Geçen hafta Ankara’nın dondurucu havalarından kaçıp kısa bir süreliğine Napoli’ye gitme şansım oldu. İtalya’nın güneyinde sıcacık, cıvıl cıvıl, asi bir şehir Napoli. Hep Akdeniz’in şehirlerin karakterini belirlediğine inanmışımdır. Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Akdeniz anlar ve sever.” demiş. Akdeniz insanı da öyledir. Sevecendir, coşkuludur, eğlencesine düşkündür. Napoli bunu sonuna kadar hissedebileceğiniz, deli dolu bir şehir. Bu yazıda Napoli’de 24 saatiniz varsa en güzel şekilde nasıl geçirebilirsiniz, onu anlatmak istiyorum.
Napoli’ye vardıktan sonra öncelikle dar sokaklarında uzun uzun yürüyün. Via Toledo’yu turlayın, denize doğru inin. Ufak pizzacılar göreceksiniz yol boyunca. Ama derim ki, herhangi birine girmeyin. Ye, Dua Et, Sev kitabıyla dünyaca ünlü olmuş bir pizzacı var: L’Antica Pizzaria de Michele. Şüphesiz söyleyebilirim ki, hayatımda yediğim en güzel pizzaydı. Napolililer de bu pizzacıya sık sık gidiyormuş söylendiğine göre…
Öğle yemeğinden sonra, Avrupa’nın en eski opera binasını turlayabilirsiniz. Royal Palace’ın hemen yanındaki Teatro di San Carlo, Milano’daki La Scala ve Venedik’teki La Fenice Operaları’ndan onlarca yıl önce kurulmuş. Burayı yalnızca rehberle birlikte gezebiliyorsunuz. Biletimizi aldıktan sonar yarım saat beklemememiz ve sonra turun başlayacağı söylendi. Rehber operanın tarihini anlatırken o görkem içinde dinlemekte zorlandım. Nefes kesici bir iç tasarım, lüksün sanatla buluşması, inanılmaz bir görsellik… Opera binası, 1737’de kurulduğundan beri çalışmaya devam ediyor.
Gezi sonrası kısa bir mola verebilirsiniz. Bunun için tek doğru yerse Caffe Gambrinus. İnanılmaz espresso ve tiramisularıyla kentin simgelerinden biri haline gelmiş bu kahveci. Eğer Gambrinus’ta bir fincan kahve içerseniz kahvenin hacısı olurmuşsunuz diyor Napoli’nın yerlileri.
Kısa moladan sonra Arkeoloji Müzesi kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden. Ama Napoli seyahati boyunca yürüyün, derim ben. Ufak butiklerin içine girin. İtalyan ayakkabılarına bakın. Oyuncakçılardan ufak tefek şeyler alın. Eğer Napoli’de gezmek için biraz daha zamanınız varsa, Vezüv Yanardağı’nı ziyaret edin. MS 79 yılında yanardağ aktif hale gelmiş. Pompei’deki bütün canlıları birkaç gün içinde yok etmiş. Saatte 80 km’ye yaklaşan hızla küller insanların üstüne gelerek bir kısmını taşlaştırmış. 23 taşlaşmış bedeni Pompei’nin içinde görebilirsiniz. Dünyadaki en ilginç olaylardan birini gözlemlemenin ayrıcalığını yaşayabilirsiniz. Efsane der ki, Pompei, ahlaksızlığıyla ve genelevleriyle ünlenmiş bir şehirmiş zamanında. Tanrı hıncını çıkarmış şehirden, yanardağını patlatarak.
Pompei’yi ziyaretinizi güzel bir bardak limonçelloyla tamamlayabilirsiniz. Hemen şehrin içinde limonçello fabrikası var. Napoli’ye döndükten sonra deniz kenarında akşam yemeği yemenizi öneriyorum. Birkaç kadeh yerel şarap, güzel bir yemek ve Akdeniz dalgalarının sesiyle kendinizi ödüllendirin.
Dean Martin’in bir şarkısı vardır: That’s Amore. Şu dizeleri hep kafamda tekrar etti Napoli seyahati boyunca: “In Napoli, where love is king/ When boy meets girl, here is what they say: When a moon hits your eye like a big pizza pie/ That’s amore/ When the world seems to shine like you’ve had too much wine…” Napoli sokaklarında gezerken bir sürü çift göreceksiniz. Hepsi balayında gibi, hepsi son kez sarılır gibi sarılıyor. Özel bir şehir Napoli, karakterli… Mutsuz olmak için çabalamanız gerekiyor orada.
Hacer Ünlü
Çok güzel bir anlatım olmuş, bir yer kısacık anlatımla ancak bu kadar yaşatılabilirdi, yazarla birlikte oraları gezmiş gibi oldum. Teşekkürler, yolun açık olsun..
Suzan
Gökçen’ciğim ne güzel anlatmışsın Napoli’yi ağzına yüreğine sağlık