Ne yapmıştık?

2011’di. “Deprem oldu” demişlerdi. “Van’da korkunç bir deprem oldu. Taş taş üstünde kalmadı, yer yarıldı, gök delindi. Van dümdüz oldu” demişlerdi. Kendimi Öğrenci Konseyi’nde, bağışlanan malzemeleri kolilere yerleştirirken bulmuştum. Bir “grup” değildik de bir grup “insan”dık o gün orada, birbirini tanıyan tanımayan, haber alıp koşup gelen. Çoğumuzun aklında 19 Ağustos vardı. İnsanların, dizilerin ortasında verilen “son dakika” haberlerinde, sanki oradaymışcasına, cansız bir bedenden gelecek yardım çığlığını bekleyip, enkaz görüntülerine baktığı 19 Ağustos aklımızdaydı.  O gün saatlerce kolilere bir şeyler koyup bantlamıştık.

Ne olmuştu?

Yusuf’u hatırladınız mı?
Depreme internet kafede yakalanan 13 yaşındaki Yunus, üzerine kapanan ‘isimsiz bir kahraman’ sayesinde hayatta kalmıştı, ancak geçirdiği iç kanamadan dolayı hayatını kaybetmişti.

Van Depremi, 23 Ekim 2011 günü saat 13.41’de, merkez üssü şehir merkezine 17 kilometre uzaklıktaki Tabanlı Köyü’nde gerçekleşti. Şiddeti merkez üssünde 9, moment büyüklüğü olarak 7.2’ydi.  Hakkari, Ağrı, Iğdır, Erzurum, Kars, Muş, Bitlis, Siirt, Batman, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa gibi çevre illerde, hatta İran ve Kuzey Irak’ta da hissedildi. Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu’da meydana gelen “en büyük” depremlerden biri olarak kayıtlara geçti bu deprem. Resmi kayıtlara göre depremde 601 kişi öldü, 4125 kişi yaralandı, 2262 bina yıkıldı. Depremin etkisiyle, elektrik, telefon ve doğal gaz kesildi. Doğal gaz hattında sızıntı baş gösterdi. hatları kesildi, bazı mahallelerde su da yoktu. Van – Erciş kara yolu üzerinde üç ayrı noktada çökme meydana geldi, ulaşım güçleşti.

Azra’yı hatılradınız mı?
Van depreminde enkaz altından 47 saat sonra çıkarılan Azra, depremde babasını kaybetti.

“Konteynr Kent” diye bir kavram girdi sonra hayatımızın içine. Konserve gibi metal evlerden “mahalle”ler kuruldu depremzedeler için. 19 Ağustos’tan sonra da “prefabrik” diyordu herkes, şimdi yeni sözcüğümüz konteynr oldu. Bu yeni oluşturulan mahalleler geçici bir çözüm olarak gündeme getirildi. TOKİ’nin depremzedeler için yapacağı evlerin tamamlanmasından sonra, bu konserve evler bırakılacaktı, insanlar kademeli olarak yeni evlerine nakledilecekti.

Sonra “Batılı” insanımız yavaş yavaş ilgisini kaybetti. Eh facebook’tan beğenmiş, RT’sini esirgememiş, dört haneli bir numaraya boş mesaj atıp bağışta bulunmuş, hatta belki giymediği kazakları yardım paketlerine koymuştu. Daha ne yapabilirdi ki?

Peki, sonra ne oldu?

ÇARŞI ne yapmıştı hatırlıyor musunuz?
Depremden sonraki günlerde gerçekleşen Fenerbahçe – Beşiktaş karşılaşmasında, sahaya atılan ve sonrasında Van’a gönderilecek olan atkılar yüzünden Beşiktaş para cezasına çarptırıldı

TOKİ, depremzedeler için evler yaptı. Yaptı yapmasına da bir kısmına ev yapmayı unutmuş olmalı. 15 bin 343 konut yapıldı, geçen yıl 23 Ekim’de teslim edildi. Ancak bazı konteynr kentlerde, kiracı olan ve kendisine konut çıkmayan yaklaşık 500 aile yaşamlarını sürdürmeye devam etti. Sürdürdükleri yaşamda ısınmak için tek yol katalitik soba, eletrikleri yok, yemeklerini taş ocaklar üzerinde yapıyorlar, çamaşırlarını – 15 dereceye varan havada dışarıda yıkamak zorunda kalıyorlar. Hani şu bizim, bir binadan diğerine giderken, kalın montlarımıza rağmen üşüdüğümüz havada.

TOKİ evlerine çıkamayıp yaşamını bu şekilde sürdürmeye çalışan 110 aileden 30’u, 28 Ağustos’dan beri açlık grevinde. Grev şu anda 100 günü aştı.  

Grev sözcüsü Ali Ahi’den dinleyelim: “Biz açlık grevine bizim için kalıcı bir cözüm oluşturulması için girdik. Zaten burada yaşayan birçok ailede çalışabilecek kişi yok. Evin yetişkinleri ya hasta ya da çalışamaz raporu olan kişiler. Biz kiraya gitsek bile bunun sonu yok. Bizler için en ideali baştan da dediğimiz gibi kalıcı konut. Biz bunu istiyoruz. Talebimiz karşılana kadar da açlık grevini sürdüreceğiz. Biz burada çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyoruz. Kar yağdı, havalar çok soğuk. Çocuklarımız hasta çünkü burada 108 gündür elektrik yok. Konteynrlere soba da kuramıyoruz. Artık yetkililerin burada kalan bur avuç insana sahip çıkması gerekiyor. Bu çok mu zor?”.

Van’la Ankara’nın arası 1270 kilometre.Van’la İstabul’un arası 1986 kilometre. Van’la İzmir’in arası 1830 kilometre. Ama Van bize o kadar uzak ki.

Van’a destek Amerika’dan geliyor. Amerika’da yaşayan Türkler, Van için video çekip konu ile ilgili kamuoyu yaratmaya çalışıyorlar. Ve Van ancak bu haberle ana akım medyada kendine yer buluyor. Bulsa bile, bu yaz bize tek bir şey öğrettiyse; o da izlediklerimize, dinlediklerimize, okuduklarımıza güvenemeyeceğimiz. Şimdi televizyonda karda düşen insanların komik hallerini gösteriyorlar. İstanbul’daki kartpostallık manzaradan bahsediyorlar. Van’da manzara güzel değil.

Tuşpa, Biania, Vaspurakan, Wan, Van Vilayeti veya sadece Van. Adı ne olursa olsun insanların üşüdüğü bir yer orası. Yok sayıldığı. Ben Van’ı düşündükçe “üşüyorum” demeye dilim varmıyor.

Van’da bir anneyi düşünüyorum. 3 çocuğu varsa – hani  olması gerektiği gibi – 3 kere üşüyordur içi.

Siz bu yazıyı okurken Van'da "en az üç" çocuk üşüyor

Siz bu yazıyı okurken Van’da “en az üç” çocuk üşüyor

 

Kaynaklar

http://birgun.net/haber/van-usuyor-aclik-cekiyor-uyuma-turkiye-7797.html

http://www.internethaber.com/sayin-vekiller-vanda-cocuklar-usuyor-15343y.htm

http://www.gercekgundem.com/yazarlar/elfin-tataroglu/1680/vanda-cocuklar-usuyor

Leave a Reply