İlk defa kendimden bir parça yazacağım bu gazeteye. Ne kadar doğru bunu yapmam ne kadar yanlış bilmiyorum. Bazen kabullenmemek, inanmamak için elinizden geleni yaparsınız ama bir yandan da kabullenip huzura ermeyi istersiniz. Bu da benim kabullenişim. Buraya, gazeteye, yazı yazmak. Mitch Albom’un yazdığı, Öğretmenim Mori’yle Salı Buluşmaları adlı kitaptan bahsetmek istiyorum. Çünkü hepimizin birer Mori’si olacak. Ne yazık ki olacak.
Mori, ailesini kendi ölümüne hazırlayan bir ölüm sosyoloğu, ALS’ye yakalandıktan sonra yaşamak için çok az ama vedalaşmak için çok zamanı olduğunu öğreniyor ve duygularını tüm gerçekliğiyle yaşıyor. Mori’nin dünyanın en güçlü adamı olduğunu söylemiyorum ama Mori gerçekten yaşamayı da ölmeyi de bilen bir adam. Mori kendi ölümüne üzülüp ağlıyor, hüzünden kaçmıyor, sevinçten de. Bu duyguları daha kaç gün hissedebilecek ki zaten. Bacağın varken koş gibi, hissedebilirken hisset.
Ölüm herkesin başına geleceğini bildiği ve bazen deli gibi korktuğu bazen deli gibi istediği bilinmezlik ülkesidir. Öleceğimiz günü bildiğimizde hayatın ne kadar korkunç geçeceğini düşünün, Mori kendi ölümüne adım adım giderken bizi kendi cenazesi için hazırlıyor. Mitch ise biziz; para, başarı hırsıyla yanıp tutuşan ‘modern insan’ . Hiçbir şeye ayıracak vakti olmayan Mori’nin vefasız öğrencisiyiz hepimiz, Mitch gibi. Mitch, her şeyini borçlu olduğu öğretmeniyle son tezini hazırlamak için onun yanına gider ve onlar ‘Salı İnsanları’dır. Her salı buluşurlar ve Mori hayatı ıskalamakta olan öğrencesine son dersini vermektedir. Mori giderek zayıflar, küçülür. Birine ihtiyaç duymaya başladığın an ölmüş olduğunu söyler Mori ve aslında uzun bir süre Mori gömülmemiş bir ölü olarak yaşar. Tuvalete gidemeyecek kadar hastalanır ve özgürlüğüyle beraber aslında alınan hayatıdır. Mori tüm dertlerine ve ağrılarına rağmen insanları dinlemeyi ve onların sorunlarına çözüm bulmayı ister. Öksürük nöbetlerine rağmen Mori herkese akıl verir ve karşılığında sadece sevgi dolu bir dokunuş, sarılış ister. İnsan zayıfladıkça birilerinin ona sarılmasına daha çok ihtiyaç duyuyor olmalı. Bizim için bayağılaşan dokunuşlar Mori için birer ışık olur. Ölüm kabullenmesi en zor deneyimdir. Bencilliğin en komik hali. O gidince ben ne yapacağımlarla çıkar bencillik. Onun verdiği sevgiyi özlemek ya da o sevgiye ihtiyaç duymaktır. Çok yakın zamanda, anneannemi kaybettiğim ve bu durumu kabullenmemekte ısrarcı olduğum için doktorum tarafından verildi bana bu kitap. İşe de yaradı sanırım. Yaramasa şu an bu yazıyı yazıyor olmazdım. Anneannem, benim hem annem hem çocuğumdu. Onunla beraber yaşadığım yıllar kendimi en güvende ve huzurlu hissettiğim yıllardı. Kasları kolunu kaldıramayak kadar zayıfladığında bile uyurken elimi tutan ve o haliyle beni koruduğuna inandıran en masum kadındı. Neşeli sesi ve ben Ankara’ya giderken ağlamamak için çatallanan sesi hepsi hala kulaklarım da. O da benim Mori’m ama ben onunla sadece salıları değil her gün her gece konuşup, onun elini tutacağım. Mori’niz olsun istemezdim ama olacak… Koşun sarılın ve buna alışmaya şimdiden başlayın. Unutmayın Mitch’in dediği gibi ölüm bir hayata son verir, bir ilişkiye değil.