Doygunluğuna ulaşılmış bir karmaşanın renkler, sesler ya da sözcüklerle donatılarak başkalarına da aynı doyumu verebilme yetisidir sanat. Bu yeti ise yaratıcılığın üstünde bir asalak… Burada ki yaratıcılık, “yaratmak” fiili gibi yoktan var etme olağanüstülüğünden daha çok özgünlük ve aşktan doğan bir birliktelik meyvesidir aslında. Sanatsal eylemlerin başlangıcıdır aynı zamanda. Sanatsal eylem, algılamakla başlamakta… Sanatsal eylemin doğması için algılanacak karmaşaya ise başka bir karmaşa eşlik etmekte; bende ait olmayana muhtaçlık. Bu yüzdendir ki sanat salt bir nesnellikle bağdaştırılamıyor hiçbir zaman. Zaten sanatı eşsizleştiren de özne, algı ve karmaşada ki bu değişimin herkesçe farklı kılınması. Bu yüzdendir ki toplumdan dışlanmayı köküne kadar yaşar bu yetiye sahip olanlar. Bu tür insanlar için tek düze ve sakin bir yaşam söz konusu değildir. Dış dünyayla kurulan bağlardan ötürü, yalnızlık en iyi arkadaşlarıdır çoğu zaman. Ve tüm bunlar sanatçı üzerinde bir eksiklik, bir yoksunluk, tabiri caizse, bir “anormalleşme” teşhisini mümkün kılar.
“Anormal” duruma bu kadar bilinçliyken normallik nedir? İnsanlar arasında yaygın olduğu düşünülendir. O yüzdendir ki tanımı da basittir. Normallik normalliktir işte. Anormallik bizden farklıdır oysa olağan-dışı bir durumdur, bizden olmayandır. Öyle ki en önemli unsuruysa yaratıcılığın, bir gereksinimdir. Anormallik deliliktir işte. Sanat için gerek duyulan bir delilik.
1961-1964 yılları arasında Bakırköy Sinir Hastalıkları Hastanesinde personele okuma yazma eğitimi veren Bedia Tuncer, bir yanda da akıl hastalarıyla yakınlaşma fırsatı bulmuş ve ortaya hastaların yazdıkları şiirlerden oluşan bir şiir kitabı çıkmış. 1964 senesinde Matbaa Teknisyenleri Basım evince İstanbul’da basılan kitap, belki de dünyada türünün tek örneği.
MEZAR
Bu isimsiz mezarın başında
Oturmuş düşünüyorum
Çiseleyen yağmura aldırmadan
Acaba hiç şiir yazmış mıdır burada yatan ölü
Amcasını bir yangında kaybetmiş midir?
Öpmüş müdür yaralı serçenin gagasından bu ölü
Ağlamış mıdır sakat kaldığında evladının kolu
Papatya yemiş midir tadına bakmak için
Bu ölü sinemaya gitmiş midir okuldan kaçıp
Var mıdır acaba onun zamanında sinema
Takla atmış mıdır kaldırımın üzerinde
Özlemiş midir annesini askerdeyken
Ya da belki bayandır bilemeyiz bu ölü
Düzenli olarak ilaç kullanıyor mudur?
Şizofren midir merak ediyorum
Kurnaz ve fırsatçı mıdır bu ölü
Hasta bakıcının anlık gafletinden yararlanarak
Kaçıp da kapatıldığı akıl hastanesinden
Bir isimsiz mezarın başında
Oturup düşünmüş müdür hiç
Çiseleyen yağmurun altında derin derin.
P… Ö…
Deli! Kimi zaman masumane bir terim, kimi zaman bir tepki, kimi zaman bilimsel olarak aklî dengesinden yoksun kişi tanımlaması… Ki bence kaba tabiriyle delilik, sanatın olmazsa olmazı… Bu gönlü derin insanların bir deliyle aralarında ki en büyük fark hiçbirinin deli olamaması belki de… Bu kişilere akıl hastası demek ne kadar doğrudur bilinmez, sinir hastası olunabilir ancak ruhun hastalığı olmaz. Hele ki şiirle özdeşleşiyorsa…
Kitabın ayrıntılarına buradan ulaşabilirsiniz.
KAYNAKÇA
Tuncer, Bedia. “Akıl Hastalarının Yazdığı Şiirler, ‘İnilti’”. Matbaa Teknisyenleri Basımevi. 1964. İstanbul.
https://line.do/tr/akil-hastalari-tarafindan-kaleme-alinan-siirler/