Serie A, şu aralar dünyanın en popüler ligi değil, seyirci sayısı çoğu takım için düşüşte, yıldız diyebileceğimiz oyuncu yok denecek kadar az; Ribery, Ronaldo ya da Messi gibi süper yıldızlar yok. Hatta ülkemizde bile yakın zamana kadar yayın haklarını almak isteyen televizyon kanalı pek yoktu ve bu yüzden ilk haftaları kaçırıyorduk ama bu durum böyle değildi eskiden; bir nesil için Serie A’nın bambaşka anlamları vardı. Bilgisayar oyunlarında seçilen İtalyan takımları, satranç mücadelesi şeklinde geçen (ve bazen çok sıkıcı olan) maçlar, UEFA Kupası finallerinde karşılaşan İtalyan takımları, Maradona, Van Basten, Gullit, Platini, Ronaldo, Totti, Crespo, Batistuta, Rui Costa, Vieri, Zola, Veron, Nedved, Mancini gibi yıldızlar; Capello, Sacchi, Scala, Ancelotti, Lippi gibi teknik direktörler geliyordu aklımıza Serie A denildiğinde. En iyi futbolcular, en iyi maçlar, en iyi takımlar hep Serie A ile özdeşleşirdi. Bu ligi izlenir kılan takımlar sadece Milan, Juventus ve Inter gibi şampiyonlukların büyük kısmına ambargo koyan büyükler değildi; Roma’ya şampiyonluk getiren iki ekip Lazio ve AS Roma, Batistuta ve Rui Costa ile bir dönem Floransa’yı Avrupa’nın en zorlu deplasmanı yapan Fiorentina, şehirdeki birçok çocuğun isim babası olan Maradona ile 80’lerin sonunda yeni bir akım yaratan Napoli ve hiç lig şampiyonu olamamasına rağmen bir dönem Avrupa kupalarına ambargo koyan, “Yedi Kız Kardeş”in yedincisi Parma[1]. 90’ların başındaki yükselişi, şampiyonluk kupası dışında kazandığı kupalar ve 2000’lerin ortasındaki sert düşüşü, Pazartesi günü 100 yaşını dolduracak olan Parma’yı, İtalyan futbolunda farklı bir yere koyuyor.
Parma 80’lerin ortasına kadar Serie C1 ve Serie B arasında gidip gelen bir takımdı. Arrigo Sacchi, 1986 yılında bir daha düşmemek üzere Serie B’ye taşır takımı ama kendisinin tek başarısı bu değildir, farklı takımların oyun sistemlerini izleyip onlar üzerinde çalışan Sacchi, sayesinde Parma o zamana kadar ki en büyük başarısını elde eder; Serie A’nın en güçlü takımlarından Milan’ı, İtalya Kupası gruplarında saf dışı bırakır. Bu sayede Sacchi, Milan’ın yeni sahibi Silvio Berlusconi’nin gözüne girer ve sonraki sezon kendisini, adının efsaneleşeceği Milan’ın başında bulur. Sacchi yönetimindeki Milan, 80’lerin sonu ve 90’ların başında Avrupa’da Guardiola’nın Barcelona’sının geçtiğimiz yıllarda yarattığı etkiyi yaratır. Milan bu yönde giderken, Sacchi’nin Zdenek Zeman’a devrettiği Parma hala Serie B’dedir. Zeman ve sonrasında gelen Vitali de Parma’yı Serie A’ya taşıyamaz.
