Amerika ve Amerikalıların yöntemleri, birçok konuda eleştirilebilir. Fakat devasa organizasyonları bir düzene oturtmakta ve çarkın olabilecek en kusursuz şekilde dönmesini sağlamakta onların üstüne olmadığını düşünüyorum. Bu durumun en güzel örneğini, NFL ve NBA gibi dünyanın en pahalı ve sayılı spor organizasyonlarında lige oyuncu alım sistemi olan draft sistemi ile görebiliriz. NBA özelinde devam edicek olursak 1989 yılından sonra şu anki durumdan aşina olduğumuz iki turdan oluşan draft sistemine geçildi ve şahsen draft sisteminin ligin gelişimi ve oyuncu kalitesi açısından en şaşalı dönemi başlamış oldu. NBA’in 90’lardan sonra global açıda daha da büyümesinde bu durumun da bir katkısı olduğu inkar edilemez.
İlk sıralarda hatta ilk turda seçilmesi öngörülen oyuncuların, günümüzde liseden beri şöhret içinde ve kameralar karşısında olması; işin diğer yüzünde 2. turda seçilecek/seçilen oyuncuları doğal olarak ikinci plana itmiş durumda. Milenyumun artık 16. yılında olduğumuzu ve 2000 öncesinde lige giren oyunculara yavaş yavaş veda ettiğimizi düşünerek; sadece 2000 yılı ve 2. turda draft edilen ve beklenilenin çok üzerinde bir kariyere sahip olmuş/olan en iyi oyunculara toplu bir bakış olmasını istedim bu yazının.
Michael Redd (2000/43. sıra)
Michael Redd, yakın dönem NBA’inin hem en talihli hem de en talihsiz isimlerinden biridir benim için. İkinci turun ortalarında draft edilmesine rağmen güçlü bir fiziği ve oldukça iyi bir dış şut tehditi vardı. Çaylak yılında Bucks’ın kadrosunda NBA tarihinin en iyi şutörlerinden Ray Allen’ı bulundurması onun rotasyonda gerilerde kalmasına ve kendini gösterememesine sebep oldu. Fakat Redd antrenmanlarda özellikle takım içindeki rakibi sayılabilecek Ray Allen’a karşı iyi performanslar göstererek koç George Karl’dan süre almayı başardı ve onun engellenemez yükselişi devamında Ray Allen’ın Seattle Supersonics’ takas edilmesine yol açarak Redd’i takımdaki en değerli ve tek opsiyon haline getirdi. 2004 yılında hem All-Star seçilen hem de All-NBA 3. takımına adını yazdıran Redd için her şey bu denli parlak devam etmedi ve hikayenin talihsiz kısmı başladı. Peş peşe yaşadığı ağır sakatlıklar sonucu fiziksel olarak eskiden çok uzaklaştı ve kariyeri hızlıca düşüşe geçti. 2004 sonrası dönemde tek kayda değer başarısı olarak 2008 Pekin Olimpiyatları’nda altın madalya alan Amerikan takımında yer aldı ve 2012’de de basketbola veda etti. Tüm zamanların en iyi şutörlerinden biri olması ile arasına giren tek şey ise yaşadığı tekrar eden şanssız sakatlıklardı.
