Kurtuluş Savaşı sadece cephelerde kazanılan zaferlerle değil, Anadolu’nun her köşesinde yaşanan acıların ve direnişlerin hikayesiyle de anılır. Mondros Mütarekesi ve onun 7. maddesine göre müttefik kuvvetler stratejik olarak tehlikeli gördükleri bir yeri işgal etme yetkisine sahip olmuş ve bu yüzden Türkiye dört bir yandan hücuma uğramıştır. Bu işgaller; Anadolu’nun dört bir yanında büyük bir yıkıma, acıya ve zulme neden olmuştur. Özellikle Yunan kuvvetlerinin Ege bölgesine ve Batı Anadolu’ya yönelik saldırıları, bu topraklarda yaşayan Türk halkı için tam anlamıyla bir kâbus olmuştur. Köyler yakılmış, binlerce insan evlerinden, yurtlarından edilmiş, siviller ise işgalcilerin vahşetine maruz kalmış, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar hunharca katledilmiştir. Justin McCarthy’ye göre Türk Bağımsızlık Savaşı boyunca 640 bin Türk sivil Yunan ordusu tarafından öldürülmüştür.
İzmir’in İşgalinde Yaşananlar
İzmir’in işgali öncesinde, 14 Mayıs 1919’da, İzmir’in stratejik noktaları çoktan işgal altına alınmıştı. İngilizler Karaburun ve Uzunada’yı, Fransızlar Urla ve Foça’yı, Yunan birlikleri ise Yenikale’yi ele geçirmişti. 15 Mayıs sabahı, İtilaf Devletleri donanmasının koruması altında Yunan askerleri İzmir rıhtımına çıkarma yapmaya başladılar. İzmir’de bu işgale karşı koyabilecek yalnızca 200 kişilik bir Türk askeri birliği bulunuyordu. Ancak, bu birlikler dahi Ali Nadir Paşa’nın emriyle silahlarını teslim etmek zorunda kaldı.
İşgalin ilk anlarında İzmirli Rumlar sevinç gösterileriyle Yunan askerlerini karşılarken, Hasan Tahsin adlı bir vatansever, bu işgale karşı koyan ilk kişi olarak tarihe geçti. Attığı kurşun, Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ilk kurşun olarak bilinir. Ancak Hasan Tahsin’in bu cesur direnişi, Yunan askerlerinin acımasız bir yaylım ateşi başlatmasına neden oldu. Silahsız Türk askerler ve siviller, hiçbir ayrım gözetilmeden hedef alındı. Kışlada teslim olan Türk askerleri dipçiklerle, süngülerle öldürüldü. “Zito Venizelos” (Yaşasın Venizelos) demeyi reddeden başta Albay Fethi Bey olmak üzere Türk subayları vahşice süngülenerek öldürüldü.
İşgalin ilk günü İzmir’de 400 Türk hunharca katledildi. Ancak, bu katliamlar yalnızca İzmir’le sınırlı kalmadı. İzmir ve çevresinde yaşanan şiddet olayları, masum köylere kadar yayıldı. Türk sivillere yönelik öldürme, yağma ve tecavüz vakaları korkunç boyutlara ulaştı. 15-16 Mayıs arasında çevredeki köylerde ve kasabalarda yaklaşık 5.000 Türk hunharca öldürüldü. New York Times gazetesi, 19 Mayıs 1919 tarihli sayısında, işgalin ilk gününde 300 Türk’ün katledildiğini yazarken, yerli Rumlar da savunmasız Türk köylerine saldırılar düzenleyerek insanları öldürdü, malları yağmaladı. Urla’daki Türk mahalleleri, Rumlar tarafından kuşatıldı ve büyük bir trajedi yaşandı. Ancak, bu trajediye karşı gösterilen ilk direniş, Yarbay Kâzım Bey ve yanındaki birkaç asker tarafından başlatıldı ve bu direniş, Batı Anadolu’da Kuvâ-yi Milliye’nin ilk kıvılcımı oldu.
