Aç aç aç aç; müziğin sesini aç, kısma sakın! Tam da dedikleri gibi, hava gibi, ekmek gibi, nefes gibi… Eve geldin, günün yorgunluğundan ve stresinden uzaklaşma vakti şimdi… Aç müziğin sesini… Bu sabah uyandığında rengini hiç tutmadın havanın, evren yine yanlış anlamış mesajlarını yapacak çok bir şey yok, aç müziğin sesini aç, tak kulaklığını. Başka türlü nasıl üstesinden gelinir ki o günün? Tam da böyle bir günümde oldu Amy’le tanışmam. O kışkırtıcı tınısı, belalı şarkı sözleri ve tabiî ki sıra dışı yaşam tarzıyla benden olmuştu bile… Garipti o. Burada ne işimiz var der gibi bakıyordu. Her zaman hangi sanat dalından olursa olsun çoğu sanatçı için söylerim: onlar bambaşka kafalardalar, onlar uzaydan, dünyaya misafirliğe gelen. Ama Amy’nin misafirliği beklediğimizden çok kısa sürdü dünyada. Daha tatlıya geçemeden, yemeğin tadını damağımızda bırakır gibiydi gidişi… Henüz 27’sindeydi ve bu çok zamansızdı. Madde bağımlılığı ve ruh sağlığı gibi problemlerle sık sık gündeme gelirdi zaten ve birçok insan onu acımasıza eleştirirdi. Ölümünden sonra da böylesine farklı, böylesine başarılı bir sese ve bize müziği bambaşka bir lezzetle sunan Amy’e aynı tarzda eleştiriler yağmur gibi yağdı. Su testisi su yolunda kırılır misali! Her insanın bambaşka hayatlara sahip olduğunu, ne tür zorluklarla baş ettiklerini tahmin bile edemeyeceğimizi unutarak… Ama bunun yanında arkasında pek çok sayıda kırık kalp bıraktı… Şimdi onların tek tesellisi ölmeden önce kayıtlarını neredeyse bitirmiş üzere olduğu son albümüne kulak vermek. 12 şarkıdan oluşan Lioness: Hidden Treasures adlı yeni albümünde, eski şarkılarının yeni versiyonlarının yanında daha önce yayınlanmamış şarkılarda yer alıyor. Şimdi yine, yeniden Amy Winehouse’a kulak verme zamanı. Aç müziğin sesini…