Gilbert Arenas (2001/31. sıra)
Arenas, belki de bu listedeki en iyi kariyere ve en büyük yeteneğe sahip oyuncu. Fakat ne yazık ki aldığı kararlar için aynı derecede olumlu olamıyoruz. Sırayla Golden State Warriors, Washington Wizards, Orlando Magic, Memphis Grizzlies giydikten sonra bir sezon da Çin’de oynadıktan sonra 2013’te basketbola veda eden Agent Zero lakaplı guard, kariyerinin en başarılı dönemini Wizards’ta geçirdi. Lakin 2009’da takım arkadaşı Javaris Crittenton ile soyunma odasında yaşadığı silahlı hadiseden ve bu yüzden aldığı cezadan sonra Arenas inanılmaz bir düşüşe geçti ve John Wall’un varlığında ona ihtiyacın azalmasıyla Magic’e takas edildi ve bir daha dikiş tutturamadı. Kariyerinde 3 kez All-Star, 1 kez All-NBA ikinci takımına ve 2 kez de All-NBA üçüncü takımına seçilen ayrıca 2003 yılında En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu ödülünü alan, küçüklüğümde idollerimden biri olan Arenas’ın kendini sorumsuz hareketlerinden dolayı bu durumda basketbola veda etmek zorunda bırakması hala beni oldukça üzmektedir.
Mehmet Okur (2001/37. sıra)
Kendisiyle tanışma ve sohbet etme zevkine eriştiğim isimlerden biri olan Mehmet Okur; gerek parkedeki başarısı, gerek iş ahlakı, gerek basketbol sevgisi gerekse de saha dışında yaptıkları ve karakteri ile her genç sporcuya örnek gösterilebilecek isimlerin başında gelen Milli bir gururumuzdur. 2004’te efsanevi bir şampiyonluğa imza atan Detroit Pistons kadrosunda yer alan Okur, daha sonra 7 yıl formasını giydiği Utah Jazz ile bu seviyede takım başarıları yakalayamasa da bireysel olarak en üst düzeyde kalmayı başardı. Franchise ve kendi adına rekorlar kırmasının yanı sıra 2007 yılında All-Star karmasına da seçildi. Ne yazık ki; yaşadığı ağır aşil tendonu sakatlığı onun kariyerinin son yıllarını aynı keyifle geçirememesine neden oldu. Ne yazık ki; Milletimizce yeteri kadar değer görmediğine inanıyorum fakat benim için Mehmet Okur, yetiştirdiğimiz en önemli değerlerden biri olacaktır her zaman.
Carlos Boozer (2002/35. sıra)
Boozer’ın da kariyerinin ilk yıllarında kendini gösterip, yükselip, üst düzeyde oynadıktan sonra son yıllarını oldukça kötü geçirdiğini söylemek, listede daha önceki isimlere baktığımızda o kadar da şaşırtıcı olmaz. Hakkını yememek lazım Boozer’ın, Pau Gasol’ü Bulls’a Boozer’ı Lakers’a götüren takasa kadar oldukça başarılı bir kariyere sahipti diyebiliriz. İki kez All-Star, bir kez de All-NBA üçüncü takımına seçilen forvet, dönemin doğudaki göreceli en iyi takımı Bulls’tan tam bir kargaşa içindeki Lakers’a gidişiyle zaten oyundan uzaklaşmaya oldukça müsait aklını kolay kolay saha vermeyi bir daha başaramadı. Son sezonu için bunları diyor olsak da iki Olimpiyat madalyası kazanan ve özellikle 2006-2010 arasından ligin elit pota altı oyuncularından sayılan bir yıldızdan bahsettiğimizi unutmamalıyız.
Monta Ellis (2005/40. sıra)
Bir oyun kurucunun sahip olması gereken özelliklere tam olarak sahip olamadığından ötürü, oversized bir point guard olmak yerine undersized bir şutör guard olmuş bir isim Ellis. Kendisi Stephen Curry öncesi yakın geçmiş Warriors’ının en önemli isimlerinden biri olmasının yanı sıra, daha sonra formasını giydiği Bucks ve Mavericks’te de istikrarlı bir performans sergiledi. Hiç All-Star ya da All-NBA takımına seçilmemiş olsa da Ellis’in üst düzey skorerliği ve kazandığı En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu ödülüyle bu listede yer alması gerektiğine inandım. Onu özel yapan bir başka özelliği de kritik şutları soğuk kanlılıkla kullanarak, maçın sıkıştığı anlarda ya da maç sonlarında karakterini gösterip oyuna ağırlık koyması. Ligde yıldız statüsüne hiç erişmediği ve artık 30 yaşında olduğunu düşünürsek hiç de erişemeyeceği bariz sayılabilir Ellis’in. Fakat sahaya koyduğu karakter birçok yıldız isimden daha değerli benim gözümde.
