İsrail-Hamas Çatışması Nereye Evrilir? | Dr. Remzi Çetin ile Röportaj

Geçtiğimiz pazartesi (30 Ekim 2023), yaklaşık bir buçuk sene önce Zoom uygulaması üzerinden bir röportaj yaptığım Dr. Remzi Çetin ile yüz yüze tanışma fırsatını yakaladım ve Milliyetçi Düşünce Topluluğu olarak o gün Remzi Hoca’yı kampüsümüzde bir söyleşi etkinliği için ağırladık. Kendisiyle yaptığım ilk röportajda Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğini konuşmuştuk, bugün de 7 Ekim Saldırılarından sonraki dönemin nasıl şekillenebileceğini ve Filistin meselesinin tarihsel arka planını ele aldık. Yazılarımı takip eden sevgili okurlarım zaten Remzi Hoca’nın kim olduğunu biliyordur diye tahmin ediyorum. Dr. Remzi Çetin’in kim olduğunu ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin geçmişini öğrenmek için Remzi Hoca ile yaptığım ilk röportajı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Zaten bu yazı da bir nevi önceki yazımın devamı niteliğinde olacak. Remzi Hoca ile yaptığımız söyleşide önce ben kendi sorularımı sordum, ardından da etkinliğimize katılan arkadaşlarımız sorularını sordular. Bu yazı da benim sorduğum soruları ve bu soruların cevaplarını içeriyor. Keyifli okumalar!

30 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirdiğimiz söyleyişiden bir kare.

SORU: 7 Ekim’de Hamas İsrail’e saldırdı. Bu saldırının asıl nedeni nedir? Bazı uzmanlar İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecinin Hamas’ı ve İran’ı kışkırttığını ve saldırının temel sebebinin bu normalleşme sürecini engellemek olduğunu öne sürdüler. Sizce Hamas’ın gerçek niyeti nedir?

REMZİ ÇETİN: Öncelikle 7 Ekim’den öncesine dönelim. 7 Ekim öncesi Suudi Veliaht Prensi İsrail ile her gün görüştüklerini açıkladı. Hatta “Anlaşma an meselesi.” dedi. Bu inanılmaz bir durum çünkü peygamberin kabrinin bulunduğu bir ülke, “Yahudi Devleti” ile barış yapacaktı. Bu Ortadoğu’da çığır açacaktı. Ayrıca Türkiye-İsrail yakınlaşması da etkenlerden biridir. Sayın Erdoğan İsrail’e gidecekti, onun öncesinde Netenyahu Türkiye’ye gelecekti. Azerbaycan ile İsrail ilişkileri de çok iyi bir durumda. Bu durumlar İran’ı çok rahatsız etti. Ek olarak Netenyahu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile New-York’taki Türk Evi’nde görüşüp el sıkışması İran’da müthiş rahatsızlık yarattı. İran da sadece bir günde İsrail’i bölgede yalnızlaştırmayı başardı, cepheyi ikiye yardı. Artık hiçbirimiz bunu konuşmuyoruz. Suudi-İsrail normalleşmesini konuşmuyoruz. Netenyahu’nun Türkiye’ye gelmesini, Erdoğan’ın İsrail’e gitmesini konuşmuyoruz. Bitti artık. Farklı bir döneme girdik. Bu durumdan da en fazla çıkarı olan İran’dır. Netenyahu da bu durumdan biraz yararlandı, sonuçta yargı reformundan İsrailliler rahatsızdı ama şu an muhalefet bile Netenyahu’nun etrafında kümelendi. Şu an sorumamız gereken soru da bu çatışma Gazze’nin dışına çıkacak mı?

Netenyahu ve Erdoğan, New York’ta bulunan Türk Evi’nde bir araya geliyor, 20 Eylül 2023

SORU: Hamas’ı Batı ülkeleri terör örgütü olarak görüyor. Türkiye, Rusya ve Çin gibi ülkeler ise Hamas’ı terör örgütü olarak nitelendirmiyor. Hamas 7 Ekim’de direk İsrail’deki sivilleri hedef aldı. Bazılarını öldürdü çoğunu da kaçırdı. Hamas’ın bunu yapmadaki amacı neydi, neden direk sivillere saldırdı?

