Recep-Tayyip-Erdogan-005_tepe

Erdoğan’ın propaganda sürecinde kullandığı saldırgan ve ayrıştırıcı ülsûp yine seçmen kaybettirmedi.

Resmî olmayan sonuçlara göre Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu.

Türkiye siyasetinin önemli dönüm noktalarından birini yaşadığımız bir gerçek ve böyle bir seçim sonrası söylenecek çok söz var. Birçok farklı analiz yapılacak, gelecek döneme dair tahminlerde bulunulacak, muhtemel anayasal krizlerle karşılaşılacak vs.

Şimdilik kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse bu seçimin kaybedenleri kazananlarından daha çok.

İlk olarak “çatı aday” projesi çöktü. Sosyal demokrat bir aday arayışına bile girmeden AKP oylarını çekmek amacıyla muhafazakâr sağ görüşlü seçmen kitlesine uygun bir aday çıkarmaya çalışan CHP, Türkiye siyasetinde sosyal demokrasinin temsil yeteneğini baltalamış ve hüsrana uğramıştır. Her ne kadar MHP oylarından Erdoğan’a ciddi oranda bir kaymanın olduğu gözlense de CHP de iki farklı şekilde kendi ideolojisine ters tutumu yüzünden cezalandırılmıştır:

i)                    Ekmeleddin İhsanoğlu’nu kendi siyasal görüşüne uygun görmeyen CHP seçmeni, seçimleri boykot ederek veya tatilde keyfini bozmayarak bu projenin çöküşünü hızlandırmış ve CHP ile gönül bağını koparmıştır.

ii)                   Ana muhalefet görevini doğru düzgün yürütemeyen CHP’ye tepki olarak çok daha iyi bir muhalif olan Selahattin Demirtaş’a CHP tabanından az da olsa bir kayma yaşanmıştır.

MHP’nin hem kendi tabanından uzaklaştığı hem ideolojik temelini yitirdiği hem de örgütlü bir yapıya sahip olan partinin kendi iç dinamiklerinin kontrolünü dahi kaybettiği ortaya çıkmıştır. Zaten muhalefet görevini yerine getiremeyen MHP açısından bu durum pek de şaşırtıcı olmasa gerek.

Aslında çöküşü öngörmek çok zor değildi. Her ne kadar Türkiye siyasetinde belirleyici olan sağ muhafazakâr seçmenin oyuna talip olmak mantıklı bir hamle ise de saflaşmanın çok yoğun bir şekilde yaşandığı bir dönemde sosyal demokrasinin aciziyetini ilân etmesi kabul edilebilir olamazdı. Kaldı ki seçim sonuçları gösterdi ki ilk tura her parti kendi adayıyla girse tabloda büyük bir değişiklik olmayacak; hatta Tayyip Erdoğan’ın “tek adam”lığından bıkmış olan CHP seçmeni seçimi boykot etme fikrine kapılmayıp her şartta oy vermeye çalışacaktı. Böylece yüksek ihtimalle seçimde ikinci tura gidilecekti.

Bu hezimetin CHP ve MHP tarafından çoktan kabullenilmiş olabileceğini ve planların çok farklı yönde kurgulanmış olabileceğini bir önceki yazımda yazmıştım ( bkz. http://gazetebilkent.com/2014/08/03/chpnin-evdeki-hesabi/ ). Maalesef her şey bu yönde ilerlemektedir.

fft81_mf2125495

Seçimin kazananlarından biri Selahattin Demirtaş oldu.

Seçimin sayısal kazananının yanı sıra kanımca en büyük kazananı Selahattin Demirtaş’tır. Adayın seçim sürecini birleştirici bir politika üzerine kurması, ideolojisinden vazgeçmeden seçmene bu ideolojiyi sevdirmesi, ana muhalefetten 12 yıldır göremediğimiz muhalif tavrı meydanlarda savunması ve her kesime uygun sempatik tutumları sonucu Demirtaş’ın oyu Kürt oylarının ötesine geçmiştir. Her ne kadar Öcalan ve PKK ile yakın ilişkileri geniş halk kitlelerine ulaşmasını engellese ve birleştirici tutumundaki samimiyetini sorgulatsa da adayın bu oy artışı hem genel olarak sol ideolojinin hem de Kürt siyasetinin Türkiye genelindeki kabulünü bir nebze olsun artırmıştır. Temennim Demirtaş’ın birleştirici tutumunu sürdürmesi ve aldığı desteğin “başkanlık” projesinde bir pazarlık unsuru olarak kullanılmasına izin vermemesidir. Türkiye öyle ya da böyle güçlü bir muhalif kazanmıştır.

Seçimin sayısal kazananına gelince;

Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’nin oyunu anketlerle halka servis edildiği kadar artıramaması aslında üzerine düşünülmesi gereken bir durum olsa da aldığı oy oranını koruması bile bir başarıdır. Sayısal kazanan ifadesini kullanmamın sebebi ise şu: Propaganda süreci boyunca Erdoğan’ın kullandığı ayrıştırıcı üslup, ırkçı-mezhepçi söylem, tek yönlü bakış açısı, saldırgan tutum, artacağı sinyalleri verilen despotizm kazanmıştır. Hırsızlık ve yolsuzluk iddialarının araştırılmasının bile gerekli olmadığı halk tarafından onaylanmıştır. Biat kültürü kazanmıştır. Tahammülsüzlük kazanmıştır. “Tek Adam Yönetimi” kazanmıştır.

Çok acı ki demokratik bir hukuk devleti olmaya çalışan Türkiye kaybetmiştir.

Seçim sonrası süreçte ise ilk olarak CHP ve MHP yönetim kadroları tamamen değişmelidir. Başarısızlığın siyasal sorumluluğunu üstlenmesi gereken genel başkanlar derhal istifa etmeli ve başarısızlığa hapsedilen muhalefetin yeni bir nefes alması sağlanmalıdır.

Bu arada Cumhurbaşkanı’nın anayasal yetkileri muhalefet tarafından iyi irdelenmeli ve muhtemel anayasa ihlâllerine karşı hazırlıklı olunmalıdır.

Türkiye için yakın bir felâket unsuru olan “başkanlık” sisteminin tartışılmaya başlanmasıyla birlikte bu hayaline ulaşmak için Kürt oylarına muhtaç olan Erdoğan’ın “çözüm süreci” adı altında atacağı tehlikeli hamleler muhalefet tarafından iyi analiz edilmelidir.

Tabii tüm bunlar için önce şu yılların “Kaybedenler Kulübü”nü elden geçirmek şarttır.cati-coktu

 

Leave a Reply