2001′de son derece reformist söylemlerle ve kucaklayıcı bir üslupla çıkış yapan AK Parti, iktidara geldiğinden bu yana Türkiye’de birçok şeyi geri dönülmez şekilde değiştirdi. Şüphesiz ki Erdoğan’dan ve Ak Parti’den önceki ve sonraki Türkiye tamamen farklı. Özellikle ekonomi ve sağlık alanında birçok atılım bu dönemde yapıldı ve bu yapılan başarılı işleri muhalifler bile reddetmiyor.
Fakat eminim ki AKP ve Erdoğan siyaset sahnesinden çekildikten sonra da bambaşka bir Türkiye olacak çünkü özelikle de son 3 senedir ülke bu kadro tarafından adeta bir uçuruma ve bir bilinmeze sürükleniyor.
Geleceği net bir şekilde tahmin edemem burası Türkiye, ama isterseniz gelin Erdoğan’ın, AKP’nin ve AKP’li Türkiye’nin son 12 yılına bir göz atalım.
TAYYİP ERDOĞAN’IN AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ
-HİTABET: Hitabet tarzını ikiye ayırabiliriz: Cama bakarak yaptığı konuşmalar ve camdan kafasını kaldırarak yaptığı konuşmalar… Birincisinde derinlikli, meselelere hakim, cümleler yerli yerinde… İkincisindeyse cümleler biraz dağınık, öfke daha bariz, laf çakma alıp başını gidiyor… Ama ikisinde de sesi gür, vurguları yerinde ve etkileyici…
Bir not: Yüksek volümlü hitabet tarzını entelektüeller pek sevmiyor ama zaten onlar da Erdoğan’ın pek umurunda değil.
–MEKTEP: Erbakan dâhil hiçbir lider imam-hatip mezunu değildi… Bu okuldan mezun olup da başbakan seçilen tek kişi Erdoğan… Kolejler bitirmedi, okul birinciliklerine sahip değil, süper üniversitelere gitmedi… Bu durum halkın onunla daha kolay özdeşleşmesine yol açıyor.
-AİLE: Mazbut aile hayatı yaşayan liderler siyasi tarihimizde çok. Erdoğan’ın aile hayatı da mazbut… Ancak Erdoğan’ın şöyle bir farkı var: Ailesi söz konusu olduğunda çok dikkatli… Eşi ve çocukları siyasi polemiklerin içine çekilirse öfkesi tavan yapıyor.
–POLEMİK: Sevdiklerini daha da sevdirmeye, kızdırdıklarını daha da kızdırmaya yatkın bir tarzı var… Fakat bu tarzı kontrolsüz bir şekilde uygulamıyor… Sayıları hesaplıyor. Bakıyor ki sevdireceklerinin sayısı kızdıracaklarının sayısından kat be kat fazla… O zaman hiç durmuyor, giriyor kavgaya… Kızdıracaklarının sayısı fazlaysa, işte o zaman inceden frene basıyor.
-SAHİCİLİK: Kim ne derse desin Erdoğan Türk siyasi tarihinin gördüğü en sahici liderlerin başında geliyor. Bağırırken sahici, vatandaşla iletişim kurarken sahici, gülerken sahici, öfkelenirken sahici, haklı olduğunda da sahici, haksız olduğunda da sahici…
-MANEVİYATÇILIK: Siyasete dini kavramlar üzerinden bakıyor. Hadislere, ayetlere göndermeler yapıyor. Bu yanıyla maneviyatçı… Hem de kendisinden önceki merkez sağ liderlerden daha maneviyatçı… Ama bir yanıyla da tipik bir merkez sağ lideri… Yani projeci, yani ekonomik büyümeci, yani TOKİ’ci… Kendisinden önceki merkez sağ liderler gibi o da siyaseti bunlar üzerinden konuşmayı seviyor…
-ANTİ-PROTOKOL: Her ne kadar Özal gibi işi şortla üniformalı denetlemeye kadar vardırmasa da farklı bir üslupla formalite ve protokol işlerinden pek hoşlanmadığını gösteriyor. Kendisine tepki gösteren çiftçiyle itişip kakışması, markette “Gel ulan buraya İsral’in dölü” diye bağırıp vatandaşa yumruk atmaya çalışması gibi şeyler de buna dahil…
-VEFA: Evet, vefalı… Evet, arkadaşlarına sahip çıkıyor… Ama bir şartla: Mutlak sadakat! Tam sadakat göstermeyenlerle yolunu ayırıyor… Tam sadakat gösterenlerin geçmiş suçlarını da bağışlıyor…(bknz: Geçmişte 28 Şubatçılık yapmış birçok gazeteciyi, tam sadakat gösterdikleri için bağışlaması, yeni döneme ayak uyduran patronlarla arayı iyi tutması)
-TUTKU: Hayatında keyfiliğe yer vermeyen, görev duygusu yüksek, aşırı iradeci, aşırı püriten biri Erdoğan… Düşkün olduğu tek şey var, o da siyaset… Ama öyle misyonsuz, bir siyaset değil… Siyasi tutkusunu, kendisine göre tanımladığı yüce amaçlar belirliyor.
