“Bizim 30 milyon taraftarımız var”, “En büyük biziz” ya da “Bırakın onlar bizim takımdan olmasın, zaten bu şeref herkese nasip olmaz” edebiyatlarını bir kenara bırakırsak Türk futbolunda hem nicelik hem de nitelik olarak ciddi bir taraftar sorunu var. Statlarımızın doluluk -ya da boşluk- oranları da bunu destekler nitelikte. Geçen sezonu şampiyon tamamlayan ekibin kendi sahasında bir Anadolu takımıyla oynadığı müsabakayı stattan takip eden seyirci sayısı 15 bin üzerinde olduğunda yayıncı kuruluş çalışanları “hatırı sayılır bir kalabalık” ifadeleriyle bardağın dolu tarafına bakmaya çalışıyor her seferinde. Fakat on milyonlarca taraftarı olan ekiplerin yaklaşık 50 bin kişi kapasiteli statlarının yarısını dahi doldurmakta güçlük çekmesi pek normal bir durum değil. Ve bu durum ne yazık ki Anadolu takımları için daha da vahim. İki Anadolu takımı arasında seyirci sayısının 4 basamakları dahi bulamadığı müsabakalar oynanıyor kimi zaman. Ekonomik hacim olarak dünya sıralamasında 7. sırada olan bir lig için pek açıcı veriler değil bunlar hele de statların da yavaş yavaş yenilendiği, doğru ya da yanlış yatırımların yapıldığı şu dönemlerde.
Durumun vahametini daha iyi anlatabilmek için biraz daha sayıların gücünden faydalanmak istiyorum. Süper Lig’de bu sezon 18 takımın toplam seyirci ortalaması 146,594. Yani bir haftada stattan futbol izleyen toplam seyirci sayısı 75 bin civarı. Peki Dortmund’un bu sezon için seyirci ortalaması ne? 81,076. Ve şunu da eklemek gerekiyor ki; Dortmund istisna değil. Bu sezonun formsuz takımlarından Manchester United’ın seyirci ortamalamasının 75,339 olduğunu da göz önünde bulundurursak Avrupa’da özellikle de gerçek bir futbol kültürünün olduğu İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde normal olan bu. Bizdeki durumun ise çok daha farklı olmasının sayısız sebebi var. Ben de bu yazıda bunların birkaçından bahsetmeye çalışacağım.
Futbola Bakış Açımız: Türkiye’de futbol sevdalısından daha çok skor sevdalıları var. Oynayan oyun, sahadaki isimler kısa süreli olarak tribünlere heyecan getirse de uzun dönemde büyük bir etki yapamıyor ve boş tribün manzaralarıyla sık sık karşılaşıyoruz. 2013 yılında ülkemizde düzenlenen U20 Dünya Kupası’ndaki tribünlerin durumu da bunun canlı kanlı bir örneğiydi. U20 Dünya Kupası, FIFA’nın düzenlediği en önemli organizyonlardan biri ve geleceğin dünya yıldızları canlı izlemenin en kolay yolu olmasına rağmen ülkemizde pek rağbet bulamadı. Çünkü Gana’nın Irak’ı yenmesi, Fransa’nın şampiyon olması ya da o dönem 20 yaşındaki Pogba’nın performanı ne yazık ki Türkiye’de futbol takip eden kitlenin ilgisini çeken olaylar değil. Bu durumun bir yansıması olarak da lig maratonunda takımların son dönemde aldıkları skorlara paralel olarak statlar doluyor veyahut boşalıyor. Haftalar öncesinden küme düşmesi belli olmuş bir takımın maçının dahi hınca hınç kalabalıklar önünde oynayan İngiltere ve Almanya’dan en büyük farkımız bu. Türkiye’de insanlar futbolu eğlenmek, hoş vakit geçirmek adeta sinema, tiyatro gibi bir hafta sonu etkinliği görmüyor. Ayrıca bestelerde sıkça söylenen “iyi günde, kötü günde hep yanındayız” sözleri de genellikle havada kalıyor. Tabii şunu da vurgulamak gerekiyor ki durumun bu halde olmasında ligimizde oynanan futbol kalitesizliğinin de büyük bir etkisi var. Kalite düştükçe -taraftar değil- seyirci de otomatik olarak statlardan uzaklaşıyor
