Bir şairin şiiri, yaşamının şiirine yansımasından başka bir şey değildir. Yunus Emre’de de, bu gerçektir.
Yunus Emre’nin de şiirlerinde sıkça ele aldığı tasavvuf, sufinin bilgisine ve anlayışına göre değişiyordu ancak yaygın inanç; zulmedenin varlığına uyup zulmettiği, karşı koyanın ise varlığına uyup karşı koyduğu yönündeydi. Yokluğu bireyselcilikten, benlikten, bencillikten yok olma, halkta, her zerrede gerçek varlıkla var olmak, kendi için değil, toplum için var olmak sayıyordu.
Yunus Emre, böyle bir devirde, Orta Anadolu’da yetişmiş, kendisini tasavvufa vermiş; doğuda mezhep ayrılıkları kanlı olaylara yol açarken, batıda de haçlı seferleri cennete yol açar, cennet kanla ve parayla elde edilirken, o tasavvufun derin ve içli hoşgörürlüğüyle:
Yermiş iki millete bir gözle bakmayan
Şer’in evliyasıysa hakikatte asidir.
*
Yetmiş iki millete kurban ol âşık isen
Ta âşıklar safında imam olasın sadık.
Hâs u âmmuti’âsı dost kuludur cümlesi
Kime deyebilesin gel evinden daşra çık
*
Her kim sana sorar ise itikadın nedir Hakk’a
Öpgil elini ayağın, budur cevabına sual
*
Bir çeşmeden akan su acı tatlı olmaya
Edebdir bana yermek bir lüleden sızarım
demiş ve herkesi kucaklamış,
Kuru idik yaş olduk kanatlandık kuş olduk
Birbirimize eş olduk uçtuk elhamdülillâh
Vardığımız illere şolsafâ gönüllere
Halka Taptukma’nisin saçtık elhamdülillâh
diyerek inancını, gönlündeki halk ve Tanrı sevgisini ifade etmiş ancak bu dizeler gözünü kapamasına sebep olmamıştır:
Erenler yoludur meşe meşe kolaydır komlaşa
Meşe olan yerde beşe harâmi çok Anteri var.
beytinde ormanların eşkıya yatağı olduğunu,
Dosttur bizi okuyan üstümüzde şakıyan
Şimd’ üç buçuk okuyan derin danışman olur
Danışmanın cahili onamaz dervişleri
Derviş ile danışman yavlaküleşgen olur
Bir nicenin gönlüne şeytanlar dolup durur.
Erenler sema’ına onlar erişgen olur.
beyitlerinde cahil hocaları, hoca-derviş savaşını işler.
Ben dervişim diyenler haramı yemeyenler
Haramın yenmediği ele girince imiş.
*
Dışım göynü içim ham dirliğim budur müdâm
Yol vermeden bir kadem arştan veririm haber
Dışım biliş içim yad dilim hoş gönlüm mürted
İşim yavuz iyi ad böyle fitne nerde var
Takındım şeyhlik adın kodum mâşuktaâtın
Verdim nefsin müdâfın hanı Hak ile Pazar
*
Halk hep ayağa durur ben seğirttim oturdum
Geçtim sadır yerine döşek kalın yerim düz,
gibi beyitlerdeyse, kendisini öne sürerek dervişliğin bir kazanç kapısı haline geldiğini söylemeden edemez.
İşidin hey ulular âhır zaman olısar
Sağ Müslüman seyrektir ol da gümanolısar
Danişmend okur tutmaz derviş yolun gözetmez
Bu halk öğüt işitmez sağır hemen olısar
Gitti beyler mürveti binmişler birer atı
Yediği yoksul eti içtiği kan olısar.
*
Müselmanlar zamane yatlı oldu
Helal yenmez haram kıymetli oldu
Okuyan Kur’an’a kulak tutulmaz
Şeytanlar semirdi kuvvetli oldu
Peygamber yerine geçen hocalar
Bu halkın başına zahmetli oldu
beyitleriyle devrini, devrindeki alimleri, dervişleri ve devlet adamlarını yerer. Moğol akınları ise Yunus’un dizelerine aşağıdaki şekilde yansımıştır:
Aşkın çeri saldı benim gönlüm evi iklimine
Canımı esir eyledin n’ider bana yağı Tatar
*
Ol budakta biter iman, iman bitse gider güman
Dün gün işim budur hem hemen nefsime bir Tatar oldum
*
Okursun tesnif kitap nice bine vüi’rab
Havf u recâ sende yok öyle ki bir Tatar’sın.
Yunus;
Şeyh u danişmend ü veli cümlesi birdir er yolu
Yunus’tur dervişler kulu Taptuk gibi serveri var.
*
Yunus sen Taptuk’a kıl dualar
Deme kim ne kılam bu aşk elinden
gibi beyitlerle Taptuk’a mensup olduğunu açıklar.
Yunus, Farsça’danTürkçe’ye geçiş devrinin bir şairidir; Osmanlıca dediğimiz “üç dilden mürekkep lisan henüz tam olarak kurulmamıştır. Bu nedenle, Yunus, Türkçe; Arapça ve Farsça sözcükleri yerine göre, hatta bazen de üçü bir arada kullanılmıştır.(Bunu; Allah-Tanrı ve Çalap, cennet-uçmak, cehennem-tamu, aşk-sevgi, günah-suç ve cürum, mest- esrik, Azrail-Canalıcı gibi sözcüklerde görebiliriz.) Aruzla yazılmış, birkaç şiirinin karşısında hece ölçüsüyle yazılmış milyonlarca şiiri vardır.
Halka yayılan Mevlevilik, Mevlana’nın ölümünden sonra geçerek, kurulmuş Mevlevi köyleri ancak arşiv kayıtlarında kalacaktır. Yunus ise köyleri gezmekte, halkı kucaklamaktadır. Devrin büyüklerine methiyeler düzmeye başlayan Mevlevilerin aksine Yunus, yerli halkı temsil etmektedir.