12 YILIN DOĞURDUĞU ATEŞLİ TARTIŞMALAR
-MAHALLE BASKISI: Henüz baskının b’si bile ortada yokken müthiş bir öngörüyle Şerif Mardin,”mahalle baskısı” kavramını attı ortaya ve tartışma başladı. Mahalle, baskıcı yüzünü gösterince bu tartışma da tarihin tozlu sayfaları arasında yer buldu.
-SİVİL DİKTA: Askeri vesayetin son bulmasıyla birlikte AK Parti, muktedir oldu… Hem de her alanda… İşte bu durum üzerine “sivil dikta” tartışması başladı… Tartışma şöyle sonuçlandı: Sivil dikta çok aşırı bir yorum, biz duruma “otoriterleşme” diyelim…
–BAŞKANLIK SİSTEMİ: Başbakan Erdoğan gücüne güç kattıkça, gücüne güç katan her liderin kapıldığı “başkan olma” arzusuna kapıldı. Bunu dillendirdi. Her dillendirdiğinde “başkanlık sistemi tartışması” başladı… Son durum şu: Erdoğan yine arzuyu dillendiriyor ve tartışma yine yapılıyor.
-MALEZYALAŞMA: “Türkiye İran olmayacak” diye bağırırlardı… Olmadı… “Türkiye Cezayir olmayacak” diye bağırırlardı… Olmadı… Ve sonunda Türkiye’nin olabileceği ülke bulundu: Malezya… Şeriat kurallarıyla liberalizmi hayli tuhaf bir biçimde sentezleyen Malezya, gündeme öyle bir düştü ki uzun bir süre çıkmadı gündemden… En sonunda o da unutuldu gitti…
-CEMAAT: AK Parti’nin iktidar süreciyle birlikte “Cemaat tartışmaları” da aldı başını gitti… Önce “Cemaat”in iktidarla kurduğu ittifak ve bu ittifakın doğurduğu kadrolaşma… Sonra kadrolaşmanın iktidarı bile rahatsız eder hale gelmesi… İlk çatışma… Çatışmadan sonra Erdoğan’ın cephe alması…Dershanelerin kapatılma kararı…Ardından gelen 17 Aralık dalgası ve iplerin tamamen kopması…
İKTİDARIN MEŞHUR ETTİĞİ KELİME VE KAVRAMLAR
–VESAYET: İlk dönemde “Askeri vesayet” deniliyordu, ikinci dönemdeyse “sivil vesayet” denmeye başladı. Ancak sözcük hep gündemde oldu.
–HAMDOLSUN: Erdoğan’ın başarılarını anlatırken kullandığı şükür kelimesi… Erdoğan’dan sonra herkes “hamdolsun” demeye başladı.
-PARALEL YAPI: Gülen Hareketi’nin yeni adı.
-DIŞ MİHRAKLAR: Hükümet’in hoşlanmadığı bir iş mi yaptın? O zaman emirlerini kesinlikle yurtdışından alıyorsun.
-İLERİ DEMOKRASİ: Önceleri hükümet yetkilileri kullanırdı bu kavramı… Ancak şimdilerde demokratik standartlardaki muazzam düşüşleri gören muhalifler kullanıyorlar… Tabii dalga geçmek amacıyla…
-REİS: Tayyip Erdoğan’a böyle denilirdi… İl başkanıyken, belediye başkanıyken, hatta başbakanken… Ama ne olduysa oldu, ‘reis’ gitti, yerine Ankaralılaşmaya çok yakışan ‘beyefendi’ tabiri geldi…
-AÇILIM: Bu sözcük de en çok işittiğimiz sözcük oldu… Kürt açılımı, Alevi açılımı, Romen açılımı falan… Gerçi bugünlerde pek hayırla anılmıyor ama olsun.
-TOKİ: Beraberinde ‘inşaat ya Resullulah’ tabirini bile doğurabilmiş bir sözcüktür. Daha ne olsun!
DEĞİŞEN HAYAT TARZI
-Başörtülüler görünür hale geldiler.
-İçkisiz ama lüks lokantaların sayısı arttı.
-Bürokraside muhafazakarlık rüzgarları esti.
-Milli günler biraz geriye düştü, Kutlu Doğum Haftası ve Türkçe Olimpiyatları (artık yapılabilmesi için mekan bile verilmese de) öne çıktı.
-Ramazanlarda yurtdışına kaçış furyası başladı.
-Beyaz Türkler arasında hac ve umre modası başladı, içkiye tövbe edenler, tasavvufa meyledenler oldu (AKP’nin düşüşe geçmesinin ardından tamamen kesildi)
-Necip Fazıl modası başladı.
-Sanat ve sanatçı horlandı.
