Yaz ayları gelince yüksek öğrenim kurumlarında öğrenim görenler başta olmak üzere kiralık ev değiştirmede ve kiralık eve taşınmak isteyenlerin kiralık ev taleplerinde patlama gerçekleşir. Bu klasik ve alışıldık senaryoyu “hem temiz hem ucuz” bir eve kiraya çıkmak isteyenlerin harıl harıl emlakçılar aracılığıyla ev araması takip eder. Genelde bu senaryoda istenen evin yasalara uymadan ve vergi ödemekten kaçarak yapılması mümkün olmamakla beraber, Türkiye’de asıl gizli pazarı oluşturan, vergilendirmeye dahil edilemeyen o kiraya verme uygulaması.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun “2006-2013 Arası Eşdeğer Hane Halkı, Kullanılabilir Medyan Gelir Grupları ve Konut ve Çevre Problemlerine Göre Kurumsal Olmayan Nüfusun Dağılımı” isimli veri tablosu incelendiğinde toplumun gelir gruplarına göre üçe ayrıldığı göze çarpar; medyan gelirin %60’ının altında olanlar, medyan gelirin %60 ile %120’si arasında olanlar ve medyan gelirin %120’sinden daha fazla olanlar. Her üç gelir grubunu da incelediğimizde konutta mülkiyeti ev sahibi konumunda olanların ortalama %60, konutta mülkiyet grubunun kiracı konumunda olanların %23 olduğu görülüyor. Bu kadar aşikar olanı tefsire hacet yok; Türkiye’de nüfusun % 23’ü kirada oturuyor.
Cebi Yakmaktan da Öte…
Peki bu kirada oturan %23’ün ödedikleri kira bedeli, gelirlerinin kaçta kaçını oluşturuyor? TÜİK’in 2012 yılı Hane Halkı Bütçe Anketi verilerine göre hane halklarının tüketim harcamaları içinde en yüksek payı %25,8 oranıyla konut ve kira harcamaları alıyor. Söz konusu anket verileri 4 Mart tarihinde yayınlanmıştı, 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren yeni borçlar kanunun 344. Maddesine göre artık mülk sahipleri yıllık zammı bir önceki kira yılında Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi’ndeki (Yİ-ÜFE) artış oranını geçmeyecek şekilde belirlemek zorundalar. Ne var ki vergi Uzmanı Prof. Dr. Şükrü Kızılot’un da belirttiği üzere hangisinin kullanılacağının kanunda tam olarak belirtilmediği iki ayrı Yİ-ÜFE var; biri 12 aylık ortalamalara göre değişimi diğeri önceki yılın aynı ayına göre değişim. İlki 2014 Ocak ayında %5,22 iken ikincisi 10,72’ydi. Dolayısıyla kiracının yanında görünen yasa bile ikincisi baz alındığında kiracıları zor durumda bırakabiliyor.
Türkiye’deki Gizli Pazar ve Öğrencilerin Temel Sorunları
Türkiye’de “kira zengini olmak” diye bir deyim var, boşa değil. Yeni Borçlar Kanunu ile kiracının aleyhine bir kira artışı görece engellense de kiracı sözleşmesi biter bitmez kiraya veren şahıs bir sonraki taşınacak olanlar için astronomik rakamlar belirleyebiliyor. Bir evde oturan beş üniversite öğrencisi olduğunu var sayalım, keskin bir planlama olmadığı sürece bu öğrencilerin hepsinin üniversitede aynı sınıf düzeyinde okuması beklenemez. Bunu derken neyi kast ediyorum, yani kira sözleşmesini üzerine yapan kişi mezun olurken evde gelecek senelerde oturmayı planlayan kişiler kalmış olabilir. Ne var ki kontrat öznesi haneyi terk ettiğinde, kiraya veren şahsa haneyi yepyeni kiracılara veriyormuşcasına fiyatı arttırma hakkı doğuyor. Öğrencilerin öğrenim gördükleri eğitim kurumuna yakın olan mahallede yoğun rekabet ortamı sağlayacak kadar kiralık ev yoksa öğrencilerin barınma ihtiyaçlarını ucuz bir şekilde karşılamaları için yurt haricinde bir alternatif kalmamış oluyor.
Nitekim öğrenciler için ev bulmak zaten oldukça zor bir mesele. Haklı gerekçelerle, ev sahiplerinin çeşitli korkuları ve takiben gelişen önlemleri oluyor. Klasik “dudak uçuklatan fiyat” tabirini gerçeğe dönüştürecek kadar yüksek depozito talep edilmesi en başta gelen sorunlardan. Öte yandan öğrencilerle uğraşmamak adına araya emlakçı konması ve emlakçının talep ettiği hizmet bedelleri sorun doğuran bir ayrı çözüm. Öğrenciler aracısız kiralık ev tutmaya yöneldiklerinde ise bir başka hikaye başlıyor. İçi harabeye dönmüş evler mi dersiniz, öğrenciye lütufta bulunmuşcasına davranan ev sahipleri mi dersiniz her türlü rezilliği bulmak mümkün.
Yüksek öğretim kurumlarına yakın bölgelerde öğrencilerin doğurduğu kiralık ev talepleri tüm tarafları memnun kılacak şekilde nasıl karşılanır bilemem. Ne var ki öğrencilerin pek çok başka alanlarda “alıp vererek ekonomiye can vermeleri” mümkünken bütçelerde bomba misali patlayan kiralar sebebiyle döngünün en fazla emlakçı, kiraya veren ve kiracı arasında kalması geniş perspektiften bakıldığında ekonomiye pek de katkı sağlıyor gibi görünmüyor.
Kaynakça
http://www.resmigazete.gov.tr/