Tarih, kaydedilen geçmiş, geleceğe ait olanlarla dalga geçen bir sosyal bilimdir. İnsanlık Yehuda’yla, Kabil’le, Brütüs’le güvenilmezliğini göstermiş, Machbet’le ihtirasını, kıskançlığını taçlandırmıştır. Tarih, varlığını insanlığın sıkışıp kaldığı çemberde sürekli hatalar yapmasına borçludur. Hataların acıklı komedyasından ibarettir. Acıklı olduğu kadar acımasız da olan tarih kişilerin bellekleriyle, sararmış sayfalarla, tahtakurularının yiyip bitirdiği sandıklarla yetinmez. Hep daha fazlasını isteyen, gerçeğe susamış bir yaratıktır. Tarih, yaratılmış olandır. Yaratılanın gerçekle bağlantısını ölçüp biçen bir terzidir. Bu işbilir terzinin diktiklerini giymek herkesin harcı değildir. Sökükleri dikmeyen, baştan sona dilediğince kesip biçen bu aksi terzinin karşısına romanlarla, şiirlerle, portrelerle çıkabilen kişilerdir sanatçılar. Cesurdurlar… Dişli terzi cesarete bakmaz, kumaşın nasıl taşındığına bakar. Her iplikte haykırışlar, her ilmekte yaşanmışlıklar… Kimdir bu kumaşı taşıyabilecek babayiğit! Can mıdır, Zülfü müdür? M. Kemal’i taşıyabilen biri çıkacak mıdır?
Mustafa ve Veda filmlerinin tarihsel bağlamda karşılaştırmalı incelemesiyle sorularımızın cevaplanacağını umuyoruz. Sorunumuz kişilerle değil ortaya çıkardıkları filmlerle ilgili. İncelememize M. Kemal’in çocukluğu ve ilkgençliğiyle başladık, askeri becerileri ve reformlarıyla devam edeceğiz. “Kim”den çok “Nasıl” sorusuna yanıt ararken tarih bize kaynaklık edecek, çöpü samandan ayırarak yol göstericimiz olacaktır.
[box_light]Çanakkale…Kan Dolu Kale…[/box_light]
M. Kemal’in tarih sahnesine çıkışı, ilk kez bir şairin dizelerinde yer alışı Çanakkale Savaşı ile gerçekleşmiştir. Mehmet Emin Yurdakul’un 15 Eylül 1915’te çıkardığı Tan Sesleri adlı şiir kitabında “Ordunun Destanı” isimli şiirin başlangıç dörtlüğünde adı geçmektedir. “Ey bugüne şahit olan Sarp hisarlar, Ey kahraman Mehmet Çavuş Siperleri, Ey Mustafa Kemal’lerin aziz yeri, Ey toprağı kanlı dağlar, yanık yerler.” Çanakkale Savaşı’yla toplum bir millet olduğunun farkına varmış, toprağını kurtarmak için dişiyle tırnağıyla ve çıplak yumruğuyla dövüşmüştür. Fazıl Hüsnü Dağlarca bu savaşı “Yeni Türkiye’nin önsözü” olarak nitelendirmiştir. M. Kemal’in savaşın kaderini değiştirdiği Çanakkale, hem yakın tarih için hem de onun yaşamı için bir dönüm noktasıdır.
Bu dönüm noktası Mustafa filminde yetersiz ve eksik anlatılmıştır. Hiçbir devletin, ordunun ve silahın milli onurdan güçlü olmadığının öğrenildiği bir savaş, filmde M. Kemal’in Madam Corinne’e gönderdiği mektuplarla anlatılmıştır. M. Kemal’in içinde bulunduğu bir başka sahne ise kırbacıyla taarruz işareti verdiği 10 Ağustos 1915 gecesidir. Dört büyük zaferin; Arıburnu, 1.Anafartalar, 2.Anafartalar ve Conkbayırı’nın kahramanı olan M. Kemal‘in askeri başarısı “Bulgaristan’da öğrendiği askeri bilgiler”i kullanmasının sonucu olarak gösterilmiştir. Oysa Gelibolu Yarımadası’nın bir çıkarmaya karşı ilk savunma düzenini Atatürk kurmuştur. Liman von Sanders Paşa ise bu düzeni tersine çevirmiş, kuvvetleri ve silahları geri çektirmiş ve bu yanlış binlerce Türk’ün kanıyla kapatılabilmiştir. Savaşın sonunda dönemin Başkomutanı Liman von Sanders, “Bu zafer tarihe sizin adınızla geçti” (Özakman, 269) diyerek M. Kemal’in Çanakkale savaşındaki önemini ve yerini vurgulamıştır. Savaşın askeri ve teknik incelemesinin filmde eksik olması M. Kemal’i anlatan bir filmde sorundur. Çanakkale, Mustafa’da yetersiz anlatımla geçilmiş ve gerçekten uzak bir lider oluşturulmasına neden olmuştur.
