Geçtiğimiz ay hepinizin yakından tanıdığı Ercan Taner ile Türkiye’deki spor medyası üstüne bir sohbet gerçekleştirdik. Problemlerimiz, yapmamız gerekenler ve gelmemiz gereken noktaları konuştuk.
Spor medyasındaki ana problem ne?
Türkiye’deki en büyük problem yayın ihalesiyle başlıyor. Yayın ihalesini alan kurum haklı olarak görüntü vermiyor. Verseler bile görüntüler kanallara salı günü ulaşıyor. Bu Türkiye’deki spor programlarını direkt olarak etkiliyor. Başka şeyler konuşuluyor. Rota tamamen başka yöne gidiyor. Bu yüzden maçlarda gerginlik ve stres yükseliyor. Bunu seyredenler genç kuşak ve etkileniyorlar. Her televizyonda iyi ya da kötü, futbolun görüntüleriyle futbolun özünün tartışılması daha mantıklı olur kanaatini taşıyanlardanım.
Prensipler ve kurallar diye iki kelime vardır. Kurallar değişebilir ama prensipler asla değişmez. Prensipler değişmemelidir.
Kişisel tutum ve çıkarlar ne derece ön planda?
Kişisel fikirlerin ön planda tutulmaması lazım. İngilizler ve İtalyanlar yorumculuğa çok önem verirler. Yorumculara yatırım yaparlar. Çünkü onların sözleri çok önemlidir. Ağızlarından çıkacak üç kelime ile kitleleri yönlendirebilecek isimler bunlar. Ama bu isimler tamamen futbolun tekniği, taktiği, saha içindeki yayılımı, teknik direktörlerin –varsa- yaptıkları hataları net, tarafsız ve objektif olarak yansıtıyorlar. Fakat inanılmaz mali gelirleri var. Biz ülke olarak o konuma yavaş yavaş gelmeye başlıyoruz. O konularda çok az insan var Türkiye’de. Rıdvan Dilmen, Sergen Yalçın, Metin Tekin’i sayabiliriz. Yorum yaptıkları zaman gayet açık konuşuyorlar. Ama dediğim gibi Avrupa ülkeleri yorumculara, televizyonculara yatırım yapıyorlar. Bir de televizyonculuğun her kesmine yatırım yapmalısınız. Sunan kişiye, sesçiye, kameramana… Bu bir bütün çünkü. Biz merdivenleri ağır ağır çıkıyoruz.
Şiddet görüntülerinin yayınlanması ne derece doğru?
Bunu UEFA halletti. Maçı yönetecek yönetmene maç önü talimatıdır bu. Kesinlikle sahaya giren birisi, anormal şekilde yanan meşaleler, -eğer hakem oyunu durdurmuyorsa- gösterilmez. Durdurursa da sadece dumanı görürsünüz zaten. Bu bir ekran prensibidir. Bu, Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nde yapılmaktadır. Aynı prensip başka Avrupa ülkelerinde de uygulanmaktadır. La Liga, Premier Lig bunun örnekleri. Çünkü bu futbolu çirkinleştiriyor. Bu görüntüler ekrana gelmeyince orada yapılan gösterinin hiçbir anlamı kalmıyor. Olayı vermek haberciliktir. Siz onu kaydedersiniz, vahim sonuçlar doğurduysa maçtan bir saat sonra ekrana getirirsiniz. Juventus – Liverpool maçında Heysel faciasında (29 mayıs 1985) 39 kişi hayatını kaybetti. Maçtan önce orda öyle bir görüntü yok. Herkes tabloyu maç oynanırken öğrenmeye başladı. Maç anında hiç görüntü vermediler. Naaşlar kale arkasına konmuş bu görüntüler verilmedi. Görüntüler verilseydi durum daha da kötüleşecekti ve İngiltere ile İtalya düşman olacaktı. Umuyorum ülkemizde de bu noktaya en kısa zamanda geliriz.
Transferin şöyle bir gerçeği var: imza atana kadar her şey gerçek dışıdır.
Peki ya transfer dönemlerinde yapılan haberler?
Siz satmak için mutlaka transferle ilgili bir haber vermek durumundasınızdır. Sosyal medyanın aktif hale gelmesiyle bir bakıyorsunuz bir takım yazın 50 oyuncu transfer ediyor. Transferin şöyle bir gerçeği var: imza atana kadar her şey gerçek dışıdır. Medya taraftarı beklentiye sokuyor. Menajerler, bu tarz haberler oyuncunun olmayan değerini yükseltmeye başlıyor. Türkiye’de taraftarlar şunu bekliyorlar: 12 Milyon Euro verdiğim bir oyuncu 6 tane adamı geçecek, senede ortalaması 19 gol olacak. Oyuncular hemen bu sisteme alışıp bu yaratıcılığı yapamazlar. Şu anda Bayern Münih’n -eğer transfer yapacaksa- alacağı oyuncular bellidir, anlaşmalar yapılmıştır. Ya da teknik direktör alınacaksa Avrupa’nın bir çok takımında bu isim şu an bellidir. Bir sistemleri var. 40’larda 50’lerde hep böyle olmuştur. Bizde bu işler günlük yapılıyor. Kulüplerin yönetim tarzının değişmesi lazım. Gençlerbirliği yıllarca basından uzak durarak transferlerini yapmayı denedi. Son yıllarda fazla harcama yapmıyorlar. Bu konuda son derece ciddi çalışan bir Gençlerbirliği var. İlhan Cavcav’ın inanılmaz bir kadrosu var. Türkiye’ye ilk siyahi oyuncuları Gençlerbirliği getirmiştir. Sonra bu oyuncular büyük takımlara transfer oldular.