Kızılay, Ziya Gökalp Caddesi’ni bitirip Kolej’den Kurtuluş tarafına geçtikten sonra, Cebeci’ye doğru yol alırken, Cemal Gürsel Caddesi üzerinde, eğer bu taraflara ilk kez uğranılıyorsa, bir süre Ankara Hukuk’un tarih kokan, gri yapısına dikkat kesilir. Hukuk’un mimari yapısıyla kafalar tarihin tozlu sayfalarına dönüş yapmaya çalışırken biraz dikkatle yolun karşısına bakıldığı an, bir başka tarihle karşılaşılır. O an Cebeci İnönü Stadı’nın kapalısı ile göz gözesinizdir. İnönü’nün dik bir yamacı andıran kapalısı, sizi sizden de alabilir; size şehrin göbeğindeki bir çirkinlik olarak da görünebilir. Bu durum çok kafaya takılmamalıdır, zaten İnönü Stadı’nın kapalısında da tribünün çok az bir bölümü kapalıdır.
Geçtiğimiz hafta Pazar günü Ankara’daki günlerim birinci yılını fazlaca doldurup ikinci yılından yol alırken uzun süredir görmeyi isteyip de fırsatını bulamadığım Cebeci İnönü Stadı’nı, Ankara Demirspor-Sivas 4 Eylül Belediyespor Sportoto 3. Lig 1. grup maçı vesilesiyle ziyaret ettim.
Şehrin orta yerinde kaderine terk edilmiş stada girmek için, ana kapısının etrafı tel örgüyle çevrilmiş olduğundan, diğer küçük kapılardan birini kullanmanız gerekiyor. Bilet gişelerinin büyüklüğü fare Jerry’nin yuvası kadar olduğundan ya da maça 50 kişi geldiğinden olsa gerek genelde gişenin dışında takılan görevliden 3 tl karşılığında bilet-makbuz tarzı kağıdı alıp stada sonradan yama yapıldığı çok belli olan turnikelere vardığınızda bir 3. Lig maçı için epey detaylı bir aramadan geçiyorsunuz. Sonra, tribüne çıkmak için tırmanmanız gereken merdivenler önünüze geliyor, merdivenlerin ilk bölümünü tırmandıktan sonra, arada balkon tarzı bölümde buluyorsunuz kendinizi. Bu bölümde heybetin, köhnemişliğin ve mimari yapının etkisi altında ürkmekle hayran kalmak arasında bir silsile yaşıyorsunuz. Bir sonraki merdivenleri de tırmandıktan sonra kapalı tribündesiniz artık. Karşıda dışarıdan görünmeyen ve pek rağbet görmeyen iki katlı açık tribünü görüyorsunuz, kapalının hemen önünde de yine sonradan eklenmiş maçın kaydedildiği plastikten bir kulübe var, eğer tribünün gediklisi iseniz bu yapıyı görünce “Güzel set olur bundan.” diye içinizden geçirmeniz çok yüksek ihtimal. Tabi kapalının eski usul, alttan kolonlarla desteklenmiş olması Fenerbahçe Stadı’nın modernize edilmeden önceki efsane maraton zamanlarını da anımsatmıyor değil. Bu ayrıntılardan sonra, böyle bir statta maçı taraftar sesi olmadan izlemek burukluk yaratsa da ilk yarı bittiğinde tribünün yukarılarına tırmanıp gördüğünüz Ankara manzarası bu burukluğu hemen unutturuyor. Bir de kapalının kapattığı bölümün standart plastik koltuklarla kaplı olup geri kalan bölümün parklarda, bahçelerde rastladığımız banklara benzeyen koltuklar ve onların önündeki demirlerden oluşması oldukça ilginç bir ayrıntı. Bir de izleyici kitlesi var tabi, onlar genel itibariyle; emeklilik dönemi yaklaşmış, emekli ve daha yaşlı abiler ve amcalar olarak gruplandırılabilir. Bir anda icat edip savurdukları sessizliğin ortasında tebessüme yol açan küfürleri, hocaya verdikleri taktikler… Her biri endüstriyel futbolun gölgesinde, Ankara’nın unutulmuş bir semtinde, unutulmuş bir stadında hala futbola ait güzelliklerin hüküm sürdüğünü hissettiriyor. Maçtan sonra da ‘Angara’nın Bağları’ eşliğinde tüm bu güzelliği yaşayabilmenin sevinci, biraz da tuvalet kokusu eşliğinde yol alıyorsunuz.