Veda filminde, Mustafa filminde olduğu gibi Çanakkale az anlatılmıştır; ancak yetersiz değildir. Mustafa’dan farklı olarak Salih Bozok’un veda mektubuna yazdıklarından ortaya çıkan görüntüler ve ifadeler güçlüdür.Askerler siperlerden çıkarken, saldırmaya başlarken akış yavaşlatılarak, o ana ait duyguların altı çizilmiştir. Silahlarıyla, yumruklarıyla koşan askerlerin kararlılığı ve cesareti vurgulanmıştır. M. Kemal’in siperden çıkarak koştuğu görüntüde yakın çekim kullanılarak karakterin yüzündeki cesaret ön plana çıkarılmıştır.Keskin mimikler ve sert, sağlam ifade gücü göstererek vatan sevgisini, bağımsızlık tutkusunu yansıtmıştır. Zülfü Livaneli’nin müzikleriyle zenginleştirilen savaş sahnelerinde silah seslerinin de duyulması gerçeklik duygusunu arttırmıştır. Turgut Özakman’ın “Tarihin en eski milletlerinden biri, ateşten geçerek, kan içinde, bir daha uyumamak, benliğini unutmamak, kandırılmamak, sömürülmemek, ezilmemek, ölmemek üzere çığlık çığlığa diriliyordu.”(Özakman, 269) ifadesinin görseli niteliğindedir.Ayrıca Liman Von Sanders’in telefonla arayıp tebrik ettiği sahneye yer verilerek bu başarının boyutları ve sonuçları gözler önüne serilmiştir. Osmanlı Devleti’nin Başkomutanı “Bu zafer sizin adınızla tarihe geçti.”(Özakman,512) diyerek M. Kemal’i kutlamıştır.
[box_light]Samsun mu Hemşerim?[/box_light]
Milli Mücadele’nin başlangıcı kabul edilen Atatürk’ün Samsun’a gelişi ve öncesi, filmlerde farklı işlenmiştir. Bir kurtuluş mücadelesinin doğuşunun yansıtılmasındaki farklılıklar tarihi gerçeklerden yola çıkılarak anlatılmalıdır. Gerçeklerden yola çıkılarak yorumlanmalıdır. Mustafa filminde M. Kemal’in Samsun’a gidişi vapurdan gösterilmiştir. İstanbul silüeti ara plandayken kamera açısında yine bir tek M. Kemal’e yer verilmiştir. Yalnızlık duygusu görüntüyü kaplarken, dış sesin “Tamamen bir meçhule yol aldığının farkındaydı.” ifadesi kurtuluşun belirsiz ve umudun zayıf olduğu izlenimini vermiştir. Nutkuna “1919 yılı Mayıs’ının ondokuzuncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyleydi..” Atatürk, 186) diyerek ve devamında ülkenin durumunu gerçekçi bir şekilde açıklayan bir önder filmde boşlukta sallanıyormuş gibi gösterilmiştir. Liderlik duygusundan ve kararlılıktan yoksun bir M. Kemal çizilmiştir.
Veda filminde ise kendinden emin ve kararlı bir M. Kemal vardır. Samsun’a gitmeden annesiyle vedalaşırken söylediği sözler –“İşte bu yüzden Anadolu’ya gidiyoruz. Bir isyan başlatacağız.”- kararlılığını göstermektedir. Mustafa Kemal Samsun’a tesadüf eseri gitmemiştir, İstanbul’da kaldığı 6 ay Anadolu’da yapacağı eylemi biçimlendirmiş, “İpek böceğinin kozasını ördüğü gibi”(Bayur,312) uğraşarak 1918’de Harbiye Nazırlığı’na gelmek için çabalamıştır. Alev Coşkun 6 Ay isimli kitabında M. Kemal’in Samsun’a çıkışından önceki altı ayı mercek altına alarak ulusal kurtuluşun düşüncesinin temellerinin atıldığı zamanı belirlemiştir. İsmail Canbulat’ın evinde yapılan gizli toplantılara, Kazım Karabekir, Cafer Tayyar Eğilmez ve Fethi Okyar ile birlikte yapılan planlara yer verilmiştir. Lord Kinross, Atatürk adlı eserinde M. Kemal’in Şişli’deki evinin ilk katındaki büyük odada ülkeyi kurtarmak için yapılan planlardan söz etmiştir. M. Kemal’in Samsun’a gidişi planlanmış ve sonuçları hesaba katılmış bir harekettir. Mustafa Kemal, Hakimiyet-i Milliye muhabiriyle yaptığı konuşmada, “İstanbul’da olan durumdan, yapılan girişimlerden, bilhassa durumun ağırlık ve kötülüğünden ulusun haberi yoktu. İstanbul’da oturup ulusu haberdar etme olanağı da kalmamıştı. Dolayısıyla yapılacak şeyin İstanbul’dan çıkıp ulusun içine girmek ve orada çalışmak olduğuna karar verdim.” diyerek bilinçli bir karar aldığını belirtmiştir. Veda filmindeki Mustafa Kemal tarihi gerçeklerle örtüşürken, Mustafa filminde, ondan uzak bir karakter oluşturulmuştur.
