Bir olayın unutulması için ne kadar süre gerekir?

Tuna Kiremitçi, ‘Sonun Geldi Sevgilim’ adlı son romanında, medyanın ve insanların bir olayı unutması için 17 gün geçmesi gerektiğini anlatıyor, ya da 22.

Kurgu dünyasındaki bir hipotezin doğruluğunu kanıtlayamayız belki; ama her gün tekrar tekrar şahit olduğumuz üzere, toplumların fil hafızasına sahip olmadığını hepimiz biliyoruz.

Unutuyoruz, hem de öyle hızlı unutuyoruz ki, belki uzay-zaman boyutunun bile açıklayamayacağı dördüncü, beşinci boyut bir hız bu.

Hızla geçerken sahneden, bir iki an’ı yakalayabiliyoruz ara sıra. Fotoğraf olarak adlandırdığımız bu zaman dilimleri, birer hafıza güçlendirici oluyor yaşlımıza gencimize, yeri geliyor vicdan mekanızmamızın bitmiş aküsünü dolduruyor. Bu açıdan bakıldığında fotoğraflar, hala insan olduğumuzu hatırlattığı için çok özel değere sahipler aslında.

Bu özel değerleri bize ulaştıran, hünerli insanlar var bir de; fotoğrafçılar…

Her fotoğrafçının kendine has tekniği, odağı vardır ama bugün ‘insan’ üzerine eğilmiş bir fotoğrafçıdan bahsedeceğim. Steve McCurry, çoğunuz onu dünyanın en meşhur fotoğrafını çeken adam olarak tanıyorsunuz. O, Afgan Kızı’nın babası.

Steve McCurry ve Afgan Kızı

Üniversitede sinema eğitimi alırken fotoğrafçılığa olan ilgisini keşfeden, sonra da arkasına bir daha bakmadan bu arzusu üzerinde emin adımlarla ilerleyen McCurry, ilk olarak bir gazetede fotoğrafçı olarak başlıyor kariyerine; ama 1979’da Hindistan’a gidip bağımsız olarak çalışmaya başlamasıyla doğuyor, bugünkü tanıdığımız adam. Fotoğraflarında çoğunlukla insanlara odaklanmak istediği için, onu hep insanlığın en kızıştığı yerlerde birkaç kare yakalamak peşinde gördük. Bu yüzden İran-Irak Savaşı ve Körfez Savaşı ile birlikte, Beyrut, Kamboçya, Filipinler, Sri Lanka ve Afganistan’daki savaş alanlarında çalışmalarını sürdürmüş.

Afgan Çocuklar by Steve McCurry

Dijital platforma geçilmeden önce, filmlerle çalıştıkları zamanlar için şöyle bir sözü var:

‘’İyi fotoğraflar, güzel kadınlar kadar rastlantısaldır.’’

USA by Steve McCurry

Bir defasında kendisine, National Geographic’de yayınlanıp dünyanın en ünlü fotoğraflarından biri olan Afgan Kızı Şarbat Gula’yı çekerken, o an bu fotoğrafın bu derece yankı bulacağını düşünüp düşünmediğini sormuşlar. Şöyle yanıtlıyor bu sorunun cevabını:

Sakin bir ortam vardı, bekliyordu; ben de gidip fotoğrafı çektim gibi bir durum kesinlikle yaşanmadı. Tam bir karmaşa hakimdi. Toz, duman, gürültü ve her yerde kaos hakimdi ama işte karşımdaydı ve onu ilk gördüğüm anda muhteşem olduğunu düşündüm. Fotoğraf karesi ise büyük bir hengame içinde ortaya çıkacaktı, düşünecek vaktim bile yoktu. Deklanşöre bastım. Çok iyi bir fotoğraf olacağı hakkınd,a emin ol hiçbir fikrim yoktu. Zaten fotoğraf çekerken her zaman en iyi kareyi ararsınız fakat bazen her şey, gerçek kareden daha güzel olabileceği gibi tam tersi de olabilir. Afgan Kızı fotoğrafımda, böyle bir sonuca, yani 20.yy’ın özel fotoğraflarından biri sonucuna ulaşacağımı bilmemin deklanşöre bastığım anda hiçbir yolu yoktu.”

Zamanla bir şeylerin simgesi haline gelen fotoğraf, McCurry’nin en iyi çalışması değil aslında. Onu blogundan takip edecek olursanız, insan hayatlarının hangi önemli yapıtaşlarına dokunduğunu göreceksiniz. Buradan inceleyebilirsiniz:

http://stevemccurry.wordpress.com/

by Steve McCurry

İnsanın bazen kendisini, dışarıdan bakan bir gözmüş gibi incelemesi ve eleştirmesi gerekir. Özellikle de, hala insan olduğumuzu unutmamak için. Fotoğraflarıyla bunu başardığını düşündüğüm bu sanatçıyı takip etmenizi öneririm. Hayatı boyunca durmadan gezmiş, karşısındakine bu işi neden yaptığını hissettirebilmiş ve dünya insanlarına fotoğraflarında yer almaları için yeterince güven verebilmiş birisi. Aldığı ödüller vb. gibi şeylerdense bu hususların daha mühim olduğunu düşünüyorum ve kendisinin şu sözüyle de yavaştan sona geliyorum:

”Hayatı akarken çekiyorum, kesinlikle kurgu değil. Mükemmel olana, ancak sabır yoluyla ulaşıldığını doğu ülkelerinden öğrendim. Yeterince beklerseniz, insanlar fotoğraf makinanız olduğunu unutur ve gerçek benlikleri ortaya çıkar.”

Galata by Steve McCurry

Demli fotoğrafların sahibi, 2011 yılında Zaman Gazetesi’nin Türkiye’de Zaman adlı projesi kapsamında Türkiye’ye de gelmiş. Buradan o süreçteki gözlemlerini izleyebilir ve sanatçı hakkında biraz daha bilgiye ulaşabilirsiniz.

Leave a Reply