Paul Millsap (2006/47. sıra)
Millsap’in bu listede olmasının sebepleri arasında biraz önce bahsettiğimiz Carlos Boozer da var dolaylı yoldan da olsa. Boozer’ın 2009’daki sakatlığı ve 2010’da Bulls’a gidişiyle Jazz için ilk beşin vazgeçilmez oyuncularından biri oldu Millsap ve durdurulamaz yükselişi başladı. 2013 yazında Hawks’a katılmasıyla da kariyeri zirve yaptı ve 2014’ten bu yana peş peşe 3 kez All-Star seçilmeyi başardı. Hawks’ın geçen seneki muazzam normal sezon performansında başrol oynadı ve ilk beş başlayan takım arkadaşlarıyla beraber ayın oyuncusu seçilmeyi başardı. Hawks, her ne kadar playoff’larda aynı başarıyı gösterememiş olsa da Millsap kariyerinin en iyi sezonunu geride bırakmıştı. Bu sezon hem takım halinde hem de Millsap’in bireysel performansında bir düşüş yaşansa da, 31 yaşındaki forvet’in hala ligin en iyi 4 numaralarından biri olarak geçirebileceği birkaç yılı var.
Marc Gasol (2007/48. sıra)
Marc Gasol, gördüğüm en özel yeteneklerden biri olması bile buraya girmesi için yeterli aslında. 2.16 m boyunda 120 kilo bir vücut içinde oyun kurucu zekasıyla oynuyor Gasol. Bu yeteneklerini de bir NBA takımının sistemini tamamen onun oyunu üzerine kuracağı kadar iyi kullanıyor. Özellikle son 5 yılda Memphis Grizzlies’in kendine has oyunu, onları en iyi takımlardan biri arasına sokmadı belki ama ligin en tehlikeli takımlarından biri hatta belki de en tehlikelisi yapmayı başardı. Oyunu Marc Gasol üzerinden bir nev-i tersten kuran Grizzlies, özellikle Batı takımlarına kan ağlatmayı başarmıştı. Bu sezon ise önce Zac Randolph’un sonra da Marc Gasol’ün sakatlıkları ile eski performanslarından uzaklar ne yazık ki. Gasol geçirdiği sakatlık dolayısıyla bu sezon bir daha forma giyemeyecek. Açıkcası Grizzlies’in sisteminin de Randolph’un yaşlılığı, Mike Conley’nin olası ayrılığı ile bozulacak sistemi ve gireceği muhtemel yeniden yapılanma döneminde Gasol için en hayırlısı zirveye oynayan bir takıma giderek son derece başarılı NBA ve Avrupa kariyerine bir de NBA Şampiyonluğu ya da en azından NBA Finali eklemesi olacaktır.
DeAndre Jordan (2008/35. sıra)
Mavericks ve Clippers’ı peşinden koşturarak geride bıraktığımız yazın en çok konuşulan isimlerinden DeAndre Jordan, bu listede olmayı iki şeye borçlu: insanüstü fiziği ve atletizmi. Dwight Howard’ın Orlando’dan ayrılışı sonrası girdiği düşüşle ligdeki en dominant ve sert çember savunucusu sayılan Jordan için kariyerinin dönüm noktası, Chris Paul’ün Clippers’a katılışı oldu. Ligin oyun zekası en yüksek oyuncularından biri olan Paul, Jordan ile elinde nasıl bir cevher olduğunun farkındaydı ve Jordan’ın atletizminden hücumsal yönde maksimum verim almasını sağladı ve sağlıyor da. İşin diğer yanı olan savunmada ise Jordan pota altını rakipleri için tamamen karartıyor. Şimdiye kadar 2 kez ribaunt kralı olmayı ve NBA Savunma İlk Beşine seçilmeyi başardı. Atletik özellikleri, uzun kolları ve ribaunt yeteneğiyle DeAndre Jordan’ın, dört dış oyunculu düzen için en iyi pota altı modeli olduğunu düşünüyorum. Henüz 27 yaşında olan Jordan fiziksel gücünü koruduğu taktirde 4-5 yıl daha pota altında korkulu bir rüya olacaktır.
