313 yıl önce Büyük Petro’nun emriyle, Neva Nehri üzerine kuruldu St. Petersburg. Görenlerin hayranlık duyduğu, bir gidenin bir daha gitmek istediği bu güzel şehrin kuruluş öyküsü son derece ilginç. Rus Çarı, Petersburg’u inşa ederek yoktan var etmek deyiminin hakkını vermiş fazlası ile. Şehri kurmadan önce yaptığı Avrupa gezileri, Rus Çarlığının geleceği hakkındaki görüşleri, Moskova hakkındaki kişisel düşüncesi Petro’nun bu şehri inşa etmekteki ısrarını kanıtlar nitelikte. Petro, bu şehri hayal etmiş, her bir detayıyla bizzat ilgilenmişti. Aklında ise tek bir düşünce vardı: Hayranlık duyduğu Avrupa ülkelerindekilere benzer, hatta daha da güzel bir şehir kurmak. Bu amaçla 1703 yılında St. Petersburg’un kuruluş serüveni başladı.
Petro, çar olmadan önce Avrupa’yı gezmiş, oradan edindiği yenilikleri kendi topraklarına getirmeyi aklına koymuştu. Hollanda’da bizzat gemiler üzerine denizcilerle birlikte çalışmış, denizciliğin ve gemi yapımının püf noktalarını öğrenmişti. Sonraları bu bilgiler ışığında, Petersburg’da ilk donanmanın temelleri atılacak, batı tarzı yenilikler Petersburg’da uygulanmaya başlanacaktı. O dönemde, Finlandiya Körfezinin kıyısına bir şehir kurmak Petro için büyük bir önem taşımaktaydı. Bu şehir, Rus Çarlığında yeni bir yapılanma olan donanmanın önünü açacaktı. Donanma ile birlikte, Rus Çarlığı bir kara devleti olmaktan çıktı ve sonraları deniz savaşları yapabilecek hale geldi.
Petro, Rus Çarlığı’nı Doğu kimliğinden arındırmak için yapmak istediği bütün reformları, yeni Rus Çarlığının Batı’yı simgeleyen yüzü Petersburg’da yaptı. Batı usulü kılık kıyafeti zorunlu tuttu, boyarlar ve halkın sakal bırakmasını engellemek, Batılılar gibi görünmelerini sağlamak amaçlı sakal vergisini yürürlüğe soktu. Eğitim, sanat, yönetim açısından büyük yenilikler yaptı. En kritik değişimi ise, Rus Çarlığının Rus İmparatorluğu’na dönüşümü idi. Kendisi de imparator unvanını kullanmaya başladı. Petersburg, Petro’nun hayalinde Batı’nın simgesi idi ve Rus Çarlığının Batılılaşmasının da Petersburg’dan başka bir yerde başlaması mümkün değildi.
Büyük Petro, şehri inşa etmeye başladığında elinde kurutması gereken kocaman bir bataklık mevcuttu. Petro’nun bataklığı kurutmak için organik(!) malzemelerden (savaş esirleri vs.) yararlandığı biliniyor. Sonrasında Rus tarzı inşanın vazgeçilmesi olan ahşap tercih edilse de, çıkan yangınlar sebebiyle Petro, ahşap kullanımından vazgeçmiş, taşa yönelmiştir. O döneme değin, Rus mimarisinde görülmemiş bir tarzdır taştan binalar. Rusya’da o dönemde inşa sürecinde kullanılacak taşı sağlayacak fabrika bulunmadığından, ülkedeki taş kullanımı durdurulmuştur. Aynı zamanda, mevcut bütün taşların Petersburg’a getirilmesi için bir emir verilmiştir.
