Avrupa neydi, neydi Avrupalı bizim gözümüzde? Bir zamanlar kahpe Bizans’tı bizim için, bir zamanlar haçlılardı ne zaman fetih yapmaya kalksak ordularımıza karşı mahalle kavgasında adam toplar gibi tüm Avrupa’yı toplar karşımıza dikili verirlerdi. Bir zaman gavur olarak baktık onlara, sonra kurdukları birliğe girmek için bir yandan çırpınırken bir yandan da “Hristiyan kulübü ya onlar almazlar bizi” deyip geçtik umutsuzluğa kapılınca. Yeri geldi giyim tarzlarından, kıyafetlerinden kullandıkları kelimelerine kadar ülkemize ithal ettik onları. Elbette ki bu kadar basit değil Avrupa ve Avrupalılar ile aramızdaki ilişki ve tarihi süreç. Ama gelin bir de onların gözünden bakmaya çalışalım bize. Biz kimdik onların gözünde ya da yüzyıllarca savaştığımız, barış ve ittifaklar yaptığımız, kültür alışverişinde bulunduğumuz bu insanlar bizi nasıl biliyorlar şimdi hiç düşündük mü? Kafamızda onlara karşı bunca şey varken düşündüğümüz, aklımıza geldi mi bu soruyu sormak? Erasmus projesi dolayısıyla diğer pek çok arkadaşım gibi bu dönem Avrupa’da okuma şansına eriştim. Fransa’nın Lille şehrinde onları tanıma fırsatı buldum. Bu yazımda anlayacağınız üzere çoğunlukla Fransızların Türk algısını biraz da ortaya koymaya çalışacağım edindiğim tecrübelerle. Faslı ve Cezayirli kankalarımı da unutmayacağım orada yaşayan. Onları elimden geldiğince tanıyıp, doğup büyüdükleri, yaşadıkları, gurur duydukları şehirleri gezip onlarla olabildiğince iletişim kurmaya çalıştım. Kendimize bir de “Avrupalının aynasında bakınca nasıl gözüküyoruz, bizim hakkımızda ne biliyorlar acaba?” sorusunu şu daracık zamanda edindiğim deneyimlerle cevaplamaya çalışacağım.
Öncelikle başkentimizi hala İstanbul sanan çok insan var. İstanbul’un güzelliği herkesin dilinde ama “yahu başkenti biz Ankara yaptık o iş Osmanlı’da kaldı” deyince bir hımmm diyorlar başta. “O değil de siz İslami kurallarla yönetiliyorsunuz değil mi hani diğer Arap ülkeleri gibi?” sorusu da çok duyduğum sorular arasında. “Yok, bizim anayasada da Fransa’daki gibi laiklik ilkesi var Arap ülkelerinden farklıyız biz ama Fransa’daki laiklik anlayışından daha yumuşak bizimkisi” diyorum, diyorum da Türk ile Arap arasındaki farkı bilmeyen çok insan var ne yazık ki. Elbette bin yıl beraber yaşadıktan sonra paylaştığımız ortak değerlerimiz var ama bak biz Orta Asya’dan geldik şöyle fetih yaptık böyle farklıyız aslında biz diye aradaki farkları anlatmaya çalışırken çok buldum kendimi. “Deveye biniyor musunuz hala?” sorusu sadece espri olarak var neyse ki durum o kadar da vahim değil. Atatürk’ü bilen de var bilmeyen de. Bilmeyene diyecek bir şey yok ama bilen de en azından yaptığı devrimleri ve geçirilen değişimi aşağı yukarı tanımlayabiliyor. Bak biz de hiç Atatürk gibi bir lider olmadı “adam sizin için çok şey yapmış yaa” lafını da duyunca ister istemez bir gülümseme yayılıyor tabi yüzünüze. Dediğim gibi, başkenti İstanbul olarak bilen de var, Türkiye’yi haritada zor bulacak olanı da… Sadece Atatürk’ü bilen değil, “yaa o değil de sizin yeniçeriler zamanında Viyana’ya kadar gelmişti, onlar da Türk değilmiş bu arada siz başka milletlerden toplamışsınız onları” lafını duyduğum tarih meraklısı insanlara da rastladım neyse ki. Bu arada paskalyayı da
geride bıraktık geçtiğimiz günlerde. Yüzde sekseninden fazlası Katolik olan bir ülkede resmi tatil oluyor paskalya. “Aaa nasıl yani sizin ülkede paskalya yok mu, Noel de mi yok? Siz şimdi cadılar bayramını falan da kutlamıyorsunuzdur…” şeklinde şaşkınlıkla bakan gözlerle çok karşılaştığımı söylemeliyim. Ülkemizin büyük bir çoğunluğunun Müslüman olduğunu ve böyle bir geleneğimizin olmadığı ancak Ramazan ve Kurban bayramı gibi bizim de bayramlarımız olduğunu dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Tabi ki de kebap konusuna değinmeden olmaz. Türk yemeği deyince akla kebap geliyor, “Yunanlıların o Türklerin değil karıştırıyorsun sen” diyen vatandaşlar çıksa da yine anlatmaya çalışıyorum yemeklerimizi… Anlatmaya çalışıyorum da bir yaprak
sarması, bir baklava, bir Türk kahvesi vs. nasıl anlatılır tabi siz düşünün.
Son olarak da belirtmeliyim ki herhangi bir ırkçılıkla karşılaşmadım insanlar o kadar da soğuk değiller ama İslam’a karşı ve Türkleri de Arap kategorisine koyup, Araplara karşı olan ön yargılarını Türklere de yönelttikleri için sıkıntılı zamanlar yaşadığım da oldu açıkçası. Unuttum sandınız ama iyisini sona sakladım. Bugün 23 Nisan, yüce meclisimizin kuruluşu ve bağımsızlığımız için başkaldırışımızın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki bağımsızlık savaşımızdaki bir başka dönüm noktamızın 84. yıl dönümü. Ha bu arada, buralarda ve sanırsam ki dünyanın başka bir yerinde böyle bir dönüm noktasının çocuklara armağan edilip “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak kutlandığı başka bir ülke yok. Ya siz Türkleri nasıl bilirdiniz?