REMZİ ÇETİN: Tedhiş eylemi diyoruz buna. Bu eylem örgütlerin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmeyi amaçlar bu tarz eylemler. Ayrıca şöyle bir gerçek de var, bunun da bilinmesi gerekiyor. İsrail, Soğuk Savaş boyunca Filistin Kurtuluş Örgütü’nü de terör örgütü olarak görüyordu. Aynı İsrail, terör örgütü olarak gördüğü FKÖ ile 13 Eylül 1993’te Oslo Anlaşması imzaladı. FKÖ’yü Filistin’in tek meşru temsilcisi olarak tanıdı. Ama şu anki durum çok farklı. 1. İntifaka’nın sokaklarından doğmuş bir Hamas var karşımızda. Ölü sayısı da giderek artıyor. Sivillerin hedef alınması da tabi ki kabul edilemez. Bundan dolayı şu an Hamas’ın Filistin Davası’na da zarar verdiğini söyleyebiliriz. Avrupa’nın çoğu ülkesine göre Hamas, IŞID olarak görülüyor. Biz ne kadar terör örgütü olarak görmesek de bu adamlar sivilleri hedef alıyor ve öldürüyorlar. Bakınız, FKÖ bile bu kadar sert değildi. FKÖ ne yapardı, uçak kaçırırdı, askerleri hedef alırdı ama doğrudan sivilleri hedef almazdı. Hamas bu yüzden büyük bir zarar verdi, biz istediğimiz kadar terör örgütü olarak görmeyelim, Avrupa’nın çoğu Hamas’ı IŞID olarak görüyor.

SORU: Peki bir uzman olarak siz Hamas’ı bir terör örgütü olarak nitelendirir misiniz?

REMZİ ÇETİN: Bana göre sivilleri hedef alan her organizasyon bir terör örgütüdür. İsrail devleti de olsa ya da başka bir devlet de olsa, sivilleri kasten hedef alıyorsa evet bir terör örgütüdür. Bunun bir örgüt, devlet, siyasal yapılanma olup olmaması önemli değildir. Sivillerin hedef alınması kabul edilemez. Hastanenin bombalanması nedir Allah aşkına? Gerçi o hastaneyi de kimin bombaladığı belli olmadı, uluslararası komisyon da kurulmadı. Yazık günah yani 10-15 saniye içerisinde binlerce kişi can verdi. Biz terörden çok çekmiş bir ülkeyiz, o yüzden teröre müsamaha etmemeliyiz. Sivilleri hedef alan her kimse ister devlet olsun ister siyasal bir yapılanma olsun, birer terör örgütüdür. Sivilleri hedef alarak zaten insanlıktan çıkıyorsunuz. Temelimiz şu olmalı, insanlıktan çıkan her eylem barbarca bir eylemdir.

SORU: 7 Ekim saldırısından sonra İsrail, adım adım sert bir şekilde karşılık vermeye başladı. En sonunda sivilleri hedef alarak hastaneyi bombaladı. Hâlâ da bombalamaya devam ediyor. Batı ülkeleri ve İsrail bu karşılığı şöyle savunuyor: İsrail’in kendini savunmaya hakkı vardır. Fakat bu kendini savunma bahanesiyle kasıtlı bir şekilde sivilleri öldürme hakkını oluşturmaz. İsrail, 7 Ekim saldırılarından sonra sivilleri hedef almadan Hamas ile mücadele edemez miydi?