Ankara’da ilk resmi futbol maçı olan 22 Ekim 1922’de Anadolu Sanatkarangücü’nün Talimgâhgücü’nü 2-1 yendiği maç, bugün Cebeci İnönü Stadı’nın arazisinin bulunduğu yerde oynanmış. Bugünkü İnönü Stadı ise 1967 yılında 19 Mayıs Stadyum’u yetersiz olduğu için inşa edilmiş. Genelde Ankara’nın ikinci ve üçüncü lig takımlarının kullandığı stadı 80’lerde bir dönem Ankaragücü 1.Lig’de mücadele ederken kullanmış, hatta 21 Eylül 1986’da Ankaragücü’nün hakem Ahmet Akçay’ın golüyle Beşiktaş’ı 1-0 yenip 14 yıl aradan sonra Galatasaray’ın şampiyonluğuna sebep olan maç da Cebeci İnönü Stadyumu’nda oynanmış. 2005-06 sezonunda da 1. Lig’e yükselme play-offlarında kullanılmış. Konum olarak stadyum Hacettepe Tıp ve Ankara Tıp fakültelerinin yukarısında; Ankara Siyasal ve Hukuk fakültelerinin de karşısında yer alıyor. Bir de banliyö güzergâhının hemen yanı başı. Kapalıda maç izlerken geçen banliyö trenleri görülebiliyor. Ayrıca Cebeci Alt Geçit ve Cebeci Halk Pazarı ile komşu. Hafta sonları Cebeci Halk Pazarı, bitpazarı olarak kullanılıyor ve maç günleri hem bit pazarında kitap, plak vs. kurcalayabiliyor; hem de İnönü’nün havasını teneffüs edebiliyorsunuz. Bunun dışında stadın bir yüzü Ankara Kalesi’ne bakıyor ve oldukça yakın, bu yüzden geceleri tekinsiz; çünkü bir nevi sert çocukların başka işler kovaladığı noktadan normal hayata geçişin sınırında yer alıyor stadyum ve zaten görüntüsü hayli ürkünç. İnönü stadı şehrin içinde şehre yabancı bir stat olsa da hemen yanında ismini verdiği bir ‘Stad Apartmanı’ var ve maç günleri simitçisi de çaycısı da yerini alıyor. Bir de Berkay Aydın ve Duygu Hatipoğlu’nun yazdığı, Epos yayınlarından çıkan, ‘Bastır Ankaragücü: Kent, Kimlik, Endüstriyel Futbol ve Taraftarlık’ adlı kitabın kapak tasarımı da bu stadın duvarlarında yapılmış.
Ancak, son günlerde Cebeci İnönü Stadı’nın yıkılıp Ankara’ya yeni bir stat yapmak için kaynak olarak kullanılması ihtimali sıkça konuşulmaya başlandı. Hürriyet’in 26 Eylül 2012 tarihli haberine göre İnönü Stadı’nda incelemede bulunan Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, “İnönü Stadyumu’nun bulunduğu arsa, stadyum yapımı için uygun değildir. Bu stadın dört bir yanı cadde ve sokaklarla doludur. Bu bölgeye yapılacak olan stadyum, başta trafik olmak üzere, birçok sorun yaratacaktır. Bu arsa otopark olabilir ya da başka şekilde değerlendirilebilir.” demiş. Şimdi benim anlayamadığım mevzu şu, bu stadı zaten üçüncü lig kulüpleri Ankara Demirspor, Pursaklarspor gibi kulüpler kullanıyor ve bu kulüplerin seyirci ortalamaları taş çatlasa 150 kişi, o da hava güzel olduğunda, yani bu kulüplerin Cebeci trafiğini tıkaması çok imkan dahilinde görünmüyor. Diğer yandan stadın harabeye dönüşmesine çok az kaldığı bir gerçek; ancak modernize edilip Ankara’nın yine ikinci, üçüncü ligde mücadele eden takımlarına açılabilir. Bir diğer soru da Ankara’nın 40 bin kişilik bir stada ihtiyacı olup olmadığı. Ankara’nın iki büyük takımı Ankaragücü ve Gençlerbirliği’ne baktığımızda sezonda en fazla 10 bin ortalamayla oynayabilecek potansiyele sahip, zaten ülke olarak da ne kadar tesis yatırımı yapılsa da şampiyonalara, olimpiyatlara -kafa olarak- ev sahipliği yapamayacağımız bir gerçek. Şimdi sen gidip şehrin dışına 40 bin kişilik stat yapacaksın, 3 bin ortalamayla oynayacak, sonra Cebeci İnönü gibi statlardan kaynak yaratmaya çalışacaksın. Sorun bu.
Özetle, mahallî statları, tarihinde yaşanmışlığı olan statları, tek tipleştirmenin dokunamadığı statları, sokağın sesi olan statları seviyoruz. Cebeci İnönü Stadı’nı seviyoruz ve şehrin dışındaki ‘arena’ları istemiyoruz. Ama sanırım bunu otopark ve avm sevdalılarına hiçbir zaman anlatamayacağız. Üstadın da bir zamanlar söylediği gibi, “Biz bağıracağız, birileri hiç duymayacak. Hep aynı hikâye.”