Bu Ay Hangi Kitapları Okudum?
Ağustos sonları-Eylül başları gibi zamanlar benim için kitaplara dalma zamanıdır. Yaz artık bitiyor gibidir hatta bitmiştir ama koşuşturmaca da tam başlamamıştır, elinize bir kitap, yanınıza da bir kahve almanın tam da zamanıdır. Ben de bu dönemde okuduğum ve hepsini ayrı nedenlerle sevdiğim dört kitaptan biraz bahsetmek istedim, siz de tanışın, merak ederseniz henüz hayatın -ve okulun- telaşına yeni baştan dalmadığımız bu güzel günlerde okuyun diye.
Ahmet Hamdi Tanpınar – Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Bu kitabı bitirdiğinizde kendinizi gerçekten tuhaf hissediyorsunuz.. Dili çok ağır, anlamını bilmediğim birçok eski Türkçe kelime var; bu nedenle diğerleri kadar hızlı okunmuyor ama okurken garip bir zevk alıyorsunuz daima. Baş karakterin kendisi ve çevresi ile yaşadıkları aracılığıyla toplumsal ve sosyal değerleri, değişimleri, “medeniyet”i, insan ilişkilerini, zamanı anlatan bu kitap gerçekten çok yaratıcı bir içeriğe sahip, karakter kendini bir dram içinde hissetse de aslında kara mizah yönünü de barındıran, zeka dolu ayrıntıları ile okuduktan çok sonra bile aklınızda kalacak olan, Tanpınar’ın yaptığı tespitlerin ne kadar da doğru olduğunu ve anlatım gücünün yüksekliğini göreceğiniz bir kitap… Mutlaka okumalısınız.
Virginia Woolf – Bir Yazarın Güncesi
Virginia Woolf’u daha önce okumadım ancak bu sıralar ona olan merakım arttı. Bahsettiğim kitabı ara ara kitapçılarda görüyordum, dikkatimi çekiyordu ancak geçen haftalara kadar almamıştım. Yazar olmak isteyen birinin kesinlikle okuması gereken bir kitap, keza Woolf hayranı iseniz de okumalısınız. Günce türü benim sevdiğim bir türdür, zamanında defterlerce günce tuttuğum da olmuştur. Yazar bu kitapta kendi yazdıklarından, yazma süreci ve tekniklerinden, kendisine yapılan eleştirilerden, okuduklarından, beğendiği ya da beğenmediği yazar ya da yapıtlardan bahsediyor. Bunu bazen neşeli, bazen gergin, bazen de heyecanlı bir üslupla, yani gayet doğal bir tarz kullanarak yapıyor. Beni rahatsız eden nokta bahsettiği yüzlerce yazardan yarısından çoğunu okumamış olmam, ne yazık ki özellikle İngiliz Edebiyatı’na pek hakim değilim. Onun dışında hem genel kültürü geliştiren, hem insanı okurken yormayan hem de yazmak, okumak ve eleştirmek üzerine bir şeyler öğreten bir kitap…
Sir Arthur Conan Doyle- Sherlock Holmes: Dörtlerin Yemini
Görmüşsünüzdür, son aylarda Sherlock Holmes öyküleri cep kitaplarında toplandı ve çok kişi tarafından okunuyor. Benim de yazıma eşlik eden birçok Sherlock Holmes öyküsü oldu ancak son zamanlarda kısa bir roman olan Dörtlerin Yemini’ni okudum. Hikaye her zamanki gibi ilginç, çözülmesi zor bir cinayet ve miras ile karşı karşıyayız. İpucular da o kadar fazla değil. Her zamanki Sherlock Holmes esprilerini, olağanüstü akıl yürütmelerini kısacası alışıldık ve sevilen Sherlock’u bu kitapta da bulabilirsiniz. Kısa olduğundan tadı damağınızda kalacak ama başka bir Holmes kitabıyla devam edebilirsiniz!
Muazzam Bey’in Değersiz Hayatı – Onur Gökşen
Son olarak, birkaç gün önce bitirdiğim kitaptan bahsedeyim. Bu kitabı sevdiğim ve fikirlerine değer verdiğim bir insandan duydum, ona güvendiğimden konusunu dahi okumadan satın aldım. Aziz Kedi, Feyyaz Yiğit gibi hem kendilerini hem de yazdıklarını takip ettiğim kişilerin oluşturduğu Üç Günlük Dünya Edebiyatı serisinden çıktığını görünce zaten yaratıcı, trajikomik ve değişik bir konu ile karşılaşacağımı anlamıştım. Kitap Muazzam adındaki karakterin beklenmedik gelişmelerle dolu hayatını anlatıyor. Çok akıcı bir kitap, çok kısa bir sürede bitiyor. Cinayetler burada da var, hem insanlarla hem kendisiyle sorunları olan bir karakterle birlikteyiz. Yer yer küfürler de kullanılıyor, rahatsız olacaksanız okumayabilirsiniz, uyarmak istedim. Başarılı, eğlenceli okunmaya değer bir kitap olduğunu düşünüyorum. Sonunda şaşıracaksınız.
Bunlar ya da başkaları, kitap okumayı seven herkese bol keşifli ve keyifli okuma zamanları diliyorum.
Aygen Ecevit
Huzur ya da Mahur Beste’ye göre dili çok daha hafif aslında… Bence başlangıç kitabı olabilir o nedenle.