REMZİ ÇETİN: Güzel soru, işte bu İsrail’in beceriksizliğini gösteriyor. 1976’da Uganda’da Entebbe Operasyonu’nu yaptılar ve nokta atışıyla vatandaşlarını tereyağından kıl çeker gibi kurtardılar ama 360 kilometre alana sıkışmış olan Hamas ile mücadele edemiyorlar. Nokta atışı ile başarılı operasyonlar yapmak yerine fevri bir tavır sergiliyor çünkü İsrail’in güvenlik doktrini böyle. Her devleti kendi profiline göre değerlendirmemiz gerekiyor. İsrail’in bu fevri tavrına hiç şaşırmam çünkü geçmişi böyle bu devletin. İsrail bir Kanada ya da Hollanda değil. Benim vatandaşımın kılına zarar gelmesin, vatandaşıma hiçbir zarar gelmesin ama diğer insanlar önemli değil. Politikası böyle. Geçmişte de böyle oldu. Hamas geçmişte İsrail askerlerinden birini kaçırmıştı. O zaman Başbakan Erdoğan arabulucu oldu, kaçırılan İsrail askerinin ailesi Erdoğan’a mektup yazdı, kurtarabilir misiniz diye. O asker 2013’e kadar Hamas’ın elinde kaldı. Ne yaptı peki İsrail, darmadağın etti her yeri sadece bir askeri için. O askeri kurtarmak için takas yaptılar ve sadece bir İsrail askerine karşılık İsrail’de tutuklu bulunan 1300 Filistinli salıverildi. Şunu da belirteyim, bu adamlar kendi vatandaşlarının burnu kanadığında ortalığı yerle bir ederim düşüncesine sahipler. Bu mantıkla Lübnan’da 2006 yılında Birleşmiş Milletler ofisini bombaladılar. Yani İsrail için aktör önemli değil. Zamanında Amerika Birleşik Devletleri’nin de gemilerini bombalamışlardı, 1967 yılında. 34 Amerikan askerini öldürdüler, Akdeniz’de. Bildiğin İsrail jetleri, Amerika’ya ait olan USS Liberta gemisini bombaladılar. İsrail sonra tazminat ödedi, olayın üstü böyle kapatıldı. Yani İsrail böyle bir psikolojide, umurunda değil. Dünya bizi sevmiyormuş, bizden nefret ediyormuş, şu kadar sivil ölmüş, umursamıyorlar. Şimdi de savunmaları şu, 7 Ekim’den önce çatışmasızlık hali devam ediyordu, ateşkesi bozan biz değiliz, Hamas bozdu. O zaman sonuçlarına katlanacaklar mantığı var İsrail’de.

SORU: İsrail zamanında Birleşmiş Milletler ofisini bombaladı, Amerikan gemisini batırdı askerlerini öldürdü. Fakat mesela Türkiye, Kuzey Suriye’de ya da Kuzey Irak’ta kendi milli güvenliğini sağlamak için bir operasyon yaptığında bu operasyon öncesi hem müttefiklerini hem de bölge ülkelerini bilgilendiriyor. İsrail’in ne tür bir gücü var ki kimseyi bilgilendirmeden kendi kafasına göre hareket edebiliyor?

