Toplumların ortak hafızalarına kazınan olaylar vardır. Yaptığınız ya da yapmadığınız her şeyin 5 ile çarpılıp dönüt aldığı bir sessiz su birikintisidir halk yığınları burada. Dibi çamur ve kandan oluşan bu su birikintilerinin dibini kazıdıkça işte bazen bir felaket bulursunuz, bir deprem gibi. Bazen bir askeri darbe, bir karakaşlı çocuğun ölümü, bazen de işte sorumsuzca “tatlı bir ölüme” terk edilen maden işçilerinin resimlerini…
1206 yılında Cengiz Han tarafından Orta Asya’da kurulan ve kısa zamanda her yönde genişleyerek tarihin bitişik sınırlı en büyük kara imparatorluğu olan Moğol İmparatorluğu; Cengiz Han’ın bireysel mücadelesi ile özdeşleşerek sosyokültürel dönüm noktalarını temellendirmiştir. Efsanelerin ve halk arasındaki vazgeçilmez ifadelerin kaynaklandırmasına yol açan bu devlet tarihsel olarak ise çoklukla “savaş etiği” ile adından söz ettirmiştir.
İşte bu devletin çok meşhur işkence yöntemlerine, tarihin ilk kimyasal silahını- vebalı insan cesetlerini kale içlerine fırlatma sureti ile– kullanmalarına, sayısız canilik söylemine karşın bir işkence şekli vardır ki yıllarca en tüyler ürpertici olarak sayılacak, tarihçilerce sürekli anlatılacaktır: oğula babanın mezarını kazdırmak. Boyun eğ emirlerine uymayan kale halkını işgalin hemen ardından kale dışarısına çıkartıp aile aile ayıran Moğollar, ailelerin oğullarına mezar kazdırır sonra da babalarını diri diri gömdürmüşlerdir. Devam eden istilaları için etrafa korku salarken geçtikleri kentlerin uzun süreli teslimiyetlerini de elde etmiş olan Moğollar esasen bu işkence ile o kentlerin halklarının ortak hafızasına kazınmışlardır.
Üzerinden çok zaman geçse de genetik olarak taşınmış olmalı ki o yan yana dizilmiş işçi mezarlarını gördüğümde aklımda ilk beliren kavram bu oldu. Oğulları, kardeşleri, babaları tarafından mezarları kazılan madenciler. Memleketimin son 10 yıldır yaşadığını bir Moğol istilası ile bağdaştırmayacağım, hayır. Can tehlikesi ile çalışan, buna rağmen bir hayat ve iş güvencesi olmayan bu insanlarımızın, saatlerce yerin metrelerce altında mahsur kalışına ‘kader’ olarak bakmak bir cani-dahi olarak addedilen Cengiz Han’ın bile yapmayacağı bir saygısızlık zira. Nitekim bu sorumsuzluk ve akabinde ısrarla sürdürülen vurdumduymazlık siz siyasetçilerimizin ve şirketlerimizin “kusursuz iş etikleri” ile nam salmalarına çok yardımcı olacaktır. Toplumsal bilince; sayısı 200’ü çoktan geçmiş o evlatlara yapılan saygısızlıklar ve bu yan yana dizili toplu mezarlar geçecektir.
Tarih tanıktır, utanç duyacaktır – tabi o da ar damarını aldırmadıysa!
KAYNAKÇA
http://www.ensonhaber.com/facianin-yasandigi-somadan-son-goruntuler-2014-05-14.html