Bilet Fiyatları: Türkiye’de büyük takımların herhangi bir lig maçını -içeride ya da dışarıda fark etmeksizin- 50 liradan ucuza stadyumdan takip etmeniz çok mümkün değil. Almanya’da ise güçlü iki ekip arasındaki maçın bilet fiyatları 15 euro civarında. (Şu anda 15 euro’nun 50 lira civarı olduğunun farkındayım fakat bu kıyaslamayı yaparken ülkeler arasındaki refah seviyesini, kişi başına düşen milli gelirlerini göz önünde bulundurmanızı istirham ederim) İngiltere’de ise durum nispeten daha farklı. Minimum bilet fiyatları 25-30 sterlin civarlarında. Fiyatların yüksek olmasının sebebi ise talep fazlası ve turistlerin yoğun ilgisi. Ekran karşısında Arsenal-Stoke maçını izlerken kameralar tribünlere odaklandığında çok sayıda Uzakdoğulu görmeniz oldukça mümkün. Türkiye’de böyle bir pazar olmamasına ve göze hoş bir futbol sergilenmemesine rağmen izlenen fiyat politikaları zaten gelmeyen taraftara ve de seyircilere haklı bir bahane olarak dönüyor ve tribünler ne yazık ki boş kalıyor.
Stadyum Ortamları: Az önce de bahsettiğim gibi, biz -lehimize bir skor olmadığı müddetçe- futbolla eğlenemiyoruz ya da nasıl eğleneceğimizi bilmiyoruz. Statların eğlenceli ortamlar olmaması da çocuk ve kadın seyircilerin stadyumlardan daha da uzaklaşmasına sebep oluyor ve bir bakıma potansiyel seyirci pazarının daha da daralmasına sebep oluyor.
E-Bilet: Doğru uygulanan bir elektronik bilet sisteminin stadyumlardaki seyirci sayısı üzerinde büyük etkileri olacağını düşünmüyorum. Yani bizdeki e-bilet kaynaklı sorunlar uygulamanın kendisinden daha çok yapılış şekline bağlı. E-bilet sisteminin düzenleme öncesinde bir elin parmakları adedince şubesi olan bir bankanın tekeline verilmesi ve bir bakıma rant ortamı oluşturulması bence insanları stadyumlardan uzaklaştıran sebeplerden biri. Taraftarlar bu kurumları yeterince şeffaf ve güvenilir bulmamış olacak ki pek ilgi gösterilmedi elektronik bilete ve haliyle tribünler de boş kaldı.
Listeye rahatlıkla daha birçok madde eklenebilir. Fakat gerçek olan şu ki; yolunda gitmeyen bir şeyler var. Basit bir örneklemle ve birkaç küçük bakkal hesabıyla bu durumu açıklamak gerekirse; 15 milyonluk İstanbul’da en kötü ihtimalle üç büyük takımı destekleyen 10-12 milyon civarı bir nüfus bulunuyor. Sadece bu takımlardan biri özelinde konuşacak olursak; minimum 3 milyon taraftarın en az 500 bini kendisini “fanatik” olarak tanımladığı rahatlıkla iddia edebiliriz. Fakat her nasıl oluyorsa bu takımların Anadolu takımlarıyla oynadıkları maçlarda 20 bin seyirciyi görmek bile çok zor. Bu durum kısır bir döngü içerisinde oynayan futbolun kalitesini, ligin itibarını, izleyenlerin maçlardan aldığı keyfi ve daha birçok şeyi kötü yönde etkiliyor. Kısacası, bir sıkıntı var ve bu sıkıntı kesinlikle statların yetmemesi değil.
Kaynaklar