Süper Lig’de 25 hafta geride kaldı. 25 hafta öyle küçümsenebilecek bir süre değil. Bu sürenin lige ortalama düzeyde başlangıç yapan bir takımı vezir edebileceği gibi rezil edebilecek olma ihtimali, hatta gücü var. Sezona “talihsiz” bir başlangıç yaparak beklentilerin altında kalan Galatasaray ise, tam 25 haftadır zirve yarışından kopmamak için mücadele ederken, alınan tüm kötü sonuçlara ve performanslarıyla hayal kırıklıkları yaşatan futbolculara rağmen Aslan, umutları korumaya devam ediyor. Peki, Galatasaray’ın “koruduğu umutları” ne kadar gerçek? Haftalardır her maçtan sonra söylenen “Alınan bu sonuçla birlikte Aslan, umutları korumaya devam etti.” cümlesi sadece lig bitene kadar taraftarların sakin kalmasını sağlamak için kullanılan bir ifade mi? Dilerim, ligin son haftası gelip şampiyon belli olduğunda Galatasaray’ın koruduğu umutlar taraftarlar için hala bir anlama sahip olur.
Galatasaray’ın sezona yaptığı talihsiz başlangıçtan kastım şüphesiz Fatih Terim’in takımdan ayrılışı. Her ne kadar objektif olmaya çalışsam da, beklenmedik teknik direktör değişikliği konusunda Fatih Terim’i desteklemem kafamda Galatasaray’ın bu sezon şampiyonluğu unutması gerektiği düşüncelerini oluşturmuştu ancak Roberto Mancini’nin Galatasaray’ı beni oldukça şaşırttı. Mancini; Süper Lig, Şampiyonlar Ligi ve Türkiye Kupası olmak üzere üç kulvarda birden yarışa devam eden Galatasaray’la 5 ayı geride bıraktı. 5 ay Galatasaray’da çok şey değiştirdi. Mancini’nin oluşturduğu Galatasaray’da ne Fatih Terim’den ne de Terim’in takımdan ayrılışından sonra yaşanan kaos döneminden izler kaldı. Bu yüzden, şu anda izlediğimiz Galatasaray’ı aslında hiçbirimiz çok iyi tanımıyoruz. Sneijder’in bir anda yıldızlaştığı, Drogba’nın ise performansının günden güne düştüğü bir takım düşünün. Ve bu takım devre arasında 9 tane daha yeni futbolcuyu-ne kadar gerekli olduğu bilinmez- bünyesine katmış bir takım artık. Bu değişim öyle bir değişim ki, Galatasaray’daki ilk günlerinde sakin ve efendi duruşundan ödün vermeyen “atkılı karizma”, son günlerde pozisyon kaçtığında yedek kulübesinde saç baş yolabiliyor. O yüzden, gelin biz de Galatasaray’daki değişimi ve takımın şu anki durumunu Roberto Mancini’nin gözünden değerlendirelim.
Tecrübeli teknik adam, takımla geçirdiği 5 aydan sonra dümenin oturduğunu ancak daha yapacak çok şey olduğunu ifade ediyor. Galatasaray’a geldiğinde kurulmuş bir takımla karşılaştığını ve bunun her antrenör için zor bir durum olduğunu belirten Mancini, Aslan’ın 5 ayda gösterdiği gelişmeden memnun olduğunu söylüyor. Sezon başıyla günümüzü kıyasladığımızda bahsettiğimiz değişimi görmemek gerçekten imkansız. Mancini’nin duruşu ve çabası Galatasaray’a toparlanmayı öğretti. Mancini; takımı tanıdıkça sistemini oturttu, iyi/kötü sonuçlarıyla, yıldızlaşan/formdan düşen futbolcularıyla yeni bir Galatasaray oluşturdu.
” Takımdaki Türk futbolcuların hepsi çok iyi. Ama bazen yaptıklarına doyuyorlar. Bana göre, hiçbir futbolcu iyi bir maç çıkarmış ya da gol atmış olmakla yetinmemeli.” şeklinde konuşan Mancini, her futbolcunun galibiyet için yüzde 200 verimle çalışması gerektiğini de sözlerine ekliyor. Semih, Burak, Selçuk ve Yekta gibi Türk futbolcuların potansiyellerini kullanmadıklarını ve bugüne kadar hep yaptıklarıyla yetindiklerini söyleyen Mancini, “yabancı oyuncu sayısı sınırlaması” gibi kuralların Türkiye liginin kalitesini düşürdüğünü belirtiyor. Görebileceğimiz üzere Mancini, Galatasaray’a geldikten 2 gün sonra çıktığı Juventus karşılaşmasının ardından “Galatasaray’ı tanımıyorum ama Juventus’u çok iyi tanıyorum. Bu yüzden yenilmedik.” diyen Mancini değil. Anlıyoruz ki; Mancini Galatasaray’ı değiştirirken, Galatasaray’da Mancini’yi değiştirmiş.
Peki, neden olmadı? Galatasaray neden ligin lideri olamadı? Bu sorunun cevaplarından biri; deplasman fobisi. Galatasaray’ın genellikle deplasmanlardan galip ayrılamıyor oluşu yönetimin de canına tak etmiş olacak ki, ligin bitimine kadar kalan 4 deplasman maçına bütün yöneticilerin gitmesi ve galibiyet primlerinin iki katına çıkarılması kararı alındı. Peki, nedir bu deplasman fobisinin sebebi? Aşırı kendine güven ve hiçbir futbolcunun yüzde 200 verimle çalışmıyor olması da işte bu sorunun cevabı. Farklı bir deyişle, futbolcuların daha iyisini yapabileceklerine ya da şampiyonluğa inanmıyor oluşları. İşte bu noktada, konuşmamız gereken başka bir konu var: Fatih Terim etkisi. Mancini, çok iyi bir antrenör olabilir; hatta Fatih Terim’den daha iyi de olabilir. Mancini’nin oyun tarzı, taktikleri ve disiplini galibiyet getirebilir fakat Fatih Terim’in gidişiyle beraber yok olan inanç, heyecan ve isteği geri getirmez. Gördüğümüz gibi, getirmiyor da.
Birçok taraftar hatta futbolcular bile şampiyonluk konusunda umutsuzken, İtalyan teknik adam her zamanki gibi umutlu. Derbinin Türk Telekom Arena’da oynanacak olmasını bir avantaj olarak gören Mancini, derbide Fenerbahçe’yi yenme şanslarını kesinlikle var olduğunu düşünüyor. Tabi bu iş, sadece Fenerbahçe’yi yenmekle de olmuyor. Galatasaray’ın kalan 4 deplasman maçı içinde 2-3 galibiyet alması gerekiyor. Bunların gerçekleşmesi için de her şeyden önce ruh gerekli. Hem takım hem de şampiyonluk ruhu.
Galatasaray’ın şampiyon olma ihtimallerini istatistiklerle hesaplamadım belki ama eğer bana Galatasaray’ın şampiyon olma ihtimaliyle ilgili ne düşündüğüm sorulsaydı; Galatasaraylı futbolculara söyleyeceğim tek bir cümle olurdu: “Siz inanıyorsanız, bizce mümkün.”