REMZİ ÇETİN: Aslında Avrupa ile eşgüdüm ve iletişim halinde. Mesela ben kara harekâtı başlatacağım, Hamas 200’ün üstünde vatandaşımı kaçırdı ve kendimi savunmak için bunu yapmalıyım şeklinde bilgilendiriyor. Avrupa ülkeleri ile araları zaten çok iyi durumda. 7 Ekim’den sonra birçok Avrupa lideri koşa koşa Kudüs’e gittiler, taziye dileklerini iletmek için. Türkiye perspektifinden bu ilişkileri anlamamız biraz zor, Avrupa perspektifinden bakmalıyız. İngiltere, Fransa, Hollanda ve diğer ülkelerin sürekli söylediği şey şu: İsrail’in kendini savunma hakkı var. Almanya bile hep mesafeli olmasına rağmen İsrail’e karşı, son olaydan sonra diğer Avrupa ülkeleri ile birlikte İsrail’in etrafında kümelendiler. Bunun nedeni de Hamas’ın savunulacak bir şey ortaya koyamamış olmasından dolayıdır. Dediğiniz gibi, Türkiye operasyon yaparken birçok ülkeyi bilgilendirirken İsrail ise kafasına buyruk hareket ediyor. Gündüz ayrı bombalıyor, gece ayrı bombalıyor. Gazze’yi sürekli abluka altında tutuyor. Bunu İsrail normalleştirmiş ve Avrupa’ya da kabul ettirmiş. Nasıl başardı peki bunu? Kamu diplomasisi sayesinde. Kamu diplomasisini İsrail, Avrupa ülkeleri üzerine mükemmel bir şekilde uyguluyor. Bunu medya üzerinden de yapıyor. Mesela hastane ilk bombalandığında BBC, CNN nasıl bir haber yayınladı? İsrail hastaneyi bombaladı şeklinde başlıklar attı. Ardından bu haber ajansları özür diledi, meğerse bu saldırıyı İsrail yapmamış diye. Yanlış haber yaptığımız için özür dileriz dediler. Ne zamandan beri uluslararası haber ajansları birer onay makamı haline geldi? Bu bombalamayı kimin yaptığını bulmak için neden uluslararası bir komisyon kurulmadı? Hem Hamas hem de İsrail bunu istemedi. Hastaneyi kim bombaladı diye soruyoruz, ama sorduğumuzla kalıyoruz. BBC, CNN de İsrail’den özür dileyince Batı kamuoyu da inanıyor bu açıklamaya. Bu ajansların dilediği özürden dolayı hastaneyi İsrail’in bombalamadığına inanıyorlar. İsrail de bunu kamu diplomasisi ile yapıyor. Daha önce nasıl olurdu peki? IŞID’in kafa kesme videolarını yayınladı bu ajanslar ve Batı kamuoyunda “Bunlar zaten barbarlar, Ortadoğulular, bunlardan her türlü terör eylemi beklenir.” Algısını yarattılar. “İsrail ise yüzü Batı’ya dönük bir medeniyet, İsrail iyi ama diğer ülkeler kötü.” diye düşünmeye başladı Batı kamuoyu.

Gazze şeridi’ne karadan giren i̇srail güçleri, Kuzeyden ve Batıdan Ilerlemeye çalışıyor. Anadolu Ajansı. (n.d.). https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazze-seridine-karadan-giren-israil-gucleri-kuzeyden-ve-batidan-ilerlemeye-calisiyor/3042384#

Gazze şeridi’ne karadan giren i̇srail güçleri, Kuzeyden ve Batıdan Ilerlemeye çalışıyor. Anadolu Ajansı. (n.d.). https://www.aa.com.tr/tr/dunya/gazze-seridine-karadan-giren-israil-gucleri-kuzeyden-ve-batidan-ilerlemeye-calisiyor/3042384#

SORU: Şimdi önceki soruda İsrail, Hamas’a vereceği karşılıkta başka bir yolu tercih edemez mi diye sormuştum. Siz de beceriksizliklerinden dolayı tercih etmediler demiştiniz. Peki bu beceriksizlik mi yoksa başka bir amaçları var mı? Mesela şu an Kuzey Gazze’de yaşayan insanları göçe zorladılar çünkü Kuzey Gazze’yi bombalayacağız dediler. Pek çok insan güneye göç etti ama İsrail, güneyi de bombalıyor. İsrail’in uzun vadede bir amacı var mı, Gazze’yi kuzeyden başlayarak ilhak mı etmeyi planlıyorlar?

