürümüz var. Nerede ve ne zaman olursa olsun misafirperverlik, dayanışma ve yardımlaşma oluyor. İşin komik tarafı, biz hızlıca kongrenin yapılacağı salonu gittik ve orada Venedik’ten binen kişilere (Hemen önceki gün binmişlerdi.) tatbikat yaptırıyorlardı. Bu nedenle annemin konuşması da saat 10.00’a alındı ve boşu boşuna kahvaltıdan hızlıca kalkmış olduk.

Akşam yemeklerinde de Hintli genç bir adam garsonluk yapıyordu. Üçüncü günden itibaren masadaki herkesin ne içmek isteyeceğini ezberlemişti. Hatta isimlerimizi bile ezberlemişti. Adımı doğru bir şekilde söyleyebilmesine de çok şaşırdım açıkçası. Çok saygılı biriydi. Hepimize “madamme” diyordu. Bir akşam yemekten kalkarken ben de garsona İngilizce “İyi akşamlar Bay Benny.” dedim. Ben de onun adını bildiğimi vurgulamak istedim. Çünkü gemiye sürekli yeni birileri biniyor ve on günde bir insanlar değişiyor. Aynı anda birkaç masaya birden bakıyor ve her masadaki insanların isimlerini özenle ezberliyor. İsimleri doğru telaffuz edebilmek için bile çalışıyor. Bu nedenle kendisine değer verildiğini göstermek istedim ve çok mutlu oldu. Bu kadar sevineceğini hiç tahmin etmemiştim. Bazen küçücük bir cümle ya da davranış bile insanların iletişimini iyileştiriyor. Güzel bir hayat tecrübesi oldu bu.

Bir gün öğlen vakti açık havada, havuz başında etkinliklerin yapıldığı yere gittim. Şans eseri oradaki animatörlerden birinin Türk olduğunu öğrendim. Nasıl mı? Anlatayım. “Trivia” oyunu oynuyorlardı. O da sunucuydu. Oynayanlardan İtalyan olan da var İspanyol olan da Türk olan da. Genelde İtalyanca ve İspanyolca konuşuluyor bu nedenle gemide. Oyun sırasında bir anda Türkçe konuşarak şunu söyledi: “Bu markanın ürünleri bizim pazarda üç yüz liraya satılıyor.” İşte o anda anladım Türk olduğunu. Aslında İtalyancası ve İspanyolcası çok iyi olduğundan ve Hispaniklere benzediğinden onun Türk olduğunu hiç düşünmemiştim ve şaşırmıştım. “Trivia” etkinliğinden sonra da dans dersi başlıyordu. Saat tam 16.00 olduğunda (dans dersinin başladığı saatte) ayağa kalktım ve animatör bana İngilizce: “Oynamak için geç kaldınız.” dedi ve nereli olduğumu sordu. O da benim Türk olduğumu öğrenince şaşırdı. Etkinliği sunmaya devam etti. Bir sonraki gün yine etkinliklerin olduğu yere gittim. Yanıma geldi ve uzunca bir süre sohbet edip arkadaş olduk. O günden sonra akşamki dans etkinliklerinde de birlikte dans ettik. Gemide genelde en genç insanlar kırk beş-elli yaşlarında. Büyük bir çoğunluğu da altmış beş yaşın üzerinde. Bu nedenle yaşıtınız birileriyle tanışıp muhabbet etmek eğlenceli oluyor.

Bir de İspanyol bir animatörle tanıştım. Onunla da uzun bir süre sohbet ettim. Açıkçası o kadar rahat İspanyolca konuşmama şaşırdım. Dil bilgisi hatası yapmadan tüm zaman ve kişi çekimlerini doğru kullanarak ve günlük konuşma dilinde kullanılan kalıplaşmış sözleri kullanarak konuştum. Kafamın içinde bazen İspanyolcamı geliştirmek için konuşurum kendi kendime. Bunun faydasını gördüm bence. Deli değilim bu arada. Sadece bu tarz bir durumda rahatça konuşabilmek için iyi bir taktik. Sonuçta havadan sudan muhabbet ederken sorulacak belli sorular var. Oturup cümle cümle ezber yapmıyorum ama “Kendi kendime rahatça konuşabiliyorsam şimdi de güzelce konuşabilirim.” düşüncesi özgüveninizi artıyor ve normalde konuşabileceğinizden çok daha iyi konuşabiliyorsunuz. Hepinize tavsiye ederim.

