Sorsan herkes “Ben değilim.” der. Fakat eşkâlleri bellidir, yabancı değildir çoğumuza.
Siyasi görüşleri yoktur en başta. Yanlış anlaşılmasın, apolitik değildirler. Siyasi bir fikirleri yoktur. Siyasi saplantıları vardır yalnızca. Kafalarında belirledikleri siyasi düşmanın karşısında yer almış olsunlar da, doğruyu yanlışı savundukları bir tarafa, kiminle aynı safta düşmanlık bellediklerini dahi umursamazlar.
İçlerinde dayanaksız bir kibir vardır. Her konuya öylesine hâkimlerdir ki dönüp ikinci bir defa gözden geçirmeyi akıllarından geçirmezler. Kimi için dört yıllık bir üniversite okuyor olmak, kimi için akademik bir unvana sahip olmak entelektüel birikimleri olduğu sanrısını yaşatır bunlara. Ekseriyeti ders kitabı okumaktan bir fikir kitabı okumaya vakit bulamamıştır ancak yine de “kendisi okumuştur karşısındaki cahildir.” “Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?” diyecek yüreği yoktur sadece, fakat nice daha nezaketsizce söylemleri vardır.
İçten içe her olay daha kötüye gitsin, daha acımasızca eleştirebileyim temennisindedirler. Örneğin, Ankara’da insanlık dışı bir saldırıda kaybettiğimiz 36 can sanki çok azmış gibi 138 olmasında ısrar ederler. Kendilerince delil niteliğinde nice 140 haneler öne serip kendi çıkardıkları yalanlara yine kendileri inanırlar. Kendi silahlı kuvvetleri 16 şehidimiz var dediği halde, terör örgütünün ikiyüzlü yayın kanalı iki yüzlerden bahsedince o bilgiye sarılır, onu yaymaya çabalar, Dağlıca ’da yanan yürekleri bir defa da içeriden sızlatırlar.
Sorsan siyasette en başarılı Ali Cengiz oyununu senaryodan okur gibi okur, yorumlarlar. Ancak telefondan telefona yayılan o meşhur “plakalı mesajların” arkasındaki basit oyunu göremezler. Uyarıldıklarında dahi görmezden gelirler. “İnsanlar önlem alsınlar diye yayıyoruz.” safsatasıyla insanların korkuyor olmalarından medet umarlar.
Hacettepe Üniversitesi’nde yaralanan gençleri, orada olmadıkları halde sanki oradaymışçasına, önce onlar saldırdı “barış ve demokrasi sempatizanı” arkadaşlar da kendilerini savundu şeklinde karalayabilirler. Üstelik bu onların vicdanlarını rahatsız dahi etmez.
Siyasi iradeden açıkça nefret ederler, ancak hükümeti karalayabiliyor olmak adına ülkesini karalıyor olmak da umurlarında değildir. İngilizce bilsin bilmesin, insanın yazmaktan dahi hayâ ettiği çocuk istismarının bu ülkede korunduğundan dünyaya şikâyetçi olurlar. Ülkede dört parti bir komisyon kurmak noktasında anlaşmış, insanlıktan nasibini almamış o adam 600 yılla yargılanmış onlar için önem arz etmez. Çünkü derdi o aşağılık suçu işleyen adamla değildir. Bu elim olayda dahi fırsat bulmuşçasına, insanlardan aşağı bir derekeden, başkalarının acıları üzerinden kendine yol yaparlar.
Nefreti sadece iktidar partisiyle sınırlı değildir örneğin. Onu destekleyen herkesten de nefret eder ancak kolay kolay dile getiremez. Ekran başında “delikanlılık” yaparlar da gerçek hayatta dik duran bir kişi gördüklerinde 20 kişi ancak “fikirlerini savunurlar.” Sürekli öfkelidirler, sesleri çok çıkar bu yüzden, kendilerini hep kalabalık görürler. Sükûneti terbiye edinmiş insanların seslerinin çıkmamasını fırsat bilirler.
Ellerinde kesin bilgi vardır, sürekli yayarlar. 24 saat daha eyleme devam edip Avrupa Birliği kararıyla hükümeti düşürmenin hayalini kurarlar. “Milyonlar sokakta, milyonlar eylemde” fotoğraflarını Google’da aratmak işine gelmediği için belki de kendilerini avuturlar.
İşte bu halleriyle çok kullanışlıdırlar. Ellerine geçen her karanlık senaryonun doğru olmasını umdukları için teyit etmez, yalnızca ve masumca(!) paylaşırlar. Kendileri bu yalanları üretebilecek kapasitede midirler? Olumlu cevap çok olası gelmiyor. Ancak kendileri tam da bu haberleri yayabilecek niteliktedirler. Sayıca yeterli, fikirce yetersiz, kendi ülkesini karalamaktan çekinmeyen, ancak hiçbir eyleminin sorumluluğunu almayan bir kalabalık. İyi planlanmış bir operasyon için biçilmiş kaftan, mükemmel kukla.