Beklenilen kutsal yükseliş, 1989’da takımın başına geçen Nevio Scala ile olur. 1990 yılında Parmalat şirketinin finansal desteğini alan Parma, Serie A’ya yükselir. Parma’nın Serie A’daki ilk sezonu geleceğin de habercisidir adeta. Kadrosuna Brezilya Milli takımının kalecisi Taffarel’i ve İsveç’in yıldızı Brolin’i katan Parma, Vialli ve Mancini’nin önderliğinde sezonu şampiyon olarak bitiren Sampdoria gibi bir mucizeye imza atar ve ligi 6. bitirerek UEFA Kupası’na gitme hakkı kazanır. Sonraki sezon ise ilk büyük kupasını kazanır Parma; Juventus’u yenerek İtalya Kupası’nı müzesine götürür. Artık Avrupa’da da iddialı olmak isteyen Parma kadrosuna o yıllarda Güney Amerika’da fırtına estiren Kolombiya’nın golcüsü Asprilla’yı katar. Başarılar da büyüyerek devam eder Parma için, İtalya adına katıldıkları 1993 Kupa Galipleri Kupası’nı finalde Belçika’nın Antwerp takımını 3-1 yenerek müzelerine götürürler. Ligde ise tarihlerinin en iyi derecelerini elde edip sezon sonu 3.sırada yer alırlar. Parma artık Avrupa kupalarının ve ligin en büyük şampiyonluk adaylarından biri haline gelmeye başlamıştır. Bu yüzden kadroyu güçlendirmek gerekmektedir; Sensini, Zola, Fernando Couto, Stoichkov, Fabio Cannavaro gibi oyuncular kadroya katılır, 1995 UEFA Kupası kazanılır fakat ligde bir türlü istenilen o şampiyonluk gelmez. Yönetim çareyi, takımı 6 yıldır yöneten Scala’nın yerine, bir önceki sezon Reggina’yı Serie A’ya çıkaran eski futbolcuları Carlo Ancelotti’ye emanet etmekte bulur. Ancelotti ilk sezonunda büyük bir mucizenin kıyısından döner, kadrosunda genç kaleci Buffon, savunmacılar Cannavaro ve Thuram, ileride Chiesa ve Crespo’yu bulunduran Parma, ligi şampiyon Juventus’un 2 puan arkasında ikinci olarak tamamlar ve Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı elde eder. İlk Şampiyonlar Ligi deneyiminde, grubunu (Galatasaray da aynı gruptaydı) son şampiyon B.Dortmund’un arkasında ikinci bitirerek elenir Parma. Aynı sezon ligi de 6. sırada bitirerek hayal kırıklığı yaşarlar, Ancelotti gönderilir ve yerine Alberto Malesani gelir.
Malesani döneminde Parma tarihinin belki de en iyi kadrosunu oluşturmuştur; Juan Sebastian Veron, Abel Balbo, Alain Boghossian, Diego Fuser gibi oyuncuların da gelmesiyle tabir-i caizse gücüne güç katmıştır Parma. O sezon UEFA Kupası’nda oynuyordur Parma. Parma’nın ilk turdaki rakibi ise Fenerbahçe’dir. Bir önceki sezon Stuttgart ile Kupa Galipleri Kupası’nda final oynayan Joachim Löw’ün çalıştırdığı Fenerbahçe ilk maçta rakibi karşısında etkili bir oyun ortaya koyar ve İstanbul’da Moldovan’ın golüyle Parma’yı 1-0 yener. Bu Parma’nın kupada deplasmanda oynadığı Bordeaux maçıyla beraber kaybettiği iki maçtan biridir. Ennio Tardini’deki ikinci maçta savunmada Saffet’in, kalede Rüştü’nün üstün çabası(!) ve Crespo’nun takipçiliği ile Parma bir anda 2-0 öne geçer. Sonrasında rakibini zorlayan Fenerbahçe Baliç ile farkı 1’e indirir ve tur avantajını eline geçirir. Fenerbahçe’nin bu avantajını koruyamayacağını farkeden Parma, golün şokunu atlatır atlatmaz skoru 3-1’e getirir. 3-1’den sonra atılan bir şut iki takımın ve bir oyuncunun kaderini değiştirir; bir önceki sezon Steaua Bükreş maçında kaçırdığı penaltıyla Fenerbahçe’nin elenmesini engelleyemeyen Elvir Boliç, son dakikalarda topu önünde bulur, şutu iç direğe çarpar. Parma yıkılacak, Fenerbahçe ise turu elde edecekken o top içeri girmez oyun alanına geri döner ve kalan dakikalarda başka gol de olmayınca maç 3-1 biter, Parma bir üst tura yükselir. Teknik direktör Alberto Malesani daha sonraları o şutun Parma açısından kupadaki dönüm noktası olduğunu söyler. Parma sonraki turlarda rakiplerine acımaz; Wisla Krakow, Rangers, Bordeaux ve Atletico Madrid’i çok da zorlanmadan eler ve finalde Marsilya’nın rakibi olur. Marsilya’nın kadrosunda Dünya Şampiyonu ünvanına sahip Barthez, Robert Pires ve Laurent Blanc vardır. Ama Parma’nın kadrosu, hiçbir şampiyonun baş edemeyeceği kadar güçlüdür. Kaleden en ileri uca kadar, sezon içinde durdurulamaz hale gelen bir kadro vardır İtalyan ekibinde ve Marsilya da bu kadroyu durduramaz. Moskova’daki finali Crespo, Vanoli ve Chiesa’nın golleriyle 3-0 kazanan Parma 1999 UEFA Kupası şampiyonu olur. Aynı sezon İtalya Kupası’nı da kazanan takım sezonu çifte kupa ve Şampiyonlar Ligi elemeleri biletiyle kapatır.