Melez ve çifte vatandaş olmanın verdiği bir şanstan dolayı herkes beni kendi milletinden sanıyordu. Bu durumun nedeni birazcık da karşıdaki hangi dilde konuşursa konuşsun ne dediğini anladığım ve cevap verdiğim içindi. İtalyanlar hızlı hızlı İtalyanca bir şeyler soruyor veya söylüyor ben İspanyolca cevap veriyorum mesela. Günlük konuşma olduğu için ilk iki üç cümlede onlarla aynı dili konuştuğumu sanıyorlardı. Ancak kurduğum cümleler biraz komplike hâle gelince benim İspanyolca konuştuğumu ve İtalyan olmadığımı anlıyorlardı. Hemen nereli olduğumu soruyorlardı doğal olarak. Hollandalı ve Türk olduğumu söyleyince Hollanda’da yaşadığımı sanıyorlardı. Hepsi “Hollanda’da nerede yaşıyorsun?” diye soruyorlardı çünkü. “Türkiye’de yaşıyorum.” cevabını alınca garipsiyorlardı. Sanırım birden fazla dili zorlanmadan konuşabildiğim için bu garip tepkiyi veriyorlardı. Türklerin İngilizce bile bilmediklerini sanıyorlar anladığım kadarıyla. Ne üzücü…

Gemide hoşuma giden bir başka şey ise çalınan parçaların hep bildiğim şarkılar olmasıydı. Beni yadırgamayın lütfen ama ben hiç Türkçe şarkı dinlemem. Genelde İspanyolca ve İngilizce şarkılar dinlerim. Çalınan tüm parçaları bilmek çok hoşuma gitti. Sanırım annem biraz şaşırdı bu duruma. Normalde Ankara’da gittiğimiz yerlerde çalınan parçaların hiçbirini bilmem. Bu sefer ezbere şarkıları söyleyince ve bir yandan da dans edince garipsedi doğal olarak. “Cha cha cha” dersinde de en sevdiğim şarkıyla dans ettik bir ara. Gerçekten çok hoştu. Şarkıyı söylerken bir yandan da dans hocasının karşısında dans ediyorum. Dans hocaları da dediğim gibi Kolombiyalı olduklarından ve şarkı İngilizce-İspanyolca karşımı olduğundan ezbere biliyorlardı ve onlar da söylüyordu benimle. Dans derslerinin tadı damağımda kaldı. Cruise’dan ayrılırken çok üzüldüm bu nedenle. İki hoca da birbirinden yetenekliydi dans konusunda. Çok da uyumlu bir ikiliydiler. Onlarla dans etmeyi çok özleyeceğim.

Dediğim gibi animatörlerle de çok yakın arkadaş olmuştum. Gemiden ayrılıp Galataport’a doğru ilerlerken animatör kızlardan biriyle karşılaştım. Hemen boynuma atlayıp sarıldı. Meksikalıydı. İspanyolca dilinde “Seni çok özleyeceğim, kendine iyi bak. Akşamları dans ederken çok güzel vakit geçirdik.” dedi. Gemide sadece on gün kalmış olabilirim ama ortama çok alışmıştım. Çok tatlı bir hareketti. Çok da duygulandım. Çok hoş vakit geçirdim gerçekten de.

KOMİK BİR OLAY

Komik bir olay anlatıp bu yazıyı bitireceğim. Akşamları restorana giderken altı gün boyunca herkes bize -annemle bana- İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Fransızca dillerinde “İyi akşamlar.” veya “Hoş geldiniz.” diyordu. Yedinci gün herkes bize Türkçe selam verdi ve çok şaşırdık. Ondan sonra bir şeyi fark ettim. Altı gün boyunca önden yürüyen benmişim ve annem hemen arkamdan yürüyormuş. Ancak yedinci gün o önden yürümüş. Bu teorimi anneme söyledim ve gülüp doğru olabileceğini söyledi. Sekizinci gün bunu test etmeye karar verdik. Ben önden yürüyorum annem de hemen arkamdan. Bilin bakalım bizlerle hangi dilde veya dillerde konuştular? İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Fransızca! Kesinlikle Türkçe bir cevap almadık. Teorim doğrulanmıştı. Bunun üzerine annemle gülme krizine girdik. Aslında annemle birbirimize benziyoruz bence. İnsanlar benim genelde Alman olduğumu düşünür ve bu nispeten yakın bir tahmin. Hollandalılar ve Almanlar birbirlerine benziyorlar ne de olsa. Yani benim yabancı olduğumu düşünüyorlarsa annemin de yabancı olduğunu düşünmeleri gerekir. Öyle işte… Bu komik hikâyeyi sizinle de paylaşmak istedim.

Dokuz günlük cruise gezisi baştan çok uzun görünüyordu ama göz açıp kapamadan bitti bile. Yaşlanıyorum galiba. Artık zaman çok daha hızlı ilerliyor. Sadece üç gün gemide kaldık gibi geldi bana. Baştan internetin ve telefonun çekmeyişine üzülmüştüm ama bana çok iyi geldiğini hissediyorum. Sanırım ileride başka gemi turlarına da katılırım. Çok eğlendim ve çok kısa geldi. Daha nice kongrelere ve cruise maceralarına…

Leave a Reply