REMZİ ÇETİN: İsrail zaten 2005’te çekildi Gazze’den. Kendi isteğiyle çekildi. Hem de Ariel Şaron döneminde ki kendisi de Netenyahu’yu aratacak bir adam. Lakaplarından biri de “Beyrut Kasabı” hatta. Şimdi İsrail 2005 yılında barışa karşılık toprak düşüncesiyle Gazze’den çekildi. 2006’da Hamas geldi. Şimdi İsrail de şunu demeye başladı, 2006’dan günümüze kadar Gazze’ye yapılan uluslararası yardım fonları tarafından toplanan paralar, Gazze’nin altyapısına, hastanelerine harcanmamış. Bu paralarla füzeler ve silahlar alınmamış. Sorunuzu cevaplayayım, eğer İsrail aklını peynir ekmek ile yediyse Gazze’yi şu an tümüyle yutsun. Zaten bir milyonu aşkın Gazzeli ile baş edemediği için 2005’te apar topar Gazze’yi terk etti. İsrail’in nüfusu şu an 9 milyon ve bu 9 milyonun iki milyonu da Filistinli Müslümanlardır. Yani İsrail’in içerisinde yaşayan 2 milyon tane Müslüman vardır. Gazzede 2,5 milyon, Batı Şeria’da ise 3,5 milyon Müslüman vardır. İsrail şimdi kendi içindeki Müslüman Filistinlilerle sıkıntılı, bir de Gazze’yi dediğiniz gibi tümüyle aldığını düşünün, imkânsız bu kadar büyük bir nüfusu kontrol etmesi. Şimdi 7 Ekim’den öncesinde Kuzey Gazze Hamas’taydı. Şimdi ise Kuzey Gazze’deki milyonlarca masum sivil yerinden yurdundan edildi. Evet, abluka altında yaşıyorlardı, hayatları çok da iyi değildi ama kötünün iyisiydi en azından. Masum bir bebeğin yaşamını yitirmemesi, abluka altındaki Gazze’de yaşamasından daha değerlidir. Şimdi ise kaç tane bebek, kadın, çocuk öldü. Şimdi şunu da belirteyim, Batı Şeria’daki yönetim İsrail ile sıcak bir çatışmaya girmek yerine İsrail’i uluslararası hukuk yönünden sıkıştırmaya çalışıyor. Fakat bu da Müslümanlarca pasif bir mücadele yöntemi olarak görülüyor ama ne yapabilirler ki? Nasıl baş edebilir, en azından Batı Şeria elindeki toprakları tutuyor. Şimdi İsrail diyor ki ilerde bir tarihte Kuzey Gazze’den göç etmiş olan Gazzeliler yurtlarına geri dönebilecek. Ne zaman peki? Bunun bir garantisi var mı? Şu an Kuzey Gazze kaybedildi, parça parça gidiyor. Bu yeni bir strateji, İsrail 2005’teki çekilmeden akıllandı çünkü 2005’te Gazze’nin her yerine Yahudi yerleşimleri kurmaya çalışmıştı fakat başarılı olamadı. Şimdi ise parça parça ele geçiriyor.

SORU: Sıradaki soru, soru hazırlamada bana yardımcı olan bir arkadaşıma ait. İsrail er ya da geç kara harekâtına başlayacak gibi görünüyor. Havada ve denizde üstünlük İsrail’e ait olsa da İsrail, Gazze’ye girdiğinde tünel savaşlarında başarılı olabilir mi?

REMZİ ÇETİN: İsrail askerinin her ne kadar savaş deneyimi olsa da bu tünellerde gerilla asimetrik savaş taktiğini uygulayamaz çünkü düzenli bir ordu. Aslında Hamas’ın şu an uyguladığı taktik geçmişte Yahudilerin İngilizlere uyguladığı taktiğe benzer bir taktik. İngilizler Filistin topraklarını Osmanlı’dan aldıktan sonra bölgedeki Yahudiler yer altında silahlı bir örgüt kurdu, ismi de Haganah İrgun adındaydı bu örgüt. İngiliz askerlerine karşı geliyordu. Tıpkı Hamas’ın şu an İsrail’e karşı gelmesi gibi. İngiliz askerleri başarılı oldu mu, olamadı. Günümüzde İsrail’in başarılı olması mümkün değil. Ancak şöyle bir husus da var, Biden olmasa Netenyahu çoktan kara harekâtını başlatmıştı. Netenyahu 2014’te de kara harekâtını yaptı Gazze’ye. Başarılı oldular mı, hayır. Apar topar geri çekildiler. Birçok İsrail askeri öldü. Direnişin bu noktası İsrail’e karşı kuvvetli ama uluslararası alanda destek görmeyen bir direnişin tam anlamıyla başarılı olması zordur.

