640xNxGabriel_Garcia_Marquez_234244721.jpg.pagespeed.ic.xcbkLMi9hs

Kolombiya Başbakan’ı Juan Manuel Santos’un tabiriyle tüm zamanların en büyük Kolombiyalı’sı Gabriel Garcia Marquez 17 Nisan gecesi hayata gözlerini yumdu. Mart ayında çeşitli sağlık sorunları nedeniyle hastaneye kaldırıldıktan sonra 9 Nisan günü taburcu olan Marquez “Büyülü Gerçeklik” akımını yetim bıraktı.

Bu kadar büyük bir yazar hakkında yazarken konuya nasıl ve nereden giriş yapacağıma karar vermek gerçekten zor olacak. Hele ki yazıların girişinin çok önemli olduğundan bahseden bir yazarın hakkında yazmak zorluk derecesini birkaç kat daha arttıracak sanırım ama bir yerden de başlamak lazım. Vira bismillah…  Marquez, yazarların giriştiği bu zorlu yolda taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanmış nadir yazarlardan birisiydi. Öncüsü olduğu büyülü gerçeklik akımıyla dünya edebiyatına yeni bir nefes katan yazar kendisinden sonra gelen birçok yazarı etkilemeyi başarmıştı. Her ne kadar yazar kimliğiyle öne çıkan birisi olsa da gazeteci ve siyasi aktivist kimliğiyle de Latin Amerika dünyasını etkileyen bir kişiliğe sahipti.

1927 yılında Kolombiya’da dünyaya gelen yazar, anne ve babasının onu büyükannesi ve büyük-babasının yanına bırakıp başka bir şehre taşınması sonucu çocukluğunu büyükannesi ve büyük Gabriel Garcia Marquezbabasıyla geçirmiştir. Çocukluk evresini geçirdiği büyükannesi ve büyükbabasını neredeyse yazarın bütün kitaplarında görmek mümkün... Halk arasında saygın bir albay olan dedesini “Albay’a Mektup” kitabındaki albay dedesiyle anlatır bize yazar. Dedesinin yanı sıra özellikle büyükannesinin onun üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğu yazarın kitaplarında ilk göze çarpan şeylerden biridir. Yazarın en çok etkilendiği yazarlar olarak Virginia Woolf ve William Faulkner’dan bahsedilse de yazar, Meksika’daki bir gazeteye verdiği röportajda hukuk fakültesinde okurken okuduğu “Dönüşüm” kitabından sonra yazacağı hikâye ve romanlarda büyükannesinin ona küçükken anlattığı masallardaki olayları ve samimi dili kullanmaya karar verdiğinden bahseder. Büyükbabasının yanında büyüdükten sonra yazar, yazarlık tutkusundan dolayı bitiremeyeceği Kolombiya Ulusal Üniversitesi’nde hukuk ve gazetecilik eğitimine başlar. Öğrenim gördüğü sırada Kolombiya’daki ulusal bir gazetede yazarlık yapan Zalomea Borda 1947 yılında Marquez’in hikâyelerini, hayatı boyunca peşini bırakmayacak olan takma adı, Gabo adı altında yayımlamasına yardımcı olur. Okulu yarım bıraktıktan sonra bir gazetede yazarlığa başlayan Marquez kısa bir süre sonra Avrupa’ya geçiş yapar. İlk önce Roma’da muhabirlik yapan yazar, daha sonra sanatçıların ve sanat akımlarının membaı olan Paris’e geçer. “Şer Saati” adlı kitabını Paris’te çektiği fakirlikten sonra yazmaya başladığını belirtir. Avrupa’dan sonra Kolombiya’ya dönen yazar çocukluk aşkı Mercedes Barcha’yla evlenir. Kolombiya’dan sonra Küba’ya giden yazarın siyasi aktivist kimliği ön plâna çıkan yazar Fidel Castro’yla tanışır ve ikili arasındaki dostluğun temeli atılmış olur. Daha sonra yazara Küba vatandaşlığı da verilmiştir. Ama yazarın hayatındaki en büyük değişiklik 1967’de Meksika’ya gitmesiyle gerçekleşir. Eserlerinin büyük bir kısmını burada tamamlayıp yayınlar ve dünya çapındaki ününe burada kavuşur. Marquez hayatının geri kalanını burada geçirmiş ve Mexico City’de hayata gözlerini yummuştur.

yuzyillik-yalnizlik_avatar_orjYüzyıllık Yalnızlık

Gabo’dan bahsedip “Yüzyıllık Yalnızlık” a ayrı bir parantez açmamak hatırasına yapılacak en büyük saygısızlık olur herhalde. Her ne kadar yazarın kendisi en iyi kitabı olarak başka bir kitabı işaret etse de Marquez severlerin en çok sevdiği hiç şüphesiz “Yüzyıllık Yalnızlık”tır. Kitabın yazımına 1965 yılında karar veren yazar tam olarak nasıl başlayacağına dair bir türlü karar veremez çünkü, yazarımız için bir kitaba nasıl başladığınız çok önemlidir. Hatta yazarımız kendisiyle yapılan bir söyleşide ‘En önemli şey ilk paragraftır. İlk paragraf için aylarımı harcamışımdır. Bir kez istediğimi elde ettim mi, gerisi gelir.’ demiştir. Hayatında yaşadığı bu karmaşık dönemin sonunda eşi Mercedes’in tavsiyesiyle tatile çıkmaya karar verir. Tatile giderlerken yolda bir anda Marquez arabayı durdurur ve eşine dönerek ‘Buldum Mercedes romanda büyükannemin anlattığı masallardan faydalanacağım.’  demiş ve yarı yoldan geri dönerek yazımına başlamıştır. Kitabın yazımını 1,5 yılda tamamlayan yazara kitabı ne kadar sürede yazıldığı sorulduğunda ‘Ben o kitabı tüm yaşamım boyunca yazdım.’ demiştir. Kitabın konusunun geçtiği yere Macondo diyen yazar burayı anlatırken çocukluğunun geçtiği Aracataca şehrinden faydalanmıştır. Kitabı bitirdiğinde yayınevine postalamak için yeteri kadar parası olmayan yazar eşiyle evdeki eşyalarını rehineye bırakarak kitabı postalayacak parayı ancak elde edebilmişlerdir. Bu kadar sıkıntıyla geçen yazma süresinden sonra gerçek ününe kavuşan yazarın bu kitabının günümüze kadar 60 milyon baskısı satılmıştır. Marquez’in 1982 yılında aldığı Nobel Edebiyat Ödülü‘nde bu kitabın  yeri büyüktür.

Ağustos’ta Görüşürüz

Her ne kadar 2 yıl önce kardeşi Marquez’in bunadığını ve artık yazamadığını söylese de son çıkan haberlere göre Marquez’in 5 yıl önce yazımına başladığı “Ağustos’ta Görüşürüz” kitabını bitirdiğini ve bu yıl içerisinde yayınevleri tarafından basımına başlanacağına dair fısıltılar ölümünden sonra etrafta dönmeye başladı bile. Umalım ki bu haberler doğru olsun ve Marquez’in o büyülü gerçekçi dünyasından son bir kez daha okurlar olarak yararlanabilelim.

 

Marquez’den yaşam için 13 ifade:

http://ozgeozek.blogspot.com.tr/2010/01/gabriel-garcia-marquezden-yasam-icin-13.html

 

Marquez’in kitabından güzel sözler:

http://www.bilgesozleri.com/g-garcia-marquez-sozleri.html

 

Leave a Reply