Kadınlar Olarak Ölüyoruz!

Toplumsal Duyarlılık Serisi

Etkileyici bir yazı başlığı ya da edebi bir dillendirme yerine bazı şeyleri daha açık açık ifade etmekte fayda var: Biz bu ülkede, kadınlar olarak, ölüyoruz! Son günlerde karşı karşıya kaldığımız, kanımızı donduran ve belki de birçok kadının aklına endişeler düşüren kadın cinayetlerini, akıl almayan tacizleri görmeyenimiz yoktur bence. Bunları ilk görüşümüz mü? Katiyen değil. Biz bu olaylara daha önce de sahne olmuş bir ülkenin kadınlarıyız, bazı kesimlerce alışılmış olanlar ise bizim için aynı korkuların tekrarı. Bundan yıllar önce Özgecan Aslan ile medyada tanışmak zorunda kaldığımda ben ve hatta bunu okuyan çoğumuz küçüktük, bu kadar büyük bir dehşetle karşılaşmak için çok küçüktük. Toplu taşıma araçlarının tehlikelerinin bizim için herhangi bir erkekten daha fazla olduğunu kavramak için, gece dışarı çıkmanın herhangi bir erkekle kıyaslandığında bir hayat mücadelesi doğurabileceğini anlamak için çok küçüktük. Bu sarsıntı kaldı akıllarda, yıllar geçti ve şimdi büyük resme baktığımızda bir adım ilerleyememek hatta gerilemekle karşı karşıyayız. Sosyal medya platformlarında siyah beyaz resimlerle kadınlara veda etmeye alışılmaması gerekir, bazılarımız çok çabuk alıştı.

İki genç kadının akıl almaz bir şekilde öldürüldüğü, sokakta bir kadının tacize direnip darp edildiği anlarda, ülkenin bakanlıkları kadınların normal doğumla doğurması gerektiğiyle ilgili videolar paylaşıyor. Normal doğumun daha sağlıklı olduğunu anlatması gereken kamu spotu yine kadınları hedef gösterici nitelikte ve sezaryen olmak zorunda kalmış ya da doktoru tarafından buna teşvik edilmiş kadınlara bu durumun onların suçu olduğunu hissettiriyor. Hem de bunu ülkede ilgilenilmesi gereken, devletten yeterli desteği göremeyen kadınlar ölürken yapıyor. Bu durumu özetleyecek, kınayacak kelimeleri bulmak çok zor doğrusu. Tek bir kişiden suç bulmak, tek bir grubu suçlamak da yetmiyor artık. Ülkenin damarlarına yayılmış bu ataerkil şiddet, kadınları hedef alıyor ve almaya devam edecek. Cezasızlık ve yalnızca kamuoyunun baskısı olduğunda tutuklanan – gözaltına alınıp bazen yine de serbest bırakılan – insanlar olduğu sürece bu sosyal çürümeye kim dur diyebilir ki? 

Çözüm halkın getirebileceği herhangi bir çözümden daha fazlasını, devletin bu durumla canla başla savaşmasını gerektiriyor. Fakat yine de sağır olmayı tercih edenlere seslerimizi duyurmak, belki de bir kısmın dikkatini üzerimize çekmek için kadınlar olarak meydanlara çıktık, çıkmaya da devam etmek zorundayız; bu bizim sesi çıkmayan kadınlara borcumuz. O yüzden 25 Kasım’da, her zamankinden daha büyük bir topluluk görmek ve sesimizi duyurabilmek en büyük umudum. 25 Kasım kadınlara Mirabal Kardeşler’den kalmış, direnişi ayakta tutan önemli günlerden biri ve adım adım bugüne yaklaşırken ülkemizdeki kadın mezarlığını anımsatmak zorunda hissediyorum.  “Rastgele bir yere çiçek bıraksak bir kadının mezarına denk gelecek.” Eylemde açılan etkileyici pankartlardan biri ve belki de en üzücülerinden biriydi. Kadınlara mezar olan bir ülkenin kadınları olmaya devam etmemek, sıradakinin kim olduğu düşünerek uykusuz kalmamak için bir arada olmak, meydanları “bizim” yapmak zorundayız. Kadın cinayetleri politiktir, kadınların suçu değil ve kesinlikle kader değildir. Direnişin omuzlarımızda yük olmadığı günler diliyor, tüm kadınların korkusuzca yaşayabildiği ve haklarının suistimal edilmediği yarınları umuyorum.

Kaynakça

https://www.sozcu.com.tr/istanbul-daki-cifte-vahsette-kan-donduran-detaylar-p89622

https://haber.sol.org.tr/haber/beyoglunda-cinsel-saldiri-serbest-birakildilar-tepki-gelince-bakanlik-gozalti-talimati-verdi

https://tr.wikipedia.org/wiki/Mirabal_karde%C5%9Flerhttps://www.google.com/url?sa=i&url=https%3A%2F%2Ftwitter.com%2Fajans_muhbir&psig=AOvVaw1WcuQKnFgSNfcHxdi1wZO4&ust=1728293943285000&source=images&cd=vfe&opi=89978449&ved=0CBUQjRxqFwoTCJDXlue6-YgDFQAAAAAdAAAAABAE

https://tr.euronews.com/2020/07/19/kad-n-cinayeti-magdurlar-ndan-turkiye-genelinde-eylem-istanbul-sozlesmesi-uygulans-n

Leave a Reply