Ağzında bomba patlatılan Hayriye:
Trakya’nın İşgali ve Yaşananlar
Mondros Mütarekesi’yle birlikte Yunanistan’a verilmesi planlanan Doğu Trakya’da Rum çeteleri, Yunan taburunun bölgeye yerleşmesiyle birlikte cesaret bulup faaliyetlerine hız verdiler. Bu güçlenme, Trakya Rumlarının Osmanlı hükûmetini hiçe sayarak bölgede adeta terör estirmelerine yol açtı. Yunan taburu ve bu taburun koruması altındaki Rum çeteleri, Trakya’da korkunç bir katliam ve zulüm dalgası başlattı.
Uzunköprü (Edirne) ve civarında; devlet memurları, polisler, jandarmalar ve hatta Keşan’dan İpsala’ya giden Türk savcısı ailesiyle birlikte bu acımasız çeteler tarafından şehit edildi. Bir Bucak müdürü taşla, diğer masum insanlar ise baltalarla parçalanarak öldürüldü. Keşan’da Rumlar tarafından gerçekleştirilen bu katliam, yağma ve gasp olayları o kadar vahim boyutlara ulaştı ki halk evlerinden çıkamaz hale geldi. Yunan askerleri de bu şiddet dalgasına katılarak, yollarda rastladıkları Türkleri öldürüp mallarını ve hayvanlarını gasp ettiler.
Bu zulmün en acı örneklerinden biri, Derbend Boğazı’nda yaşandı. Yunan askerleri, 40-50 Türk’ün kollarını ve bacaklarını kesip eşyalarını gasbettikten sonra onları çıplak halde bıraktı. Bu olaylar, daha önce Balkanlar’da yapılan mezalimin, bu kez Batı Anadolu ve Trakya’da yeniden sahneye konduğunu gösteriyordu.
Sonrası
Elleri kesilmiş yaralı bir Türk çocuğu:
Yunanların Anadolu’da işledikleri insanlık suçları, sadece işgallerinin ilk günleriyle sınırlı kalmamış aksine sistematik bir yıkım ve zulüm politikası olarak süreklilik kazanmıştır. 22 Haziran 1920’de Milne Hattı’nı aşarak Balıkesir ve Bursa’yı işgal etmeleri, Anadolu’nun karanlık günlerinin habercisi olmuştur. Bu süreçte, Batı Anadolu’nun pek çok köyü ve kasabası Yunan askerlerinin acımasız saldırılarına maruz kalmış ve sivil halkın yaşamı cehenneme dönmüştür.
1920 yazı itibariyle İzmir ve Doğu Trakya’nın da Yunan işgali altına girmesiyle Yunan Ordusu taarruza geçmiş ve bu zulüm sadece toprakların ele geçirilmesiyle sınırlı kalmamış, bu bölgelerde yaşayan Türk halkı için hayat, tahammül edilemez bir hale gelmiştir. 1920 yılının Ekim ayında, İznik tam on dört farklı noktadan ateşe verilmiş, şehir dört gün boyunca yanmış insan cesedi kokusu ile kaplanmıştır. Öyle ki tarihçi Toynbee bu vahşete bizzat tanık olmuş ve “29 Haziran 1921 günü karımla birlikte üniformalı Yunan birliklerinin bir neden olmaksızın İzmit Körfezi’nin güney kıyılarında yaptıkları kundakçılığa tanık olduk.” demiştir. Köprühisar ve çevresindeki pek çok köy harabeye dönmüştür. Bu yangınlar, sadece evleri değil, insanların umutlarını, geçmişlerini ve geleceklerini de kül etmiş, geride kalan ise yalnızca korku ve çaresizlik olmuştur.
Anadolu’nun enkaz haline getirilmesi işlemi, 1921 yılında da hız kesmeden devam etmiştir. Sakarya Savaşı’nda aldıkları yenilginin ardından geri çekilen Yunan kuvvetleri; bu yenilginin acısını masum köylülerden çıkarmış, köyleri ve kasabaları planlı bir şekilde yakıp yıkmıştır. Polatlı, Haymana, Sivrihisar, Mihalıççık, Mahmudiye, Çifteler ve Eskişehir gibi bölgelerde, Yunan askerlerinin geride bıraktığı tek şey, yanan köyler ve parçalanarak katledilmiş masum insanlardır.