Isaiah Thomas (2011/60. sıra)
Isaiah Thomas’ın kariyerinin şu ana kadarki kısmının tam bir başarı öyküsü olduğuna inanıyorum. 2011 yılında draft’ın son sırasında seçilen undersized bir point guard için, şu an geldiği nokta inanılmaz. Geçen sezonun ortasında Celtics’e takas olması zaten ona öngörülen potansiyelin üzerinde olan kariyerini yeni bir yola soktu. Thomas, Brad Stevens’ın sistemine mükemmel oturdu ve guard ikilisini paylaştığı Averly Bradley’nin savunmadaki üstün yetenekleri sayesinde savunma zaaflarını kapatarak takımın hücumda maksimum verimi göstermesine odaklanabildi. Geçen sezon takımın playoff’a kalmasında en önemli rollerden birini oynadıktan sonra bu sezon hem takımını hem de kendi performansını yukarı çekti ve draft’ın son sırasında seçilen bir oyuncu olarak kariyerinde ilk kez All-Star olma onurunu elde etti. Şu anda ligin en iyi koçlarından birine sahip, en potansiyelli takımlarından birinin belkemiği ve önümüzdeki yıllarda Celtics’in olası başarılarında da bu kilit rolü sürdürecektir.
Draymond Green (2012/35. sıra)
Listeyi bir başka undersized oyuncu olan Draymond Green ile bitiriyorum. Green henüz 25 yaşında ama ligin uzun zamandır gördüğü en iyi takımın en kritik ikinci oyuncusu konumunda. Bunun yanında bir kez NBA Savunma İlk Beşine bir kez de All-Star karmasına seçildi. Halihazırda bir NBA şampiyonluğuna sahip ve çok büyük bir sürpriz olmadığı taktirde bu seneden başlayarak birkaç tane daha kazanacak. Hiç tereddütsüz sezonun en formda oyuncularından biri olduğunu – şu ana kadar 11 triple-double ile ligde bu alanda lider olması bunun en önemli göstergesi – ve şahsen şu an en beğendiğim oyuncu olduğu söyleyebilirim. Stephen Curry’yi mükemmel tamamlayan bir oyun tarzı; pozisyonuna göre üstün bir saha görüşü, top hakimiyeti ve pas yeteneği var. Golden State Warriors, onsuz bu kusursuz işleyen çarka sahip olamazdı. Kariyerini noktaladığında lig tarihinin gördüğü en önemli undersized pota altı oyuncusu olacağına inanıyorurum.
Orhan
Merhaba Sena’cım, yine gecikmeli bir yorum, ama gerçekten sayende basketbolun starlarını ve özelliklerini daha yakından öğrenme şansına sahip olduğumu ifade etmek isterim. Ayrıca yazıların sayesinde yeni oynamaya başladığım “Trivia Crack” bilgi yarışmasındaki spor dalındaki doğru cevaplarım çoğaldı. Yazılarından dolayı seni tekrar tebrik ediyor, doğru cevaplarımı artırmandan dolayıda teşekkür ediyorum. Yazmaya devam, yolun açık olsun, derslerinde de başarılar diliyorum.
ışıtan bakar
Selamlar, neredeyse 1 yıl geçmiş fakat güzel bir konuya değinmişsiniz. Buraya Nikola Jokic de eklenebilir sanıyorum yakında.