-Osmanlı en ihtişamlı günlerinden bile daha fazla anılır oldu.
AK PARTİ’NİN BİTİRDİĞİ TARTIŞMALAR
-Bu memleketin bir başka en önemli sorunu da “iktidar olup da muktedir olamamak” diye tarif edilen sorundur. AK Parti buna da son verdi.
-Başörtüsü sorunu son buldu… Göz yumma olarak da olsa son buldu. Sorun bitince tartışma da bitti.
-Katsayı tartışması çözüldü… Hem de öyle bir çözüldü ki artık imam-hatiplere yapılan haksızlıklardan değil, imam-hatiplere tanınan ayrıcalıklardan söz ediliyor.
-Tek parti dönemi eleştirileri yaygın bir şekilde yapılamazdı. Bu konuda da alan açıldı… Hem de sonuna kadar… Ancak buraya yönelik aşırı abanma nedeniyle bu eleştiriler de enteresanlığını kaybetti.
LEYLA
SAYIN KAHRAMAN TİMUR E-MAİLİNİZİ ALDIM , ÇOK SEVİNDİM ZAMAN AYIRDIĞINIZ İÇİN GAZETEDEKİ YAZILARINIZI OKUYORUM. ÇOK GENÇ BİRİNİN BU KADAR OBJEKTİF OLUŞU YARINLARA DAİR BEN VE BEN GİBİ SİYASETİ YAKINEN TAKİP EDENLERİ YÜREKLENDİRİYOR.
KAMU GÖREVLİSİ OLDUĞUM İÇİN AKTİF OLARAK SİYASET DE BULUNMADIM AMA PASİF SİYASETİM BİLE BU GÜNÜN SİYASETÇİLERİNDEN DAHA AKTİF GEÇTİ. HER DAİM DEMKRASİYİ HER ALAN DA YAŞAYARAK SAVUNUCUSU OLDUM , ÇOCUKLARIMIN VE GENÇLERİN DE BU YÖNDE YETİŞMESİ İÇİN GAYRET ETTİĞİMİ SANIYORUM.
ÜLKEMİN EN BÜYÜK PROBLEMİNİN ANNELERİN ÇOCUKLARINI ÇOKCA İYİ BESLEME , İYİ EĞİTİM DÜŞÜNCESİNE ( İYİ EĞİTİM ANLAYIŞI DA MAALESEF ÇOCUĞUN KENDİSİYLE YARIŞI DEĞİL AKRANLARIYLA YARIŞI , YANİ BİRBİRİNİ YENME DAHA SONRA İŞ HAYATINA ATILINCA DA BİRBİRİNİ YEME HALİNE DÖNÜŞÜM OLARAK ) AZICIK DA SEVGİ VE SAMİMİYET ANLAYIŞI ÜZERİNE İNŞA EDİLİNCE İYİ SEMİRMİŞ İYİ EĞİTİM ALMIŞ AMA PAYLAŞIMCILIKDAN VE YAŞADIĞI TOPLUMA SEVGİ- SAYGI ŞÖYLE DURSUN EMPATİ BİLE KURMAKDAN UZAK , TOPLUMSAL SORUNLAR ŞÖYLE DURSUN BİZE DOKUNMUYORSA BİN YAŞASIN İNSANLAR (İNSANCIKLAR DESEKMİ) YETİŞTİRMEYİ MARİFET SAYIYORLAR.
ÖYLEYSE ÖNCE ANNELERİ YETİŞTİRMEK , ONLARI EĞİTMEK AMA ADAM GİBİ EĞİTMEK , RUHLARINI YİTİRMEDEN , İKİ KURUŞA SATMADAN GELECEK NESİLLERİN ONLARIN ESERLERİ OLACAĞI BİLİNCİYLE SADECE KAĞIT -KALEMLE , MEKTEP-MEDRESEYLE DEĞİL İNSAN , KADIN VE ANNE OLMANIN ÖZELLİKLERİYLE ÖZENLE ANNE YETİŞTİRMEK , ANCAK ÖZGÜRLÜĞÜN BAŞKA İNSANLARIN ÖZGÜRLÜĞÜNE DOKUNMADAN YAŞABİLME ,ÇOĞALABİLME ,BÖYLE BİR SARMALDA ÇOCUKLARIN DAHA GÜZEL DÜNYA YARATABİLECEĞİ VE YAŞATABİLECEĞİ ,YAŞAYABİLECEĞİ BİLİNCİNDE ANNE YETİŞTİRMEK. BU KADAR ZORMU , BU KAHRAMANLARI YETİŞTİRMEK , ÇOĞALTMAK DAHA KOLAY OLMAZMI ? ACABA DİYORUM.
SİZİN VE GÜZEL YAZILARINIZIN TAKİPÇİSİYİM.GELECEK SİZLERİN OLACAKTIR BUNA İNANIYORUM .KOLAY GELSİN SEVGİLER.
.