Büyük Taarruz ve Sonrası
Yunan ordusunun Anadolu’dan geri çekilme süreci, tarihin en karanlık ve acımasız sayfalarından birine dönüştü. Geri çekilme sırasında Yunan askerleri, sadece askeri stratejinin bir parçası olarak değil, aynı zamanda bir intikam ve yıkım politikası olarak uyguladıkları yakıp yıkma taktiğiyle, Anadolu’nun dört bir yanını adeta cehenneme çevirdi. Ortadoğu tarihçisi Sydney Nettleton Fisher’ın belirttiği gibi, bu süreçte “Yunan ordusu, öfkesini savunmasız köylülerden çıkararak her türlü insanlık dışı şiddeti sergiledi.” Bu acımasız uygulamalar, sadece askeri bir hareketin ötesinde, halkı hedef alan bir vahşetin göstergesiydi.
Norman M. Naimark, Yunan geri çekilişinin yerel halk için işgalden daha yıkıcı olduğunu vurgularken, dönemin İstanbul ABD Konsolos yardımcısı James Loder Park, Yunan ordusunun Anadolu’dan çekilmesinin ardından bölgedeki tahribatı rapor etmiştir. İzmir çevresinde yaşananlar, bu vahşetin bir kısmını yansıtsa da, ne yazık ki gerçeklerin sadece küçük bir kısmını ortaya koymaktadır.
Yunan askerleri, geri çekilme sırasında uyguladıkları yakıp yıkma taktiğiyle, kasaba ve köyleri birer harabeye dönüştürdü. Uşak, üçte biri yok olmuş bir şehir olarak tarihe geçti. Alaşehir, karanlık bir kavrulmuş boşluk halini aldı. Köyler, ardı ardına yakıldı, halk evlerinden çıkamaz hale geldi. Ancak bu yıkımın ötesinde, yaşanan vahşetler halkın derin psikolojik travmalar yaşamasına neden oldu.
Manisa, bu trajedinin en acımasız örneklerinden birini temsil etmektedir. Yunan askerleri, şehirdeki 18.000 binadan sadece 500’ünü ayakta bırakarak, diğerlerini yakıp kül ettiler. Yangınlar sırasında, 3.500 kişi yanarak can verdi, 855 kişi Yunan askerleri tarafından acımasızca öldürüldü. En az 300 genç kız, tecavüz edilmek üzere kaçırıldı.
Yalova’da, Yunan askerlerinin uyguladığı acımasızlıklar, ölümü ve yıkımı bir adım öteye taşıdı. Yalova Katliamı’nda; Ermenilerin, Rumların ve Çerkeslerin Yunan ordusu ile işbirliği yaparak Orhangazi, Yenişehir ve Armutlu’yu yakmaları, kadınları sistematik olarak tecavüze uğratmaları bu katliamın boyutlarını gözler önüne serdi. İstanbul Hükümeti’nin yaptığı bir soruşturma; ölü, kayıp ve yaralı sayısını toplam 35 olarak belirlese de, diğer kaynaklar bu sayıyı 5.500-9.900 arasında tahmin etti.
Bir diğer vahşet örneği, 14 Şubat 1922’de Aydın Vilayeti’nin Türk Karatepe köyünde yaşandı. Yunan askerleri, köyün sakinlerini camiye kapattıktan sonra camiyi ateşe verdi. Öyle ki yüksek ateşten dolayı yanan insan bedeninden çıkan yağlar camii kapısından aşağı süzülmüştür. Ateşten kaçmaya çalışan köylüler, vurularak ve akabinde ikiye parçalanarak öldürüldü. Toplamda 385 kişi bu acımasız saldırılarda hayatını kaybetti. İtalyan konsolosu M. Miazzi ve Fransız konsolosu Captain Kocher, bu köyde 60 kadın ve çocuğun katledildiğini rapor etti.
Savaşın son aşamasında, Yunan ordusunun geri çekilmesi sırasında yaşanan yıkımlar, Anadolu’nun dört bir yanında kendini gösterdi. 24 Haziran 1921’de İzmit’te, Yunan ordusu tarafından 300 sivil idam edilirken, şehir yağmalandı ve bir bölümü ateşe verildi. Salihli ve Turgutlu kasabaları da aynı kaderi paylaştı. Turgutlu, 4 Eylül’den 6 Eylül’e kadar süren yangın sonucu %90 oranında yok oldu ve 1.000 kişi hayatını kaybetti. Ayrıca, 100 kız çocuğu tecavüz edilmek üzere kaçırıldı.
