Büyük askeri kuvvetlere veya kurulu düzenin askerlerine, polisine karşı dağınık kuvvetlerin yaptığı çete savaşına Gerilla Savaşı denir. Gerilla kelimesi, İspanyolca “Küçük Savaş” anlamına gelir. Gerilla savaşının birçok şekli vardır.”

Aclan Sayılgan

Yukarıdaki terminolojik tanım, akademik değildir. Alıntılanacak kadar değerli de değildir. Bu tanımı değerli yapan ifadeler ya da kavramın farklı bakış açısıyla ele alınması değil, yayın evidir: OTAĞI YAYINLARI. Ertuğ Pasajı’nın alt katında Ruhi Su, Grup Kızılırmak ve Ciwan Haco dinleyen, ekseriyetle Samsun 216 içen sahaf abimizin hazinesinden bir sikkedir, ’76 basımı “Ansiklopedik Marksist Sözlük”. Takdim ve Önsöz bölümleri dışında, bütün olarak incelendiğinde, terminolojik açıdan yeterlidir. Önsözü dışarda tutmanın nedeni ise alıntıdan rahatça anlaşılacaktır. “Binlerce gencimiz, dolaylı-dolaysız, bilerek veya bilmeyerek komünizmin komplolarına, fesatlarına kapılmışlardır.”(13).  Aclan Sayılgan’ın yukarda açıkladığı gerillacılığın ve gerilla savaşının öncesi, Latin Amerika’da, sol mücadelenin köklerine inmek niyetindeyiz.

Tupac Amaru

Tupac Amaru

Gerilla savaşı, Latin Amerika’nın çok eski bir geleneğidir. İlk başkaldırının izleri, 18. Yüzyıl’da yerlilerin Tupac Amaru’nun önderliğinde İspanyollara karşı verdiği çete savaşlarındadır. Aynı yüzyılın sonlarına doğru Toussaint L’Ouverture, Haiti’de Fransızlara karşı verilen gerilla savaşının elebaşlığını yapmış, Meksika Devrimi’nde Pancho Villa ve Emiliano Zapata eylemlerini çete savaşlarıyla yürütmüştür. Gerilla Savaşı sürecinin doruk noktası olan 1959 yılındaki Küba Devrimi’yle gerillacılık en somut ürününü vermiştir: Kıtadaki ilk sosyalist devletin doğumu. Bu süreci ve sonuçlarını daha iyi kavrayabilmek adına daha gerilere gidilmesi ve köklerine inilmesi gerektiği açıktır. Küba Devrimi öncesi, Güney Amerika’da sol kavga üç ayrı yol seçmiştir: Halkçılık, ulusçuluk, komünizm.

[box_light]Halkçı Eylem[/box_light]

Halkçı eylem, 1930’larda iki önü örnekle ortaya çıkmıştır: Peru’da Victor Raul Haya de la Torre’nin Amerika Devrimci Halk Birliği (APRA), Venezuela’da Romulo Betancourt’un Demokratik Eylem’i (AD)… Her iki parti de komünist etlemin mücadelelerini inkar etmekle birlikte marksizim kaynaklıdır. Kendilerini antiemperyalist, ABD ve oligarşiye karşı olarak tanımlamışlardır. Halkçılık gelişerek çok büyük bir kitle eylemi durumuna gelmiştir. Ancak 1948’te üst üste her iki ülkede de ordunun yönetimi ele geçirmesi Betancourt’un kaçışına, Torre’nin sürgünlüğüne neden olmuştur. Bu darbelerden sonra ne APRA ne de AD, eylemlerini sürdürebilmiştir. Baskı onları sertleştirmemiş,  uzlaşma yolu  aramaya itmiştir. 1955’lerde, ılımlı ve gerici ilkeleri benimseyen partiler olarak politika sahnesinde görünmüşlerdir.

Rómulo Betancourt,1961

Rómulo Betancourt,1961

[box_light]Ulusçuluk Eylemi[/box_light]

Ulusçu ideoloji, 1940-1950 arasında siyasal uygulamaya girmiştir. 1944 yılında Guatemela devrimiyle uygulanmış, 1946 Arjantin’de, 1950’de Brezilya’da güç kazanmıştır. Arjantin’de Albay Juan Domingo Peron başa geçmiştir. Brezilya’da ise 1950’de, Getulio Vargas’ın seçimi kazanmasıyla güçlenmiştir. 1952’de Bolivya’da Ulusçu Devrim Eylemi (MNR) ile zafer kazanmıştır. Bu zafer uzun sürmemiş; 1954’te Amerika’nın Guatemala’yı, Sovyet köprübaşı olmakla suçlaması üzerine muz ticaretiyle uğraşan ve toprak reformundan zarar gören Amerikan United Fruit Co. şirketinin düzenlediği darbe rejime son vermiştir.

Brezilya’da Albay Peronsilah arkadaşları tarafından alaşağı edilir. Arjantin’de sermaye çevrelerine bağlı basının kendisine yönelttiği iftira ve hakaretle Vagas yıpranmş ve çökmüştür. 1954’ün Ocak ayında intihar etmiştir. Bolivya’daki MNR yönetimi otoriter ve çürümüş bir rejime dönüşmüş, 1964’te gerici bir eylem sonucu yıkılmıştır.

[box_light]Komünist Eylem[/box_light]

Komünizm, Ekim Devrimi’nin başarıya ulaşması ve 1918’de ilk komünist partinin kurulmasıyla gelişme göstermiştir. 1929’da Birinci Kıta Konferansı’na örgütlerini kuran 14 komünist parti katılmıştır. Zayıflığının kaynağı bürokratik yapılanmadır. Komünist partiler halkçı bir temele dayanmamış, Moskova’dan gelen direktifleri izleyen siyasal organlara dönüşmüşlerdir. Partilerin sol kanadı öteki güçlerden koparak katı bir yapıya bürünmüşler, Komintern’in stratejik şemalarını gerçekliğe uygularken esneklikten uzak bir dogmocalık izlemişlerdir.  Komünizm,bütün bunlara rağmen, uzun sure Güney Amerika sol kanadının esin kaynağı olmuştur. Bir yandan sosyalist dünyanın önderi olarak, SSCB’ye duyulan dünya çapındaki saygınlık varlığını sürdürmekteydi.

Küba Devrimi öncesi durumu incelemek, Latin Amerika’da gerek sol mücadeleli süreci anlayabilmek açısından önemlidir.

Leave a Reply