Tüm hayır dualarına can-ı gönülden ‘Amin!’ dediğim Bilge Kral Aliya İzetbegovic’in aziz hatırasına…
Ruhu şad, mekanı Cennet olsun!
Bosna Hersek, Avrupa’da Türk-İslam kültürünün yaşandığı son topraklardan birisidir. Müslüman, Sırp ve Hırvatlar’ın bir arada yaşayabildiği bir yerdi. Ünlü Yugoslav lider Tito’nun ölümüne kadar milliyetçilik akımı bu topraklarda çok etkisizdi. Çünkü Tito, gücü oluşturan faktörler arasındaki dengeyi başarılı bir şekilde korumuş bir liderdi. Ölümünden sonra (1980) üç etnik grup arasında ayrışmalar başlamıştır. 1990 yılında çok partili siyasi hayata geçen Yugoslavya’da, milliyetçi partilerin kurulmasıyla bu ayrışmalar resmen başlamış oldu. Yugoslavya’nın dağılması sürecinde ona bağlı olan 6 özerk cumhuriyet tek tek bağımsızlığını ilan ederken, Ekim 1991’de Bosna-Hersek Meclisi tarafından alınan bağımsızlık kararına Sırplar sert bir şekilde karşı çıktı. Çünkü Bosna, Sosyalist Yugoslavya’yı oluşturan diğer cumhuriyetlere nazaran etnik bakımdan daha az homojen bir yapıya sahipti. Sırplar ve Boşnaklar arasında yaşanan bu anlaşmazlık, Hırvatların da dahil olmasıyla daha sancılı bir hal aldı. 1992’de Bosna’da çıkan iç savaş bir hesaplaşma niteliğindeydi. Diğer özerk cumhuriyetlerin bir bir bağımsızlığını ilan edip dünyayla bütünleşmeye yönelik adımlar attığı 1990’ların ilk yarısı, Bosna’da Müslüman Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar arasında kanlı bir iç savaşla geçildi. Hem Sırplar hem de Hırvatlar, Boşnaklardan istediklerini alabilmek için onlara karşı ciddi bir kıyıma giriştiler. Bu savaş, toplumsal ve ekonomik açıdan büyük bir yıkıma yol açtı.
“En kötü barış bile savaştan daha iyidir.”
Uluslararası toplumun geç de olsa araya girmesiyle taraflar arasında 1995 yılında Dayton Anlaşması imzalandı. Uluslararası toplumun ( Birleşmiş Milletler, NATO vs.) barışın sağlanması noktasında ne kadar katkıda bulunduğu tartışılabilir. Fakat Sırp lider Milosevic ve Hırvat lider Tudjman’a nazaran, Bilge Kral Aliya İzetbegovic’in daha bir barış yanlısı olduğunu söylemek çok doğru olacaktır. Nitekim Aliya’nın “En kötü barış bile savaştan iyidir.” sözü, onun yaşanan sorunlar karşısında hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağını gözler önüne sermektedir. Her ne kadar akan kanı durdurduğu için başarılı olarak görülse de, Dayton Anlaşması kalıcı bir barış getirememiş olması ve güncel siyaseti hala ilgilendiren problemler karşısında çözüm yollarını kendi içinde tıkadığı için başarısız bir anlaşmadır.
Güncel Siyaseti Belirleyen Önemli MeselelerDayton Anlaşması, savaşan halkların üçüne birden hitap edebilmek için güç odaklarının dengeli bir şekilde dağılmasını temel amaç edinmiştir. Bu amacın çok karmaşık bir siyasal sistem doğurduğunu görmek çok zor değildir. Nitekim anlaşma şartları, halihazırdaki devletin kurucu metni niteliğindedir ve çoğu maddesi hala geçerliliğini sürdürmektedir.
Karmaşık-Bölünmüş Devlet YapısıDayton Anlaşması’nda devlet Bosna Hersek Federasyonu(FBiH) ve Sırp Cumhuriyeti (RS) olmak üzere iki ana entiteye ayrılmıştır. Stratejik olarak çok kritik bir noktada bulunan Brcko eyaleti ise Dayton’da çözülemeyen bir konu olup 1999 yılında özerk bir yönetime kavuşturulmuştur. Daha yukarıda verilen haritada yeşil renk ile gösterilen alan FBiH’e ayrılmıştır, bu bölgede Boşnak ve Hırvat nüfus yoğunlukta olup; sarı renk ile gösterilen bölge RS’ye ayrılmıştır ve Sırp nüfus yoğunluktadır. FBiH’te nüfusun daha az homojen olmasından mütevellit yandaki haritada morla belirtilen bu bölge, seçim bölgesi olarak da düşünülebilecek 10 ayrı kantona ayrılmıştır. Siyasi, idari ve hukuki eksende düşünüldüğünde; devletin, her entitenin ve her kantonun kendine ait yasama, yürütme ve yargı organlarının bulunması sistemi iyice karmaşık hale getirmektedir.