Tetkik Heyeti’nin raporları, Yunanların işlediği suçların boyutlarını ortaya koymaktadır. Rapor, Aydın ve çevresindeki bölgelerde alevler içinde kalan mahallelerden kaçmaya çalışanların, Yunan askerleri tarafından sebepsiz yere öldürüldüğünü ve büyük maddi hasarlar yaşandığını belirtmektedir.
Sonuç
Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda, yalnızca bir avuç toprak halifenin egemenliğinde, şeriatla yönetilsin diye aziz şehitlerimize hakaret edercesine “Keşke Yunan galip gelseydi” diyip Osmanlı İmparatorluğu’nun eski şaşalı günlerini kendilerinden geçercesine Cumhuriyet düşmanlığı yapmak için anlatanlar Kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal Paşa olmasa şehit edilen 640.000 Türk’ten farklı bir akıbete uğramayacaktı
Kaynakça:
Müderrisoğlu, Alptekin (2007). Sakarya: Yunan’ın Ankara’ya yaklaştığı günler. DenizBank. ISBN9789944295017.
- ^ Gingeras, Ryan (2009). Sorrowful Shores:Violence, Ethnicity, and the End of the Ottoman Empire 1912-1923. Oxford University Press. s. 28. ISBN 9780191609794. 23 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mayıs 2020.
In total only thirty-five were reported to have been killed, wounded, beaten, or missing. This is in line with the observations of Arnold Toynbee, who declared that one to two murders were sufficient to drive away the population of a village.
- ^ McNeill, William H. (1989). Arnold J. Toynbee: A Life. Oxford University Press. ISBN 9780199923397. 11 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mayıs 2020.
To protect their flanks from harassment, Greek military authorities then encouraged irregular bands of armed men to attack and destroy Turkish populations of the region they proposed to abandon. By the time the Red Crescent vessel arrived at Yalova from Constantinople in the last week of May, fourteen out of sixteen villages in that town’s immediate hinterland had been destroyed, and there were only 1500 survivors from the 7000 Moslems who had been living in these communities.
- ^ “Arşivlenmiş kopya”. 2 Aralık 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Mayıs 2020.
- ^ Yunan mezalimi: İzmir, Aydın, Manisa, Denizli : 1919-1923, Mustafa Turan, University of Michigan-Atatürk Araştırma Merkezi
- Ortaylı, İlber (17 Mayıs 2009). “90 yıl önceki işgal”. Yunanistan bundan 90 yıl önce İzmir’i işgal ederken Türkiye’deki askeri toplumun hızlı örgütlenme yeteneğini hesaba katmadı. Çekildiklerinde ise İzmir’in kozmopolit ve barışsever yapısı tahrip olmuştu. Milliyet. 20 Ocak 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 10 Eylül 2020.
- ^ “Foreign documents US”. 20 Eylül 2018 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Haziran 2014.
- ^ Aggelomatis, Chr, “Chronicle of Great Tragedy” (The Epic of Asia Minor), Estia, 1963, pp. 231-2
- ^ Trudy Ring; Noelle Watson; Paul Schellinger (2013). Southern Europe: International Dictionary of Historic Places. Routledge. s. 351. ISBN 9781134259588. 25 Nisan 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Şubat 2014.
Kemal’s triumphant entry into Izmir … as Greek and Armenian inhabitants were raped, mutilate, and murdered.
- ^ Abulafia, David (2011). The great sea : a human history of the Mediterranean. New York: Oxford University Press. s. 287. ISBN 9780195323344. 25 Nisan 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Şubat 2014.
As the refugees crowded into the city, massacres, rape and looting, mainly but not exclusively by the irregulars, became the unspoken order of the day
- ^ Freely, John (2004). The Western Shores of Turkey: Discovering the Aegean and Mediterranean Coasts. Tauris Parke Paperbacks. s. 105. ISBN 978-1-85043-618-8.
- ^ Horowitz, Irving Louis; Rummel, Rudolph J (1994). “Turkey’s Genocidal Purges”. Death by Government. Transaction Publishers. s. 233. ISBN 978-1-56000-927-6.
- ^ “KURTULUŞ SAVAŞI DÖNEMİNDE YUNAN MEZALİMİ”. www.edirnegazetesi.com.tr. 17 Eylül 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 7 Mart 2020.