Birinci Dünya Savaşının yüzüncü yılı tüm dünyada çeşitli etkinliklerle anıldı. İngiltere’de 5 Ağustos günü, ölen her bir İngiliz ve koloni askerini temsil eden 888,246 gelincik Londra kulesinin bahçesine döküldü. Saraybosna’da, Gavrilo Princip‘in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Franz Ferdinand ve eşi Sophie‘i vurduğu yerde anma törenleri düzenlendi.
Başka ülkelerde de çok sayıda etkinlik yapılmasına rağmen Türkiye’de Birinci Dünya Savaşı’nı anmak için, her yıl düzenlenen Çanakkale anma etkinlikleri dışında, özel bir etkinlik planlanmadı. Bu durum bana Türkiye’nin bu savaşı halâ kabullenip benimsemediğini düşündürüyor ve aklıma Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğunun çarpıştığı Avrupa cephelerini getiriyor.
Osmanlı İmparatorluğu 29 Eylül 1914 gününde, Rusya’nın Karadeniz donanma üssü Sivastapol’u bombalayarak Birinci Dünya Savaşı’na girdi. Savaş sırasında hem İttifak hem İhtilaf devletleri birbirlerine yardım etmek için dünyanın dört bir yanına askerler gönderdiler, Osmanlı’da bu modadan nasibini aldı ve Avrupa’daki cephelere toplamda 130.000 dolayında asker gönderdi. Makedonya, Romanya ve Galiçya cephelerinde çarpışan bu askerlerden 30.000 kadarı geri dönemedi.
Avrupa cephelerine Osmanlı askerlerinin gitmesi Gelibolu sonrasına rastlar. Gelibolu’dan müttefikler çekilince, orada bulunan Osmanlı orduları boşa çıkmış ve başka cephelere sevk edilebilir duruma gelmişlerdi. 1916 yılının Temmuz ayında Doğu Galiçya’ya gönderilen mehmetçik, burada Brest-Litovsk Antlaşmasına kadar kalmış, sonra vatana geri dönmüştür. Burada görev yapan 15.Kolordu İmparatorluğun en iyi teçhizatlandırılmış birliğiydi. Diğer cephelerdeki Osmanlı askerlerinin aksine demir miğferleri bile vardı. Galiçya’da çok faydalı olamayan 15.Kolordu, komutanlarının Avrupa siper savaşı deneyimi eksikliği yüzünden 30.000 askerinden 8.000’ini kaybetti. 15. Kolordu Galiçya’da çarpışırken, 6. Kolordu da 1 Eylül’de Almanya ve müttefiklerine savaş ilân eden Romanya’ya karşı Bulgaristan’a gönderildi. Romanya harekâtına katılan 6. Kolordu, ülkenin ve Bükreş’in işgalinde önemli rol oynadı ve 1918’e kadar bölgede kaldı. Makedonya cephesiyse, Çanakkale’den çekilen müttefik ordularının Selanik’e çıkmasıyla açıldı. Bölgeye iki tümen gönderen Osmanlı, bunları 20. kolordu adı altında teşkilatlandırdı. Savaş boyunca burada bulunan kuvvetler genel olarak savunma savaşı yaptı ve seyrek çatışmalara katıldı.
Osmanlı’nın Avrupa’daki cephelere gönderdiği kuvvetlerin genel durumu, bu cephelerde çarpışan birliklerin Osmanlı imparatorluğunun en iyi teçhizatlandırılmış ve en seçkin birlikleriydi. Osmanlının başka cephelerde zorlandığı bu zamanlarda kendisini doğrudan ilgilendirmeyen cephelere müsrifçe asker göndermesi, çoğu tarihçi tarafından Enver Paşa‘nın asker olarak yeteneksizliğine bağlanır. Bu durumu Enver’in asker olarak yeteneksizliğine bağlamak, işin kolayına kaçmak olur. Sonuçta kendisi 32 yaşında Harbiye Nazırı olarak bu göreve gelmeyi başarmış en genç insan olmuştur, yani yeteneksiz olmadığı ortadadır.
[pullquote_left]O zaman neden Osmanlı en iyi birliklerini Avrupa’ya, çok alâkalı olmayan savaş alanlarına göndermişti?[/pullquote_left] Bu sorunun cevabı bir kaç nedenle açıklanabilir. İlk olarak Makedonya ve Romanya cepheleri coğrafi olarak İstanbul’a, imparatorluğun kalbine diğer cephelerden daha yakındı. Bu cephelerde meydana gelebilecek bir yenilgi, İmparatorluğu Filistin veya Kafkaslarda alınacak bir yenilgiden çok daha büyük bir tehlike içine atardı. İkinci olarak Enver iyi bir müttefik olmaya çalışıyor ve savaşın ganimetlerinin eşit bir şekilde paylaşılacağından emin oluyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu topraklarında binlerce Alman ve Avusturya-Macaristan imparatorluğu askeri savaştı. Osmanlı da başka cephelerde savaşın yükünü sırtlanarak iyi bir müttefik olduğunu ve savaştan sonra eşit bir müttefikmiş gibi davranılmayı güvence altına alıyordu. Son olarak ise, ki Enver’in hatası buradadır, Enver Paşanın boyuyla orantısız egosuydu. Romanya, Makedonya ve Galiçya cephelerine asker göndermek askeri açıdan bir temele yerleştirilebilse de, buralara eldeki en iyi birlikleri göndermek yerleştirilemez. Filistin’de veya Kafkaslarda daha çok işe yarayacak bu birlikler, savaşın sonuna kadar neredeyse kenarda beklemiş ve savaşın gidişatına kayda değer bir etki yapmamıştır. Buna rağmen buralara bu birliklerin gönderilme nedeni Şovenizm‘dir. Osmanlı’nın Avrupa’nın diğer devletlerinin gerisinde olduğunun ve askerlerinin kötü durumunun müttefiklerinin gözünün önüne serilmesini istemeyen Enver, İmparatorluğun en iyi durumdaki birliklerini Avrupa’ya gönderdi bir çeşit vitrin olarak. Enver Paşa’nın hatası buydu, egosunun mantığının önüne geçmesine izin vermişti. Bunun dışındaysa Avrupa’ya Osmanlı askeri gönderme kararı eleştirildiği gibi mantıksız ve az düşünülmüş bir karar değildi.
Birinci Dünya Savaşının üzerinden yüz yıl geçti ama bugün halâ Gavrilo Princip’in attığı mermilerle şekillenmeye başlayan dünyada yaşıyoruz. Umarım ki ileride Türkiye de bu savaşa gereken önemi vermeye başlar ve Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı, sanki dünyanın bir tarafından, herkesten uzakta, kendi başına savaşıyormuş gibi bakmayı bırakır.
KAYNAKÇA
Atlas Tarih, sayı: 30/2014
Edward J. Clarkson,Birinci Dünya Savaşında Osmanlı,Timaş Yayınları
Ian Westwell, 1.Dünya Savaşı, İş Bankası Kültür Yayınları