Tarih 15 Mayıs 2015. Yer Madrid Barclaycard Center. Fenerbahçe Euroleague yarı finalinde Real Madrid’e karşı sahada. İlk çeyrek oyun dengede giderken ikinci çeyrek bir şeyler oluyor ve Real Madrid 20 sayılık farkla kapatıyor ilk yarıyı. Fenerbahçe cephesinde ise ne bir isyan ne de bir mücadele göze çarpıyor. Sanki takım bizden bu kadar demiş ve havlu atıp maçtan ümidini kesmiş görüntüsü veriyor. Fenerbahçe ikinci çeyrek sonra tamamen oyun disiplininden kopmuş ve takım olmanın doğrularını bir kenara bırakıp bireysel çözümler aramakla meşgul. Hakeza bir gün sonraki CSKA Moskova ile olan üçüncülük maçında da maçın başından itibaren oyun karakterini sahaya yansıtamayıp oyundan erken kopan ve her ne kadar son çeyrekte bireysel çabalarla farkı kapatmaya başlasa da erkenden beyaz bayrağı çeken bir Fenerbahçe var.
Tarih 15 Mayıs 2016. Yer Berlin Mercedes-Benz Arena. Fenerbahçe Euroleauge finalinde CSKA Moskova’ya karşı sahada. Tıpkı tam bir sene önceki Real Madrid maçı gibi ikinci çeyrekte bir şeyler ters gidiyor ve CSKA Moskova 20 sayı farkla soyunma odasına gidiyor. Ama geçen yıldan taban tabana zıt görüntüler var sahada. Geçen yılki takım olsa bu durumda Goudelock’ın farkı bir an önce kapatmak adına bir iki tane yanlış üçlük tercihinin olumlu sonuçlanmasını bekleyeceğimizi hayal etmek hiç de zor değil. Fakat Fenerbahçe takım olarak isyan bayrağını çekiyor ve oyun disiplinini bozmadan sabırla mücadele ediyor. Bu sabırlı mücadele son çeyrekte mükâfatını veriyor ve Fenerbahçe 21 sayıdan geri gelip maçı kazanma noktasına getiriyor. Verilen mesaj çok açık ve net “Bizi yenmek için artık öldürmeniz gerekiyor.” Üç çeyrek boyunca can çekişen Fenerbahçe son çeyrek takım olarak hayata dönüyor ve müthiş bir karakter ortaya koyuyor.
Kim ne derse desin Final Four boyunca neredeyse süre alan hiçbir Türk oyuncu olmasa da bu takım iliklerine kadar duygularını ve amatörlüğünü ön plana çıkaran tipik bir Türk takımı hüviyetinde. İşte bahsettiğim karakter de buradan geliyor. Takımın sayı yükünü çeken lideri Bogdanovic’in Final Four’da hiç ortalarda gözükmemesi ve yine sezon boyunca takımı gerek savunma gerek hücumda taşımış fena da bir serbest atış yüzdesi olmayan (normal sezonda %55.6) Jan Vesely’nin final maçında 10’da 1 serbest atış atması buralara henüz yeni olan oyuncuların ne kadar duygularının işlerini yapmalarını engelleyecek şekilde ağırbastığını gösteriyor. Fakat bu aşırı dozda hissedilen duygular bu sezon Fenerbahçe’nin karakterini belirledi ve uzun süreden beri gelen kazanma alışkanlığı takımın kaybetmeyi her ne şartta olursa olsun reddeden kimliğini belirleyen en büyük faktördü. Final maçının uzatma dakikalarının son anlarını hatırlayacak olursak CSKA ‘tamam artık Fenerbahçe’yi öldürdük’ dediği anda Dixon’ın hiç yoktan gelen üçlüğü, tamam artık bu sefer kesin öldürdük dediği anda Datome’nin dipten gelen üçlüğü Fenerbahçe’nin mücadeleci, inatçı ve rakibin tüm hamlelerine reaksiyon gösteren kimliğini özetleyen görüntülerdi.
Peki bu karaktere ulaşmak için ne gibi süreçlerden geçti Fenerbahçe ya da Obradovic ne tür devrimler yaptı bu yapıyı inşa etmek için? Obradovic 2013’te Fenerbahçe’nin başına geldiğinde kurulan kadro ona ait bir kadro değildi. Fakat buna rağmen takımını şampiyon yapmayı başaran ama Euroleague’de kötü bir sezon geçiren Obradovic bir sonraki sezon için daha iyi oyunculardan kurulu bir takım yarattı. Nemanja Bjelica ve Andrew Goudelock’ın bireysel yetenekleri ve hızlı tempo basketbolunu kendisine ilke edinmiş bu takım gerek kırılgan olması gerekse takım savunması yönünden alarm vermesi sebebiyle yeniden bıçak altına yatırıldı. Taraftara göre bu takım hiç de fena değildi. Saha içinde sürekli bir aksiyon ve hızlı hücumlara dayanan bir hücum stratejisiyle oynanan Final Four bu sene için taraftarı memnun etmeye yetmişti. Fakat bu durumdan memnun olmayan birisi vardı. Koç, artık kendi felsefesini takım üzerine sinmiş olarak görmek istiyordu. Bu yüzden yapılacak ilk iş belliydi savunmayı ön planda tutan, mücadele karakteri yüksek ve sahada koçun askeri gibi davranacak oyunculardan kurulu bir takım. Evet, bu sene Fenerbahçe artık evrimini tamamlamış ve tam olarak Zeljko Obradovic’in takımı olmuştu.
Peki şimdi ne eksik diye soracak olursanız anahtar kelime tabii ki tecrübe. Final Four’da da gördük ki sezon boyunca takımı taşıyan, buralara henüz yeni Vesely ve Bogdanovic ortalarda yokken; buraları yıllardır oynayan Sloukas ve Antic tekrar Final Four’un “Adamlarla çocukların ayrıldığı yer” olduğunu hatırlattı. Artık herkes biliyor ki 2017 Euroleauge Final Four için kim favori dendiğinde Fenerbahçe başa yazılacak. Böyle böyle olacak. O amatör ruh yerini yavaş yavaş alışkanlıklara ve tecrübeye bırakacak, tabii takımın mücadeleci karakterinden ödün vermeden… Yolunu aşındıracağız artık Final Four’un. Obradovic’in uzun uğraşlar sonucu her yıl üzerine bir şeyler koyarak inşa ettiği yapıyı ve bu takım karakterinin arkasında sıkı sıkı duracağız ve bunda ısrar edeceğiz. Ve sonucunda da bu hikayenin mutlu sonla biteceğini Damir Javor da dahil basketboldan biraz anlayan herkes biliyor.