Türk milleti olarak çok büyük bir sınavdan geçmekteyiz. 12 günden bu yana devam eden Gezi eylemleri tüm yurdumuzu, küçük kasabaları dahi sarmıştır. Bu eylemleri anlayabilmek için günümüz olaylarından önceki gelişmelere göz atmak gerekmektedir. Doksanlar olarak anılan yeni nesil liberal ekonomi politikalarıyla ve aileden serbest olarak yetiştirilmişlerdir. Bireyselcilik akımını iliklerine kadar hisseden bu nesil kolektif ve komünal bir yapıya sahip olamamıştır. Bütün bunların üstüne darbelerle korkutulan anne ve babalar, çocukların yanında siyaset konuşmaya korkar hale getirilmişlerdir. Bir çocuk CHP, MHP dediği andan itibaren ana baba çocuğa ‘sus anarşist mi olacaksın başımıza’ diyerek terslemişlerdir. Bu şekilde apolitik olarak yetişen doksanlar kuşağı mevcut siyasi otoritelerin yapmış olduğu yanlış politikalara göz yummuş, bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışını benimsemiştir. Ancak bireyselcilik anlayışına sahip olan bu kuşak bireysel hakların kısıtlanmasıyla tepkilerini doğru ya da yanlış bir biçimde ortaya koymuştur. Son zamanlarda artan vergi yükleri ve yasaklamalar vatandaşları bu yola itti diyebiliriz. Kıbrıs ile ilgili, terör ile ilgili, dış politikayla ve tarım politikalarıyla ilgili yanlış uygulamalara ses çıkarmayan gençler; 11 ağacın kesilmesi ile ilgili karara sert tepki gösterdiler. Doğanın bu denli korunması doğrusu gözlerimi yaşarttı. Şüphesiz bu olay sadece doğa sevgisiyle açıklanamaz. Son zamanlarda artan yasaklamalar ve hükümetin Reyhanlı ile ilgili gevşek politikaları bu olaylarda çok büyük etkiye sahiptirler.
Ak Parti grubunun ise bu tarz eylemleri anlayışla karşılamaları beklenebilir bir durumdu. Çünkü 28 Şubat sürecinde en ağır darbeleri yiyen ve Müslümanların Kuran’ın K’sını bahsetmekten korktuğu yıllarda bugün Ak parti’ye üye olanlar dün korkusuzca meydanlarda eylemler ve mitingler yapmaktaydılar. Bu kadar sert olmasa da korkutucu tepkilerle karşılaşmışlardı. Bu bakımdan İslamcı kesimin bu arkadaşları anlayışla karşılamaları gerekiyordu. Aynı zamanda her fırsatta bireysel özgürlüklere önem verdiğini dile getiren başbakanın “inadım inat”, “birkaç çapulcu” ve “ayyaş” yakıştırmalarını yapmaması gerekirdi. Bu zaten kıvılcımlanan ateşi daha da körüklemiştir. Gelelim eylemci arkadaşlara, “çapuling”lere, ilk üç gün haklı davalarında sonuna kadar polis kuvvetlerine direnen bu ulusalcı arkadaşlar; birkaç kendini bilmez bölücü, dün AKP’nin de birlikte hareket ettiği PKK yandaşları ile karışmış ve olaylar saflığını kaybetmiştir. Atatürk Kültür Merkezinin çatısından sallanan BOYUN EĞME yazısının altında bulunan kukla Kürdistan haritasının sınırları açık bir şekilde görülmektedir. Aynı zamanda bu eylemelere ilk üç gün hiçbir yardım, katkı gelmemişken dördüncü günde masum arkadaşlarımızın adını da lekelemeye çalışan, Pkk’nın ( özellikle Van’da, Bitlis’te ve Tunceli’de gelişen olaylar için söylüyorum) uzantısı şahıslar, ABD’den ve bazı büyük Yahudi kuruluşlarından açık destek almışlardır. Dün bu tarz eylemlere tepki gösteren, Tayyip’e on üstünden on veren ABD, protestolara açık destek sunmuştur. Dış basın odaklı Türk medyası da penguenleri bırakıp, eylemleri göstermeye başlamışlardır. Ancak medyanın bu olaylara eğilmesi, halkın sosyal medyayı bırakıp, olayları televizyondan takip etmesine neden olmuştur. Yanlı haber yapmakta sınır tanımayan kanallarımız da olayları çarpıtmakta iyice ustalaşmıştır. Bu durum eylemlere halk tarafından verilen desteği günden güne azaltmaktadır. Ortamın biraz yumuşaması lazım. Başbakan bu yumuşatma görevini üstlenmelidir. İnatçı tavrından vazgeçmelidir. Bahsedilen topçu kışlasının bir örneği ya da kalıntısı yoktur. Yeniden inşa etmek yersizdir. Onun yerine Gezi parkının yanında yer alan Taşkışla’yı tamir etmek daha mantıklı ve olağandır. Ancak başbakan otoritesini korumak uğruna hem iktidarını hem de ülkemizi bataklığa sürükleyebilir. Bu bağlamda Başbakan %50’yi değil; %50 başbakanı zor tutmaktadır. Şahıslara özgürlüklerini vermek ve onlara bu özgürlükleri çerçevesinde saygı göstermek, masum gençleri ve polisleri ateşe atmamak hükümetin görevleri arasındadır. Albert Camus diyor ki; “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız; o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakınız.” Gençlerimiz yok yere gaz bombalarıyla, kısıtlamalarla, joplarla ve çivili sopalarla hayatlarını kaybetmekte; polisler de aldıkları emir gereği şehit düşmektedirler. Demek istediğim kardeş kardeşi boşu boşuna yok etmektedir. Ülkemiz de bir boşluğa, bilinmezliğe sürüklenmektedir. Güneşli günler görmek dileği ile…