[box_light]Askeri Beceri(ksizlik)[/box_light]
Mustafa ve Veda filmlerinde farklı yansıtılan konulardan biri de askerlikten istifa ettikten sonra M. Kemal ve Kazım Paşa’nın konuşmasıdır. Mustafa filminde M. Kemal, Kazım Paşa’nın bir bölük askerle geldiğini görünce tutuklamaya geldiğini sanarak heyecanlanır ve korkar. Kazım Paşa’nın tüm bölükleri emrine vermesiyle birlikte rahatlar. Veda filminde ise bu olay daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. M. Kemal’in duyguları, insani yönü korkusuyla ve heyecanlanmasıyla değil askerlikten istifa edince duyduğu üzüntüyle ekrana yansıtılmıştır. Filmde istifa edince M. Kemal üniformasını çıkarır. Çıkarırken yakın çekimle düğmeleri çözüşünün, botlarını çıkarışının gösterilmesi bu anın karakter için zor bir an olduğunun altını çizmektedir. M. Kemal ortaokul yıllarında ilk kez üniformasını giyerken ayna karşısındadır ve bu sahnede, çıkarırken, yine ayna karşısındadır. O üniformayı giyerken de çıkarırken de kendinin, yaptıklarının farkındadır. Ayrıca yaveri Cevat’a, Kazım Paşa’nın ona zarar vereceği ihtimalini anlatırken kesin bir sesle “Kazım Paşa böyle bir şey yapmaz” demesi ve kapının çalışına kararlı bir şekilde “Buyursunlar!” diye karşılık vermesi, verdiği kararın arkasına durduğunu, kendinden emin ve sakin olduğunu göstermektedir. Turgut Özakman, “Vahdettin, M. Kemal ve Milli Mücadele” isimli kitabında “…hepsi üç gün önce, 6 Temmuz 1919 Pazar günü toplanmış, her durumda emirlerini dinlemek üzere, baş olarak Atatürk’ü seçmişlerdir.” diyerek durumun gerçekliğini gözler önüne sermiştir. Mustafa filmindeki korkan Atatürk’ten gerçeklikte eser yoktur.
[box_light]Tarihsel Dönüşüm[/box_light]
Hem Veda hem de Mustafa filminde Atatürk’ün yaptığı toplumsal değişikliklere, devrimlere yer verilmemiştir. Savaşlar ve zaferler kurtuluşun yalnızca bir parçasıdır. Gerçek zafer toplumsal devrimlerde yatmaktadır.
“Gerçek kurtuluş için Batı ülkeleri ile baş edebilecek kadar güçlü olmak, yoksulluğu, ilkelliği, geriliği, çağdışılığı, bilgisizliği yenmek, aklı özgür kılmak, aydınlanmayı yaşamak, bağnazlığa son vermek, hoşgörüyü yerleştirmek, kadın-erkek eşitliğini sağlamak, yüzde doksan üçü okur-yazar olmayan halkı bilgilendirmek, eğitmek, yurttaş olmalarını sağlamak, millet olmak, sanayileşmek, salgın hastalıkları kırmak gerekiyordu.”(Özakman,7)
Bu zorlu dönemi köklü değişikliklerle, politikalarla, ekonomik planlarla atlatmıştır.Veda filminde bir halkın kendi ulusunu kurma çabası ve M.Kemal’in toplumsal hayattaki etkisine yer verilmemiştir.Mustafa filminde ise üstünkörü, birkaç cümleyle geçiştirilmiştir ancak devlet adamlığıyla ilgili üstünde durduğu birkaç konu vardır.