FILE PHOTO: A Turkish flag flutters atop the Turkish embassy as an Israeli flag is seen nearby, in Tel Aviv, Israel June 26, 2016. REUTERS/Baz Ratner/File Photo

SORU: 7 Ekim Saldırılarından sonra Türkiye, hem İsrail’e hem de Hamas’a eşit derecede bir tutum sergiliyordu. İtidal çağrısı yapıyordu, arabulucu olmak istiyordu. Sonra İsrail sivillere karşı olan tutumunu sertleştirdikçe özellikle hastane bombalamasından sonra Türkiye’nin İsrail’e karşı olan tavrı da sertleşti. Ve şu an Türkiye-İsrail ilişkileri kopma noktasına gelmiş düzeyde. Bunun sonuçları ne olur, İsrail ile ilişkilerin tekrardan kopmasını nasıl değerlendiriyorsunuz, iki devletin ilişkileri tekrardan düzenlenebilir mi?

REMZİ ÇETİN: Çok zor artık, bitti. Bu bir çocuk oyuncağı değil. Mart 1949’da Türkiye, İsrail’i tanıdı. Madem ilişkiler hep böyle kopuyor o zaman bu tanıma kararını geri çekelim. Meydanlara çıkıp yaygara koparmaya gerek yok ki. Niye İsrail için bu kadar zahmete katlanıyoruz? İsrail senin için bir terör devleti mi, evet. İsrail bebek katili mi, evet. O zaman Mart 1949’da alınan tanıma kararını geri çek o zaman. İran da aynısını yaptı 1979’da. Küba da aynısını yaptı. Yapabilirsin, sen egemen bağımsız bir devletsin. İsrail için bu kadar katlanmana gerek yok. Coca Cola’ları al dök, Ariel deterjanları, sneackersları al çöpe at. Ne oluyor, yine İsrail para kazanıyor. Yani böyle bir tepki vereceğine İsrail diye bir devleti tanımıyorum de. Eğer Türkiye bunu yaparsa Türkiye’nin ardından bu tür kararları alabilecek pek çok ülke olabilir. Birleşmiş Milletlerde İsrail zaten yalnız bir ülke. Bundan sonra ben ilişkilerin düzeleceğine inanmıyorum. Bunu çarşamba günü Şalom’a da yazdım. Artık ilişkiler bitti. Duygusal tepkiler verebiliriz ama şunu da unutmamak lazım, İsrail ile 9 milyar doları aşkın ticaret hacmimiz var. Tekrarlıyorum, 9 milyar dolar. Bu rakam askeri üssümüzün olduğu Katar ile yok. Suudi Arabistan ile bile yok. Ek olarak Azerbaycan tarafı var bu olayın. Azerbaycan’ın petrolü Türkiye üzerinden İsrail’e gidiyor. Neden bunu düşünemiyoruz biz? Sokaktaki adama bunu nasıl anlatacağız? Niye biz bu kadar İsrail için zahmete katlanıyoruz? Azerbaycan petrolünü kes, İsrail’in %65’lik petrolünü elinden al. Şunu da söyleyeyim, İsrail ve Azerbaycan’ın çok yakın iktisadi ilişkileri var. Daha bugün, Azerbaycan petrol şirketi olan SOCAR, İsrail’den yüzlerce ihale aldı. Para işin içine girdiğinde işler değişiyor. Biz buna uluslararası ilişkilerde davranışsalcılıkla açıklıyoruz. İskandinav ekolüdür ve davranışsalcılara göre siyasetçilerin sahnede söylediklerine değil istatistiklere bakılmalıdır. İki ülke arasındaki ticaret hacmi gibi. O yüzden Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler maslahatgüzar seviyesine iner, eğer kara harekâtı başlarsa. Bu ilişkilerin böyle olması alışık olmadığımız bir durum değil, Türkiye Mart 1949’da İsrail’i tanıdı. Ama ilk büyükelçimizi 1992’de atadık. Çünkü ilişkileri hep maslahatgüzar seviyesinde tuttuk. 1956’da Süveyş Kanal Harekâtı oldu, büyükelçi atamadık. 1967’de savaş oldu, atamadık. 1973’te yine savaş oldu, atamadık. 1980’de İsrail, Kudüs’ü ebedi ve bölünmez başkenti ilan etti, atamadık. İlk büyükelçimizi 1992’de atadık. Geçmişte de sürekli geri çektik büyükelçimizi. Bu olmadık bir şey değil ama ilişkiler artık sürdürülebilir bir durumda değil. Çocuk oyuncağı değil bu. Çek maslahatgüzar seviyesine, bu kadar zahmete katlanmaya gerek yok. Madem İsrail lanet olası bir devlet, somut bir adım at. Sonra ne olur, eğer İsrail Türkiye’nin istediği tezlere gelirse ve sorunlar çözülürse tekrardan tanınır. Egemen bir devletiz dış politikada. Kendimi de yanlış ifade etmek istemem ama bu durum son derece komik geliyor bana. Mitinglerde satın aldıkları kolaları almışlar, dökmüşler. Bunu yapacağına İsrail’e giden petrolü kes. Azerbaycan kardeş ülkemiz değil mi? Yeri geldiğinde tek millet iki devlet demiyor muyuz, diyoruz. Rica et İlham Aliyev’den, kes İsrail’in %65’lik petrolünü. Tanımayı da geri çek, o zaman ne olacak? İsrail bizim ciddi olduğumuzu anlayacak.

