Günümüzde, özellikle büyükşehirlerden birinde yaşıyorsanız, sağınıza dönseniz bir AVM, solunuza dönseniz başka bir AVM karşınıza çıkıyor. Sadece alışveriş için değil; yemek yemek, spor yapmak, konsere veya imza gününe gitmek gibi pek çok sosyal aktivite için buluşma noktamız oluyor bu AVM’ler.
İşin ilginç yanı, artık kanıksadığımız; hatta dedelerimizden ve babaannelerimizden daha çok ziyaret ettiğimiz AVM’lerin çoğunun 2000 yılından öncesine kadar temelinin bile atılmamış olması.
Peki, AVM’ler bu kadar kısa bir süre içinde nasıl hayatımıza girdi? İşte bu soruyu cevaplayabilmek için Türk kültüründe ‘alışveriş’ kavramını incelemek gerekir. Alışveriş algısının bugünküne en benzer hali ise Osmanlı dönemindeki çarşılardır.
Çarşı kelimesi, Farsça “çarşu” sözünden gelir. “Açık alan” anlamına gelir. Batılı kültürlerde ise “market” kelimesi kullanılır. Market, bir mekânı ifade etmez. Yalnızca “alım-satım” anlamına gelir. Kelimeler arasındaki bu farktan da belli olacağı üzere, Batı kültüründe alışveriş kavramı, işin yalnızca eylem kısmını kapsar. Oysa ‘çarşı’, bu eylemin yapıldığı, ürünlerin sergilendiği, alıcının gezip dolaştığı, pazarlık yaptığı ve kendisi için en uygun ürünü aldığı açık alandır.
Bu alanların, yani çarşıların her birinin farklı bir hikayesi olduğuna ve pek çok insanın hayatının burada kesiştiğine inanılırdı. Türkiye’deki en ünlü çarşılardan biri olan Kapalıçarşı’yı, Orhan Veli şu dizelerle anlatmıştır:
Kapalı çarşı deyip geçme;
Kapalıçarşı,
Kapalı kutu.
Şehirler, çarşıları çevreleyecek şekilde kurulmuştu. Şehirleşmesi Osmanlı’ya dayanan hangi şehre gidersiniz gidin; şehir merkezinde bir çarşı; bu çarşının çevresinde çarşıdaki dükkânlara ürün sağlayacak iş hanları ve yine bu çarşının yanında cami, medreseler ve hastaneler görürsünüz.
Şehrin merkezini oluşturan bu çarşının merkezi ise bedestendir. Bedestenlerde para saklanır. Çekler ve senetlerin kayıtları tutulur. Böylece iki tacir arasında bir borç meselesi cereyan ettiğinde, kimin haklı olduğu buradaki kayıtlara bakılarak tespit edilecektir. Ticaret yapmak için farklı şehirlere veya ülkelere giden tacirler, kıymetli eşyalarını ve paralarını buraya emanet eder. Satışa çıkmayacak eşyalar bedestende depolanır. Bedestenler, Osmanlı ekonomisi için çok önemlidir. Bu nedenle doğrudan saray tarafından denetlenir. Sarayın kamu hizmeti amacıyla bedestenlerden borç aldığı da görülmüştür. Hanedan üyelerinin vakıfları da burada bulunur.
Merkezdeki bedestenden dışa doğru kuyumcular, bakırcılar, halıcılar ve kumaşçılar yer alır. Yabancı tüccarlara yeni ürünler burada tanıtılır. Ürünlerin kalitesi burada denetlenir. Ağırlıklarından renklerine kadar tüm detaylarıyla rapor edilir. Çarşının iç kısımlarından dışa doğru çıkıldıkça daha küçük ve ek kısımlar başlar. Ek kısımlarda genellikle bozulabilen ürünler satılır. Çarşının ana kısmına İstanbul’daki Kapalıçarşı; en son bahsettiğim ek kısımlara da, baharat ve hububat satılan Mısır Çarşısı örnek olarak verilebilir.
Cumhuriyet Dönemi itibariyle, şehirlerin büyümesi, nüfusun artmasıyla birlikte yeni yerleşim birimleri ortaya çıktı. Ürün talebinin de artması üzerine bu yerleşim birimlerine yeni çarşılar yapılmaya başlandı. Böylece cadde kültürü ortaya çıktı. Şehirlerin belli bir caddesinde, gruplar halinde, benzer ürünler satanlar yan yana olmak üzere dükkânlar açıldı. İnsanlar bu cadde üzerinde alışveriş yapmaya başladılar. Ankara’da Kızılay ve Tunalı Caddesi, alışveriş ve arkadaşlar arasında bir buluşma noktası olarak açık bir AVM görevi görmeye devam eden caddelerdir.
1980 sonrası küreselleşme ve nüfus artışı üzerine, talep de artmaya başladı. Bunun sonucunda dükkan sahipleri, yakın caddelere ve sokak aralarına şube açmaktansa, şehrin belli bölgelerinde, benzer dükkânlar ile birlikte iş merkezleri açtılar. Gıda marketlerinin ve lokantaların katılımıyla bu iş merkezleri, zamanla günümüz AVM’lerine dönüştü. Ankara’da uzun yıllar boyunca “Yürüyen Merdivenler” olarak bilinen iş merkezi, bu şekilde açılan ilk iş merkezidir ve Ankara’nın ilk AVM’si sayılmaktadır.
Nüfus artışı ve talep nedeniyle AVM’lerin yapılması ve sayılarının her geçen gün artması normal karşılanıyor. Fakat bir AVM’nin 100 metre yakınına bir AVM, karşısına da bir başka AVM yapılması, akıllara “Acaba bu kadar çok AVM’ye gerek var mı?” sorusunu da getirmiyor değil. Öyle ki, 2017’nin sonuna kadar Türkiye’deki AVM sayısının 454’e ulaşması bekleniyor.
Eski çarşı kültürüyle karşılaştırmak gerekirse, alışveriş merkezleri, çarşıların aksine, çok katlı ve kapalı alanlardır. Dükkânlar bitişik olarak yapılmıştır; tezgâh kültürü yok denecek kadar azdır. Belli bir ürünü almak için farklı dükkânları gezme ve satıcıdan bilgi alma imkânı mevcuttur; fakat pazarlık yapmak mümkün değildir. İnsani açıdan karşılaştırmak gerekirse, çarşılar sosyallik ve alışveriş için kullanılıyordu. AVM’ler de aynı amaçla kullanılıyor. Fakat AVM’lerin çarşılar kadar çok hikâyesi ve değerli bir mimarisi var mıdır – işte bu noktada tartışmayı sizlere bırakıyorum.
Kaynakça:
İrken, Cemalettin (2014). Bedestenden AVM’ye [Video / Belgesel dosyası]: https://www.youtube.com/watch?v=srM8uNc_pNE adresinden alınmıştır.
http://www.haberturk.com/ekonomi/is-yasam/haber/1162910-avm-sayisi-2017de-450ye-ulasacak
http://www.egitimkutuphanesi.com/bedesten-osmanli-carsilari-osmanli39da-carsilar-bedesten-ve-mimar-bedestenlerin-calisma-prensipleri/
Cengiz Tan
Güzel bir karşılaştırma olmuş, teşekkürler.