Şehir, Amsterdam modeline göre inşa edilmiştir. İnşa sürecinde gerçek bir Avrupa şehri yaratmak adına İtalya, Hollanda, Almanya ve Fransa gibi çeşitli ülkelerden pek çok mimar, mühendis, ressam ve heykeltıraş getirildi. Şehrin inşa sürecinde 10 yıl içinde 100000 kişi, toplamda ise 200000 kişinin hayatını kaybettiği bilinmektedir. Hayatını kaybedenler arasında İsveçli savaş esirleri, çalışmaya getirilen köylüler, çeşitli suçlular bulunmaktadır. Açılan kanallar, yapılan köprüler ile Petersburg, eşi benzeri olmayan bir Rus şehrine dönüştü.
Şehrin inşa sürecinden bahsetmişken adının hikayesinden bahsetmemek olmaz. Büyük Petro’nun da çok saygı duyduğu ve de cennetin anahtarını taşıdığına inanılan Aziz Petro, St. Petersburg’a adını vermiştir. Klasik bir Rus şehirlerine benzeyen bir isim değildir Petersburg. Burg, bilindiği gibi Almanca’da kale anlamına gelmektedir. Alman olan her şey ise, Petro için Batı’yı temsil eder, yani iyidir. Şehir ilk kurulmaya başlandığında öncelikle Kurduğu şehrin adının Alman adıyla anılması, tesadüf değil. Şehrin orijinal telaffuzu ile tam adı Sankt Piterburg’dur. Sonraları Petrograd, Leningrad adıyla anılacak ve 1993 yılında yapılan referandum sonucu orijinal adına kavuşmuştur. Bugün, Petersburglular çok sevgili şehirlerinden Piter diye bahsetmekteler.
Petro’nun şehrine ilk yapılan yapı Peter ve Paul Kalesi’nin ardından pek çok yapı eklenmiş, şehir ise 1713 yılında Rusya İmparatorluğu’nun başkenti olmuştur. 1917 yılında Lenin’in başkenti tekrar Moskova’ya taşımasının ardından ise Rusya’nın kültür ve sanat başkenti unvanını almıştır. Ermitaj Müzesi, Marinski Opera ve Bale Tiyatrosu ve daha çok sayıda tiyatro ve müze, şehrin kültür-sanat başkenti unvanını alma sebebini açıklar nitelikte.
Şehirdeki meşhur yapıların çoğu Petro döneminde yapılsa da bugün şehrin simgesi sayılabilecek pek çok başka yapı ise Petro’dan sonra St. Petersburg’da ikamet eden imparatorlar ve imparatoriçeler tarafından yaptırılmıştır. Petro, yine Batı’daki benzerlerine özenerek kendi döneminde St. Petersburg’un dış bölgelerine pek çok saray ve park topluluğu yaptırmıştır. Ondan sonraki hükümdarlar da kendi zevklerine göre yeni saraylar yahut mevcut saraylara ekler yaptırmışlardır. Şehrin dışındaki meşhur saray ve park toplulukları: Petergof (Petrodvorets), Tsarskoe Selo, Gatchina, Pavlovsk ve Oranienbaum’dur.
Büyük Petro, hayallerindeki şehri kurup 1725’te hayata gözlerini yumduğunda, geride yüzyıllar boyunca hayranlık uyandıracak bir eser bıraktı. St. Petersburg, bugün de Rusya’nın Batı’ya açılan kapısı görevini başarı ile yürütmektedir. Moskova yahut herhangi bir Rus şehrinde yapılan bir gezinin ardından Petersburg’da yapılan başka bir gezi, şehrin farklılığını anlamaya yardımcı olacaktır. St. Petersburg’un Kuzeyin Venedik’i olarak adlandırılması şehrin Batılı kimliğinin onaylanması olarak görülebilir.
Kaynaklar:
http://blogs.umb.edu/buildingtheworld/founding-of-new-cities/the-founding-of-st-petersburg-russia/
http://www.history.com/this-day-in-history/st-petersburg-founded-by-peter-the-great
http://www.saint-petersburg.com/history/st-petersburg-in-the-era-of-peter-the-great/
http://www.turkey.mid.ru/hakk_t06.html
http://haberrus.com/blog/besir-ayvazoglu/2012/07/02/st-petersburgun-insa-edilme-hikayesi.html