Filmde amacı “batı sömürgeciliğinin iştahına teşkil eden Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı ve yıkıntılarından Türk olan kısmı kurtarıp yepyeni ve milli bir devlet yaratmak” (Armaoğlu, 256) olan M. Kemal’in medreseleri kapatmasının nedeni “Kaymak Hafız’dan yediği dayağın intikamı”nı almak istemesi olarak söylenir. Bu ifadeden M. Kemal’in yeni devleti bir hırs üzerine, bir intikam için kurduğu anlaşılmaktadır. Medreseler, pozitif bilimlerde ve eğitimde işlevini yitirmiş, bozulmuş kurumları ortadan kaldırmak, din tüccarlarını engellemek, eğitim alanında devrimlerle halkı ileriye götürmek için kapatılmıştır. Oysa Kurtuluş Savaşı komutanlarından Asım Gündüz’ün anılarında M. Kemal için “kör taassubun alehindeydi.” ifadesi yer almaktadır. Filmde, 23 Nisan 1920’de Meclis’in açılışında kurban kesilmesi ve ezan okunmasıyla ilgili “o gün dayanmak zorunda olduğu güçlerle yarın hesaplaşacaktı” diye bir ifade geçmektedir.Bu ifade Atatürk’ü dini inançlara saygısı olmayan biri olarak göstermektedir. Oysa o, Falih Rıfkı Atay’ın diliyle, “Türk milletinin kurtuluşunu bir asır geciktiren şeriatçılığa düşman idi.” M. Kemal dinle değil, irticayla, yobazlıkla hesaplaşmıştır. Elmalılı Hamdi Efendi’nin Kur’an çevirisi ve yorumu, Buhari’nin on iki ciltlik hadis derlemesi M. Kemal talimatıyla yapılmıştır. Mücadelesi filmdekinin aksine dindarlarla değil, dini siyasete ve çıkarlarına alet eden çağdaşlaşmayı engelleyen zümreyledir.
[box_light] M.Kemal vs. Mussolini[/box_light]
Mustafa filminde Atatürk, Mussolini ile bağdaştırılmıştır. “Gazi muhalefeti silmiş, ülkedeki yegane gücün kendisinde olduğunu göstermişti. Şimdi otoritesini yerleştirme, devrimini pekiştirme, varlığını herkese hissettirme zamanıydı.” ifadesi ile M. Kemal güç düşkünü, ihtiraslı bir diktatör izlenimini uyandırmıştır. Bu ifadelerin arka planındaki görüntüler, heykellerinin görüntüleridir.Aşağıdan çekilerek heykellerin heybetleri ve büyüklükleri arttırılmış, diktatörlük kavramının altı çizilmiştir. Heykelden üstüne bindiği atların yakın plan çekimi ve görüntülere eşlik eden müzik dehşeti ve korkuyu arttırmıştır. Atatürk döneminde hiçbir heykel o istedi diye dikilmemiştir. İllerin, belediyelerin, derneklerin önayak olmasıyla yaptırılmıştır. Bu heykeller, toplumun mermerden belleğidir. Heykelin put sanıldığı toplumda ciddi bir devrimdir. Milli Mücadele’yi ‘Egemenlik milletindir’ koşuluyla kurulan bir meclisle yürüten M. Kemal için Mussolini benzetmesi yanlıştır. Atatürk’ün silahlı, sopalı gençlik kolları yoktur. Çok partili hayata geçiş konusunda ciddi çabalar harcamış, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasına ön ayak olmuştur. 1924 Anayasası’nda Cumhurbaşkanı’nın meclisi feshetme ve yasaları veto edebilme yetkilerinin yer almasını ısrarla istemiş ama isteği kabul olmamıştır. Bütün devrimler meclisin onayıyla yapılmıştır. Yeni Türkiye’yi faşizan, bireyin toplumda eriyip gittiği bir sistem değil; halkçılık ilkesiyle, eşitlikçi, demokratik bir cumhuriyeti amaçlamıştır.
M. Kemal’in kişiliğini her iki filmde de kronolojik sırayla tarihsel çerçevede inceledik. Yalanlar, yanlışlar, yutturmacalar vs. olarak özetlenebilecek popüler tarihimizin dalından iki meyve koparıp kurtlarını ayıklamaya çalıştık. Son yazıda da genel değerlendirme yapıp tarihsel ve kültürel yolculuğumuzun sonuna geleceğiz. Tünelin ucundan ışık gözükmeye başladı bile!