Dayton’un üç kurucu halk arasında kurmaya çalıştığı dengeci koşulları, siyasi kurumlarda görmek de mümkündür. Örneğin; devlet düzeyindeki yasama organlarından biri olan Halklar Meclisi’nde 15 delege bulunmaktadır. Dağılımın 3 kurucu halk arasında 5’er delege olması bu kurumun karar alma sürecini epey bir yavaşlatmaktadır. Kurucu halklara tanınan bu haklar, ülke siyasetinin milliyetçi çizgide bölünmüşlüğünü pekiştirmektedir. Yasa çıkarmak için 3 kurucu halkın da rızasının alınma zorunluluğu vardır. İşte tam da bu koşul, Bosna Hersek’teki siyasi sistemi tıkayan noktadır. Hiçbir etnik grubun kendi ulusal çıkarına aykırı karar alınmasına rıza göstermeyeceği su götürmez bir gerçektir. Bu yüzdendir ki Dayton Anlaşması hala anayasal bir niteliğe sahiptir.
Üçlü Başkanlık Sistemi
Bosna Hersek devlet başkanı alışılagelmişin dışında bir sistemle belirlenmektedir. 4 yılda bir üç kurucu halktan birer başkan seçilir. Bu başkanlar 8 aylık sürelerle dönüşümlü olarak görevlerini ifa ederler. Yani 4 yıl içerisinde her başkan toplamda 16 ay görevde kalmış olur. Başkan olmak isteyen kişinin milliyetini muhakkak belirtmesi gerekir. 3 kurucu halktan birine mensup olmayan kimse başkan seçilemez. Bu durum diğer etnik gruplara karşı ciddi bir ayrımcılığı gözetmektedir. Bu yüzden 2 Bosna Hersek vatandaşı ( Roman asıllı Dervo Sejdic ve Yahudi asıllı Jakob Finci ) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ ne kayıtlara Sejdic-Finci Davası olarak geçen davayı açmışlardır. AİHM konuyla ilgili kararını 22.09.2009 tarihinde vermiş ve davacıları haklı bulmuştur. Bu bağlamda halihazırda var olan düzenlemelerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kamu nezdinde ayrımlık yapılamayacağına dair 12 Sayılı protokolüne aykırı olduğuna hükmetmiştir.* Bunun sonucunda diğer etnik gruplara başkanlık seçimine girebilme hakkı tanınmıştır.Her ne kadar konuyla alakalı hukuki düzenleme yapılmış olsa da seçmende yıllardır süregelen oy davranışı sekteye uğramamıştır. Başkanlar hala 3 kurucu halktan seçilerek iş başına gelmektedir.
Avrupa Birliği (AB) Üyelik Süreci
AB’nin son yıllarda Balkanlar’daki etkinliğini artırma gayretleri göze çarpan bir gelişmedir ve Bosna Hersek AB için “potansiyel aday” konumundadır. Bu doğrultuda, 2008 yılında AB ile Bosna Hersek arasında ‘İstikrar ve Ortaklık Anlaşması’ imzalanmıştır. Bosna’nın sahip olduğu siyasi sistem kendi içerisinde tıkanmaktadır. Bu yüzden de karar alma-yasa çıkarma gibi süreçler son derece yavaş ilerlemektedir. AB bu durumun düzeltilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Beklediği siyasi ve hukuki düzenlemelerin gerçekleşmediği sürece Bosna’nın “potansiyel aday” konumundan öteye geçemeyeceğini kesin bir dille ifade etmektedir.
Bosna Hersek’teki siyasi sistemin tıkanması son derece doğaldır. Ulusal çıkarlar ve dini ayrışmalar, siyasi partiler tarafından bir amaç ve araç olarak kullanılmaya devam ettiği sürece sistemdeki tıkanıklık giderilemeyecektir. Bu yüzden de bu halklarda yerleşmiş olan siyasi kültürün değişmesi şarttır. Siyasi kültürün değişmesi, seçmen beklentisini değiştiren bir faktör olarak siyasi partilerin karşısına çıkarsa şayet yukarıda bahsetmeye çalıştığım multi-etnik siyasi partilerin sayısı doğal olarak artış gösterecektir. Bu partilerin yaygınlaşması, AB’ye giriş süreci için gerekli reformların gerçekleştirmesine şüphesiz ki ciddi katkılarda bulunacaktır. Gerçekleşecek bu reformlar sayesinde, Savaşın Çocukları ( Boşnak Müslümanlar ) Dayton Anlaşması ile girdikleri kalıcı barış ile savaş arasındaki Araf’tan çıkacak ve hak ettikleri refaha bu sayede kavuşacaklardır.
*AİHM, Case of Sejdic and Finci v. Bosnia and Herzegovina, Applications nos. 27996/06 and 84836/06, Karar, Strazburg, 22 December 2009
** Rakamsal veriler ve sistematik bilgiler için bkz. SETA Vakfı – Bosna Hersek Siyasetini Anlama Kılavuzu