Euroleague’de Çeyrek Finaller 15 Nisan’da oynanan Galatasaray – Barcelona maçı ile başladı ve serilerde ilk iki maçlar sona erdi. 3 maç kazananın yarı finale yükseleceği, 5 maç üzerinden oynanan çeyrek final eşleşmelerine kısaca bir göz atalım.
Barcelona – Galatasaray Liv Hospital ( 2 – 0 )
Ülkemizi çeyrek finalde temsil eden tek takım olan Galatasaray, Barcelona’ya karşı iki maçta da kırılgan bir görüntü çizdi ve iki maçı da kaybetti. Kuşkusuz ilk maçta takımın generali Arroyo’nun sakatlanmasında bu kırılganlığın etkisi büyük. Çünkü ilk maçın ilk iki periyodunda yani Arroyo’lu bölümde sahip olduğu kusursuz oyun planını sahaya yansıtan bir Galatasaray vardı. Xavi Pascual’in planlarını çürüten, takımın en etkili silahı Tomic’i yardım getirerek savunan ve karar anlarında sıkıntı yaşayan Huertas’ın üzerine oyunu yıkan bir takım hüviyetindeydi Galatasaray. Çünkü Barcelona, Huertas’a bağımlılığı fazla olan bir takım ve oyun düzenleri onun üstüne kaldığı zaman sıkıntı yaşayabiliyorlar. Ancak Arroyo’nun gidişi Galatasaray’ın planlarını alt üst etti ve İspanya’da oynanan iki maçta da inancını yitiren bir Galatasaray izledik. Serinin üçüncü maçı ise 20 Nisan Pazar akşamı İstanbul’da, Abdi İpekçi Spor Salonu’nda oynanacak. Galatasaray’ın Barcelona’yı alt etmesi için onları şaşırtması gerekiyor. Çünkü Barcelona gibi takımlara karşı oynarken özellikle de 5 maçlık seriler üzerinden oynuyorsanız sizi rahat çözebiliyorlar ve ona göre önlem almasını biliyorlar. Bu noktada Ergin Ataman ve ekibinin Arroyo’lu veya Arroyo’suz Barcelona’ya karşı bir mesaj maçı vereceğini düşünüyorum. Eğer Galatasaray hücumda sabırlı bir şekilde oynar, set temposunu yukarı çeker ve geriye iyi koşarsa taraftarıyla birlikte bir şans yakalayabilir.
Real Madrid – Olympiakos ( 2 – 0 )
Çeyrek final serileri arasında en keyif veren eşleşme tabirini kullansak yanlış olmaz sanırım. İki takımın da tempoyu sevmesi ve hem hücumda hem de savunmada atletizmi iyi olan oyuncuların bireyselliğini öne çıkarması görsel açıdan büyük keyif. Real Madrid takımı run and gun felsefesini sahaya yansıtan en iyi ekip konumunda. Olympiakos takımı ise weak side screen”, zayıf veya ters tarafa atılan paslar üzerinden sonuca gitme ve penetre pas üzerine savunma dengesini bozma kaynaklı bir oyun anlayışına sahip ve pota altını undersize diye nitelendirdiğimiz 4 numara özellikli atlet 5 numaralar ile geçiyor. Serinin ilk iki maçında Rudy Fernandez – Sergio Rodriguez ikilisinin etkili oyunları ile birlikte Nikola Mirotic’in de bu ikiliye katkı vermesi Olmypiakos’u yıkmıştı. Ancak seri şimdi Pire’ye taşınıyor ve Yunan Takımları kendi sahasında oynanan maçlarda rakip takımın hücumda kullandığı top sayısını düşürmeyi hedefleyerek iyi savunma yaparlar ve Olympiakos son iki sezonun şampiyonu olarak iyi bir mental güce sahip. Yani farklı geriye düştükleri maçlarda bir şekilde geri dönmesini biliyorlar ve çelik gibi sinirlere sahip olmanın ödülünü de son iki sezonda geriye düştükleri Euroleague finallerinde geri gelip kazanarak aldılar. İlk iki maç sonunda iki ekipte de ikinci yarıda yorgunluk belirtileri gözüktü. Eğer Real Madrid ikinci maçın ikinci yarısını kendi adına iyi analiz edebilmişse yine şanslı gözüken taraf onlar. Üçüncü maçta Rodriguez’i alışık olduğumuz rolün dışında görebiliriz.
Maccabi Electra – EA Milano ( 1 – 1 )
Olympiakos – Real Madrid serisinin ardından en keyifli geçen ikinci seri olarak görebiliriz. İki aynı sistemde oynayan takımın serisi. Maçlar zevkli geçiyor ve iki maçın çok çok büyük bir bölümünü Milano önde götürmesine rağmen Maccabi iç-dış dengesi bakımından daha doğru bir görüntü çiziyor. Ama CJ Wallace’un ikinci maçtaki performansı serinin geri kalanında devam ederse Milano’da bu denge olumluya doğru değişebilir. Bu da serinin Milano’ya gelmesi ile eşdeğer bir durum olabilir. Bunun sebebi de Jerrels – Hackett – Langford kısa rotasyonunun paylaşımcı bir görüntü çizmesi. Bu üçlü arasında homojen bir dağılım var ve bu üçlü penetre – pas kombinasyonunu iyi uygulayarak takımın iyi spacing yapmasını sağlıyorlar. Maccabi de ise David Blatt rakibin bu üç kısasına iyi bir savunma uygulamak için Ohayon – Rice ikilisini parkede tutmaktan çekinmiyor ve bunun ödülünü ilk maçta 12 sayıdan geri gelerek aldı. Her şeye rağmen ikinci maçta Milano için iyi olan rakibi daha dengeli hücum etti ama onlardan daha iyi bir asist / top kaybı oranına sahiplerdi. Seri İsrail’e, Tel Aviv’e taşınıyor ve yine hücum kalitesi yüksek, keyifli maçlar izleyeceğimize şüphe yok.
CSKA Moskova – Panathinaikos ( 2 – 0 )
Basketbol seviyesi olarak diğer üç serinin gerisinde kalan bir seri. İki takım da iyi basketbol oynamıyor. Savunmalar üst seviye ama bu hücumların stabil olmasının öncelikli sebebi değil. Panathinaikos cephesindeki sıkıntı; Diamantidis’in yanına bir türlü doğru parçayı bulamamaları ve sahip olduğu atletik 2 uzunu ( Gist – Lasme ) savunmadaki artılara sahip ama hücumda bunu kullanma konusunda sıkıntı yaşıyorlar. CSKA’ya gelirsek; bu kadar büyük bütçe ile tek bir oyun kurucuya bağlı kalmak büyük bir hata ve yarı saha oyununda ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Teodosic sakat olunca takımın yönetimi 3 numarada tutkal oyuncu görevi gören Khrayapa’ya emanet. Teodosic’in yokluğunda ilk iki maçı kazandılar ve potaya gitme eğilimi olan guardları Jackson – Pargo ikilisinin istikrarsız görüntü çizmesi onları OAKA’da sıkıntıya sokabilir ve Sony Weems onların hücumdaki en büyük sigortası olmaya devam ediyor. Seri Atina’ya taşınıyor ama Panathinaikos’un hücumdaki kısır görüntüsü onlar adına ışık vermiyor. Eğer CSKA ilk iki maçın aksine yüksek tempoyu benimseyen bir görüntü çizerse ve Weems’in skorer yönünün yanına ona paylaşımcı bir rol verirse yarı finalin kapısını sonuna kadar açabilir.