Uzak devirlerinden beri hep aynı idealin peşinden koşmuş olan Türk Milleti’nin, kendi değerleriyle serpilip büyümesi ve mücessem bir şekilde tarihe ismini altın harflerle yazdırması bütün incelikleriyle Osmanlı Devri’nde kendini göstermiştir. Tabi ki de her topluluğun bir lidere, her yol kaybedenin de bir yol göstericiye ihtiyacı olmuştur. Osmanlı’da ise bu boşluğu padişahlar doldurmuş ve çoğunluğu yükünü taşıdığı makamın hakkını vermiştir. Fakat bir insanın bir diğeriyle birebir eşit olamadığından dolayı padişahlar arasında da yönetimde ve daha birçok sahada bariz yetenek farklılıkları oluşmuştur. Bu alanlardan birisi de şiirdir. Doğrusu 36 sultanın 27’si şairdir. Bazıları divan bile tertip etmişlerdir. Fakat başlıktan da anlaşıldığı üzere 3 Büyük Padişah’tan bahsedeceğiz: Yani Fatih Sultan Mehmet (Avnî), Yavuz Sultan Selim (Selimî) ve Kanuni Sultan Süleyman (Muhibbî). 3 Padişah da hem siyasi manada hem de sanatsal manada kendini ispat etmiş nadide insanlardır. Bu yazıda sadece Fatih Sultan Mehmet’ten ve şairliğinden bahsedeceğiz.
Avnî
Güzel sanatların çeşitli dallarıyla ilgilenen Fatih Sultan Mehmet, sarayını bir sanat yuvası haline getirir. Çeşitli sanatçılara ve bilim erbabına sahip çıkar. Zaten ‘Avnî ’ de sahip çıkan, yardım eden manasındadır. Şiirinde Şeyhî ve Ahmed Paşa’nın etkileri görülür. Namık Kemal onun Osmanlı Divan Şiiri’nin kurucuları arasında sayar. Fakat şiirlerinde öne çıkan derin bir lirizm ile samimiyettir. Siyasi olarak keskin bir insan olmasının yanında söz sanatlarında da keskinliği barizdir. Genç bir hükümdarın tahta çıkmasından faydalanmak isteyen Karamanoğulları Beyliğine karşı sefer düzenler. Sefer esnasında söylediği beyit şöyledir:
Bizimle saltanat lafın idermiş ol Karâmânî
Hudâ fırsat verirse ger, kara yîre karam anî
Karmaktan karıştırmak manasına gelen “karam” kelimesini “Karaman” ile tam bir cinas yaparak aynı zamanda Divan Edebiyatının pek ehemmiyet verdiği bir sanat hünerinden de kıymet alan bu beyit ile genç padişah elindeki kalemin de, belindeki kılıç gibi keskin olduğunu göstermiştir.
Osmanlı padişahları arasında ilk şair Fatih’in babası II.Murad’tır. Fakat ilk ufak divanı Avnî hazırlar. Divan şiirine oranla dili sade sayılır. Çoğu şiiri sözlüğe bir iki göz atmakla anlaşılabilir. Hatta bazı şiirleri vardır ki günümüz Türkçe’siyle dahi kavranabilir. Şöyle bir örnek tam anlamıyla ispat edecektir:
Hiç kimse yok kimsesiz
Herkesin var bir kimsesi
Ben bugün kimsesiz kaldım
Ey kimsesizler kimsesi
Kimse aradığım yollarda
Kimsesizlik kimsem oldu
Dinsin artık hicranın cana
Kimse aradığım yollar
Kimsesiz kimselerle doldu
Bir de Fatih’in bir Rum güzeline aşık olması vardır. Onun hakkında ona yakın beyitini bulabilirsiniz. Ama şu benim çok hoşuma gitmiştir:
Avnîya kılma güman kim sana râm ola nigâr,
Sen Sıtanbul şahı isen ol Kalata şahıdır.
(Avnî zannetme ki o güzel yüzlü sana boyun eğer)
(Sen İstanbul şahıysan o da Galata şahıdır.)
Aslında Avnî’yi anlatacak çok fazla şey yazamadım ama İsmail Habip Sevük konuyu özetleyerek imdadıma yetişti:
“Fatih, cedlerinden kalan ülkeyi bir misli genişletip devleti nasıl imparatorluğa yükselttiyse şair Avnî de şiiri, işte böyle insanlık duygularının en üst tabakalarına kadar yükseltmeyi bildi. Evet, Fatih’in hükümdarlığı gibi şair Avnî’nin de bir hükümdar tarafı vardır.” (İsmail Habip Sevük)