Parma’nın 1999’dan sonraki sezonları inişli çıkışlı devam eder, hiç bir sezon Şampiyonlar Ligi’ne katılamazlar, ligde de şampiyonluk yarışında yer alamazlar, sadece 2002’de İtalya Kupası’nı kazanırlar üçüncü kez. Kadroya bir çok yıldız katılır sonraki sezonlarda, yakından tanıdığımız Ortega ve Alex gibi yıldızların yanında, bizim yıldızımız Hakan Şükür de bu oyunculardan sadece birkaçıdır. Fakat 2002-2004 arası eski günlerine tekrar yaklaşır gibi olur Parma. Nakata, Mutu, Adriano, Ferrari, Frey, Brighi, Gilardino gibi oyuncularla ve Cesare Prandelli yönetiminde ligde ve Avrupa’da istikrarlı bir performans göstermektedir. Fakat kulübün finansal açıdan destekçisi Parmalat’ın iflası bu gidişatın ve Parma’nın görkemli yıllarının sonu olur. Kulüp el değiştirir, ismini Parma A.C.’den Parma F.C.’ye çevirir. 2003-2004 sezonunun devre arasında Nakata ve Adriano gibi oyuncularının da ayrılmasıyla güç kaybeden ekip sezonu buna rağmen 5. bitirir, Şampiyonlar Ligi’nin kıyısından döner.
2004-2005 sezonunda çöküş başlar Parma’da, Gilardino’nun 23 golle gol kralı olmasına rağmen sezonu 17.sırada bitirirler, ligde kalmak için Bologna ile play-out oynarlar ve bu şekilde ligde kalırlar. Direniş 2008 yılına kadar devam eder, 2007-2008 sezonunu 19. bitiren Parma, 18 yıl sonra Serie B’nin yolunu tutar. 2009 yılında geri dönen Parma artık eski Parma değildir, kadroda Crespo, Buffon, Thuram gibi eski yıldızlar yoktur, şampiyonluk ya da Şampiyonlar Ligi iddiası da yoktur, UEFA Kupası’na katılmak da eskisi gibi kolay değildir. Buna rağmen Parma kadrosundan beklenilenin üstünde performans gösterir sonraki sezonlarda.
Bu sezon Parma 100. yılını kutluyor. Bu özel sezonda Parma, Ekim ayında eski ve bazı yeni oyuncularının forma giydiği bir maç ayarladı. Crespo, Zola, Taffarel, Sensini, Thuram, Cannavaro, Asprilla gibi efsanelerin yanında, takımın bu sezonki yıldızı Cassano’yu ve efsane teknik direktör Nevio Scala’yı da Ennio Tardini’de tekrar görme şansı elde etti Parma taraftarları.
16 Aralık günü 100 yaşını dolduracak olan Parma, 15 Aralık günü Cagliari karşısına özel 100.yıl formalarıyla çıkacak. Fırsatınız olursa bir şekilde bu maçı izleyin, Ennio Tardini’yi, Parma’yı. Crespo’yu, Asprilla’yı, Cannavaro’yu, Thuram’ı, Veron’u ve Boliç’in direkten dönen şutunu da hatırlamayı unutmayın.
[1]: İtalyan futbolunun en önemli 7 takımına verilen ad. Bu takımlar; Juventus, Milan, Inter, Fiorentina, Lazio, Roma, Parma