934658_393450967439984_2053003079_n

Son günlerde siyasi liderlerin kullandığı birbirinden tuhaf ve yanlış üsluplar ve uygulamalar bir halk direnişine yol açtı. Bu direnişi yersiz göstermek adına ve edilen sözden geri dönülemeyeceğini bildikleri için bir çok elden şu düşündürtülmek istendi: bu tarzda bir lafın altında bir çocuk mizacıyla inatlaşma yada o liderin yetiştiği bölgenin oldukça yaygın bir üslup / dil şekli olduğu üzerineydi.

Peki en saf ve temiz haliyle soruyorum : bir siyasi lider, çocuk gibi inatlaşabilir mi ? Mahalle ağzı dediğimiz bir üslupla konuşup halkı isyana götürebilecek açıklamalar yapabilir mi ? Bu onun doğallığını mı gösterir?

Öncelikle her bir siyasi lider kendisini « halktan biri » olarak gösterir ve bu çok doğaldır. Günümüz siyasetinde de  “halka inebilmek” terimi geçtiğimiz senelerde çok kullanıldı. Halka inebilmek, halkın baktığı gözden bakmak ve görmek, onların dilinden konuşmak ve onların isteklerini en iyi şekilde anlayabilmektir. Ülkenin başbakanının sarf ettiği o açıklamalar eğer ki halkın diliyse ve sürekli sözü edilen %50’lik bir oyla halkın seçtiği başbakan bunları pervasızca söyleyebiliyorsa benim aklıma olası şunu getirir :

Başbakan temsil ettiği o %50’yi zan altında bırakmış oluyor…

Çünkü, kabul edin etmeyin, o liderin temsil ettiği halkta isteyerek veya istemeyerek o laflara arka çıkmak yada sessiz kalmak zorunda kalmışlardır. Evet, demokrasilerde kendimizi en iyi temsil edeceğini düşündüğümüz liderlere oy veririz. O liderler bizlerin birer aynasıdır, onlarda kendimizden birer parça buluruz. Böyle diye: bizi temsil eden liderlerin bizim adımıza diye hakaret etmesi de siyasetin gereği midir? Bu o hakkı onlara verir mi? Bu halktan olmak mıdır? Yoksa liderler daha iyi bir gelecek için halkı kışkırtıcı tavırlar almaktan uzak durmalı, daha sakin, daha ketum ve daha uzlaştırıcı olmak durumunda hatta zorunluluğunda değiller midir?

Şimdiye dek bu açıdan yaklaşımım uzlaştırıcı olmak adınaydı, gayet tabi bu üslup şeklinin eleştirel olarak diğer yanından ele alırsak: Yanlış başlatılmış ve berbat yönetilmiş bir polis müdahalesi sonrası kızgın bir halka bu sözleri söylemek kışkırtmak değil midir? Siyasi lider bunları bilinçli olarak yapmak, halkı terörize edip, medyayı da sessizleştirerek, halkın haklı mücadelesini, diğer % 50’lik halka haksız göstermek niyetinde midir? Bu sözleri işiten halk daha fazla sinirlenecek ve çevreye zarar verecek ki haklı istekleri haksız bir şiddet eylemi gibi mi göstermek niyetindedir?

Siyasetin dili hakkında konuşuyoruz, peki dilde ki bu uslup, hitap şekli nedir önce size kısaca özetleyeyim.

Retorik, dilimizdeki terimiyle söylev veya hitabet ilk kez Antik Yunanda M.Ö. 5 yüzyılda Sokrates ve çevresindeki sofistler tarafından kullanılmış olup, üzerine ilk yazılı ilk eser Platon’un “Gorgias”ıdır. En basit anlamda insana hitap etme biçimidir ve kelime anlamı olarak dili güzel kullanma sanatı olarak kullanılmasının yanı sıra, dili ikna etmek için kullanan sanatlardan biridir. Bu sebeple seçimle yönetimlerin belirlendiği demokrasinin vazgeçilmezidir.

Siyasette politik liderlerin dili etkin olarak kullanmalarının geçmişi demokrasinin ilk temellerinin atıldığı Antik Yunan zamanına dayanır demiştim. Günümüzde bu alanda çalışmalar en çok Amerika’da “liderlerin siyaset dilini etkin kullanımı” üzerine yıllardır yapılmaktadır, liderleri siyaset dilini kullanmaları konusunda yetiştiren eğitimciler bile bulunmaktadır. Avrupa’da Fransa, dilin bu kullanımına dair çalışmalarına 1950’lerde ağırlık vermiştir. Türkiye’de henüz çok fazla üzerinde durulmamaktadır, fakat gelinen noktada artık bunun bir gereklilik olduğu açıkça görülmektedir.

Bir siyasi liderin kitleler tarafından seçilebilmesi ve takip edilebilmesi, o siyasi liderin görüşlerini etkin bir biçimde halka sunumuna bağlıdır. Yapılan mitinglerde, liderler, halkın duymak isteyeceği vaatleri sunarken kullandığı dil onun seçilebilirliğini yüksek oranda etkiler. Siyasette iletişim dili, sadece sözel hitabet dil değil liderin « vücut dili »’ni de etkin kullanımıdır. Etkin bir hitap yanında  vücut dili (jest, mimik..vs) liderin akılda kalıcılığını arttırır. Sosyoloji ve psikoloji bilimlerinde liderlerin “karizma”sı incelendiğinde, bir liderde olmazsa olmaz ilk unsurlardan biri o liderin kendini ifade edebilme yeteneği ve fiziki duruşudur.

Çoğumuzun bildiği üzere, yapılan miting ve gösterilerde siyasi liderler genellikle sahneye hazırlıklı çıkarlar. Halka sunacakları metin en mükemmel haliyle önceden hazırlanmıştır ve vücutlarıyla sergilemeleri gereken hareketleri bile belirlenmiştir. Gittikleri yörenin yerel dili, o çevrenin esprileri, şarki ve sanatçıları, varsa sorunları ve istekleri ile ilgili bilgileri hazırlanır ve lider kendine özgü dil üslubuyla sunar. Bu sayede daha rahat olurlar. Bilgi birikimleri konusunda veya kültür düzeyleri hakkında pek fazla fikir edinemeyiz. Peki gerçek, içlerinde yatan liderleri nasıl görebiliriz? Bize gösterilen sadece ellerine verilen yazılı metinleri okuyan, görünümleri etkili kişiler midir? Tabiki de bundan fazlasıdırlar. Bu sebeple demokrasi düzeyi yüksek olduğu düşünülen ülkeler seçimler öncesi liderleri televizyonda canlı yayında münazaraya (debat) çağırırlar. Yapılan yayın esnasında sorulan sorular karşısında liderler kendilerini savunur, görüşlerini dile getirir, karşı tarafın hazırlıksız olduğunu düşündükleri veya karşı oldukları görüşleri direk olarak birbirlerine yönelterek halka kendilerini kanıtlamaya çalışırlar. Bu seçimler öncesi oldukça etkin bir yöntemdir. Siyasi lider tüm kozlarını oynamalıdır ve halkı ikna etmelidir. Bizim ülkemizde de 15-20 sene* öncesi bu tarzda bazı programlar yayınlanmıştır.

Günümüze gelecek olursak, ülkemizde artık siyaset dili eğitiminin üzerine eğilinmelidir. Ve bir ülkeyi kaosa götürebilecek hitaplardan liderlerimiz uzak durmalı, halkın sesine kulak vermeleri gerekmektedir.

Hacı Bektaşi Veli’nin sözüyle bitirmek isterim:

Eline beline diline hakim ol…

Filiz DAG HADJIAT

Leave a Reply