Bir Mandelamız olsaydı!
Bugün Mandela’nın yani Güney Afrika tarihindeki ilk siyahi avukatın, ilk siyahi cumhurbaşkanın ebediyete intikal ettiği gün. Bu bir yas günü değil elbette, böyle bir lidere tanık olmak, bu mücadeleye izleyici olarak bile katılmış olmak bir onur hepimiz için.
Peki Mandela ne yaptı?
Mandela 1918’de, bembeyaz bir ülkede dünyaya geldi. İlk gençlik yılları eğitimle ve ırkçılık karşıtı mücadeleyle geçti. Davasında kararlıydı ve o yıllarda dünya için bir şeyler yapmaya çalışan herkes gibi, hapis yattı, zulüm gördü. Beyaz rejime karşı öğrenci eylemleri organize etti, 1942’de üniversitesiden Güney Afrika tarihindeki ilk siyahi avukat olarak mezun oldu. 1950’de mücadelesini hızlandırmak için kurduğu Afrika Ulusal Konseyi’ne başkanlık etmeye başladı. (ANC) 1962’de tutuklandı, hayatının 27 yılında mahkumdu. 1990’da 71 yaşındayken dönemin Devlet Başkanı Frederik Willem de Klerk’in çıkardığı afla serbest bırakıldı.
Mandela özgürlüğüne kavuştuktan sonra, haklı savaşına devam etti. Renk körü devletin, renk körü yasaları, 1992 yılında Devlet Başkanı Klerk’ın da onayıyla hazırlanan ve referanduma sunulan, siyahlara eşit vatandaşlık hakkı verilmesini öngören anayasa değişikliğiyle Güney Afrika siyasetinden silindi. Bu değişiklik sonrası seçimlere katılmaya hak kazanan Mandela, 1994 yılında ülkenin ilk siyahi cumhurbaşkanı oldu. Mandele görevde olduğu sürece hem geleceğin Güney Afrikası için hem de geçmişin yaralarını silmek için çalıştı. Bir çok önemli girişimde bulundu ve çoğunda başarıya ulaştı.
Önemli olan Mandela’nın kucaklayıcı, ve dönüştürücü bir role sahip olmasıydı. Fanon’un ifadesiyle “siyah deri beyaz maske” altındaki insanlara güçlü bir siyasal destek, ulusararası camiada bir temsilci lazımdı ve Mandela bunu hakkıya yerine getirdi. Mandela, sadece kendi kıtası için değil, dünyanın pek çok yerindeki mazlumlar için mücadele etti. 2009 yılında, Filistin’e, Mandela’nın teşvikiyle bir ekip destek ziyaretinde bulundu. Dinler, uluslar, kıtalar arası hak yol arayışına sahip bir liderdi Mandela.
Bugün Türkiye’de, halka inmeyi halkla olmayı twitter hesabından agresiflik yapmak; halk için siyaset
yapmayı, her dörtlü kavşağın başına bir avm yapmak sanan siyasilerimiz var. Bizim ülkemizde, siyahlara nefes aldırmayan beyazlar değil, karar alıcıyı halktan ve başka partiye mensup meslektaşlarından her geçen gün biraz daha uzaklaştıran, “gergin siyaset” var. Bütün belediye başkanı adayları, trafik, konut gibi birbirinin aynı sorunlara birbirinden mühendis yaklaşımlarla çözüm getirmeye çalışırken, hepsine gülümseyerek bakan, sistemin daimi üyesi çıkarcılar var.
Peki halk nerde?
Halk malesef, X markasının Z avmsindeki mağazasından aldığı 36 beden eteği, aynı markanın Eskişehir yolundaki Y avmsinde bulunan mağazasında, 38 bedeniyle değiştirmek için yolda yani trafikte hemde saatlerce hiçbir üretici akvitede bulunmadan. Halk, balkona yaz kış asmaktan rengi solan Türk bayrağını bir yenisiyle değiştirme niyetinde. Mümkünse akşam, tv karşısında Türkiye’nin yeni yeteneğini, yeni sesini ya da yeni aşırı acıklı aşk hikayesini izlemekte. Bu yaptığım yorumlar elitizim mi? Hayır, ben içinde bulunduğumuz yıllarda dünyanın her yerinde insanlığın hapsedilmeye çalıştığı soyut duvarları hatırlatıyorum sadece size. Hayat bundan sonra bir süre daha böyle devam ederken, biliyorum Vietnam’da, Almanya’da ve kesinlikle Türkiye’de hep böyle hayatlar yaşayan birileri olacak. Bu yüzden, Mandela lazım diyorum. Her birimize, bize hergün zorla çalıştırılan çocuk işçileri, Suriye’de ölen yaşıtlarını ve daha nice saymakla bitiremeyeceğim “ötekileri” hatırlamak ve sağduyuyu kaybetmemek için. Umutsuzluk değil bu yazının okuduktan sonra sizde oluşturması gereken halet-i ruhiye, aksine şöyle bir durup sonra yürümek ama duyduklarımıza hemen inanmamayı ve tabi dualarımıza birbirimizi katmayı da düstur edinerek.