Israeli attacks Force Beit Hanoun Hospital in Gaza Strip to suspend services. Anadolu Ajansı. (n.d.-b). https://www.aa.com.tr/en/middle-east/israeli-attacks-force-beit-hanoun-hospital-in-gaza-strip-to-suspend-services/3012969

SORU: Türkiye diyelim ki İsrail’i tanımaktan vazgeçti, bunun Türkiye için ekonomik ve politik sonuçları ne olur ve bu karar Filistin Meselesinin çözümüne bir katkı sağlar mı? Çünkü Türkiye, Rusya, Çin, İslam ülkeleri kısaca Batı ve Amerika dışındaki her ülke İsrail’i tanımaktan vazgeçse bile sonuçta Batı ve Amerika yine İsrail’in arkasında durmaya devam edecek. Bu tanımama kararının bir etkisi olur mu?

REMZİ ÇETİN: Olmaz, o zaman da Türkiye’nin tutarlı politika izlemesi gerekiyor. İlk haftalardaki itidalli tutumunuzu koruyacaksınız. Ben şöyle bir öneriyi hiç duymadım, BM Genel Sekreteri arabulucu olsun, bir bağımsız araştırma komisyonu oluşturulsun ve hastaneyi kimin bombaladığı araştırılsın. İsrail mi bombaladı, lanet edelim ve peşini bırakmayalım. Hiç kimse bunu önermedi. Türkiye’nin uluslararası hukuku harekete geçirmesi gerekiyor. İsrail’in bombaladığı kesinleşirse Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde de İsrail’in yargılanmasının önü açılır çünkü Filistin bu mahkemenin üyesi. İsrail üye değil ama Filistin üye. Peki kim Filistin’i Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne üye yaptı, Hamas mı? Hayır, El-Fetih yani Mahmut Abbas yönetimindeki Batı Şeria yani Filistin’in meşru yönetimi. İsrail’in asla istemediği bir şey Filistin’in bu mahkemeye üye olması. Çünkü bu yolla hukuk yönünden kuşatılabilir. Sorunuzu cevaplayacak olursam, bu tanımama kararının Türkiye için iktisadi sonuçları ağır olabilir ve o yüzden bu kararı almıyor olabilir. Şöyle bir anımı anlatayım, İsrail’e gittiğimde sizin yaşlarınızda bir öğrenciydim. Bir gün kalktım yüzümü yıkayacağım, lavaboda “çanakçılar” yazısını gördüm. Markete gidiyorsun Türk markalarının sucuklarını görüyorsun. Bir sürü Türk ürünü satılıyor İsrail’de. Buna da uluslararası ilişkilerde “complex interdependance” yani karmaşık karşılıklı bağ deriz. Çok güzel bir soru sordunuz, Filistin Davası’na nasıl katkı sunacağız? Miting yaparak, sloganlar atarak bir katkı sunamazsınız. Filistin’de Batı Şeria’da herhangi bir sorun yok şu an. Oradaki Filistinli öğrenciler İsrail üniversitelerinde okuyorlar. 7 Ekim’den önce de on binlerce Gazzeli her gün İsrail’e çalışmak için gidip, para kazanıp akşam da evlerine geri dönüyorlardı. O insanlar da şimdi geçemiyor. Sonuçta İsrail’de çalışıyor bu insanlar. Soralım bakalım onlara, bu durumdan memnunlar mı diye. Biz sürekli Türkiye perspektifinden bakıyoruz. Bence bir gidin İsrail’e. İsrail sokaklarını gezin, orada yaşayan Filistinlilerle tanışın. Bir de onları dinleyin.

SORU: Amerika Birleşik Devletleri’nin bu çatışmadaki rolü hakkında iki farklı görüş var. Görüşlerden biri Amerika’nın İsrail’in yapmayı planladığı kare harekâtını engellediğini ve bölgeye gönderdiği en büyük uçak gemisi ile bu savaşın büyümesine engel olduğunu savunuyor. Hatta Biden her ne kadar İsrail’e gidip uçaktan indikten sonra Netenyahu’ya sarılmış olsa da kameralar önünde, kapalı kapılar ardında kara harekâtı ve hastane bombalanması konularında Netenyahu’yu uyardığını savunuyor. Bir diğer düşünce ise ABD’nin İsrail’in yaptığı her şeye göz yumduğunu ve İsrail ne yaparsa yapsın İsrail’in arkasında durduğunu savunuyor. Çünkü her ne kadar hastane bombalamasının İsrail tarafından yapılmış olması bariz olsa da Biden, başka bir grubun hastaneyi bombaladığını söyledi. ABD’nin bu çatışmadaki rolü nedir, arabulucu olabilir mi?

REMZİ ÇETİN: Zaten ABD’nin yıllardır arabulucu olduğu çatışmaların hiçbirisi barış ile sonuçlanmadı.

SORU: O zaman ABD, kaosun devam etmesini istiyor diyebilir miyiz?

REMZİ ÇETİN: Evet, hiç barış ile sonuçlanan bir arabuluculuk olmadı ki. Bakınız Filistinliler ve İsrailliler 2001 Taba Müzakerelerinde ilk defa baş başa kaldılar, arada ABD olmadan. Noam Chomsky bu durumu “Filistin Üzerine Konuşmalar” adlı kitabında çok güzel anlatır bu durumu. Bu müzakerelerde de neredeyse tüm sorunlarını çözme noktasına geliyorlar. Amerika arada olmadan bunu yapıyorlar üstelik. Ama maalesef İsrail’deki aşırıcılar da devreye girince görüşmeler suya düşüyor. Noam Chomsky de tam bunu söylüyor, iki taraf da tarihlerinde ilk defa bu kadar birbirlerine yakın oldular ve anlaşmaya en yakın oldukları dönemde maalesef ABD müdahalesi yüzünden müzakereler sonlandırıldı. O yüzden ABD’nin aradan çekilmesi gerekiyor.

Öncelikle etkinlik ve röportaj davetimize icabet eden ve sorularımızı cevaplayan Remzi Çetin’e, bu etkinliğin yapılmasına yardımcı olan Milliyetçi Düşünce Topluluğu’na ve etkinliğimize katılan tüm arkadaşlara çok teşekkür ediyorum. İlerleyen günlerde görüşmek üzere!

Leave a Reply