Bir gün Orient Express’le Londra’dan İstanbul’a gidecek olan trende iki İngiliz ve bir Türk aynı kompartımanda yolculuk ediyorlarmış. Sıcaktan bunalınca camı açmışlar ve içeriye bir sinek girmiş. İngilizlerden biri kılıcını çekip bir vuruşta sineği ikiye bölmüş. Sonra “Ben” demiş, “İngiltere’nin en iyi kılıç kullanan adamıyım”. Derken camdan bir sinek daha girmiş. Bu kez diğer İngiliz tabancasını çekip tak diye sineği vurmuş. Sonra da demiş ki “Ben İngiltere’nin en iyi silahşoruyum”. İş buya camdan bir sinek daha girmiş. Bu kez Türk sırası geldiğini düşünerek çakısını çıkarıp sineğe vurmuş ama sinek olduğu gibi duruyormuş. İngilizler gülerken bizimkisi de demiş ki “Ben İstanbul’un en iyi sünnetçisiyim”.
Benzer şekilde bu hafta sonu takip ettiğim üç büyük organizasyon bir araya geldi. İngiltere’de Formula 1 ve Wimbledon, Edirne’de ise Kırkpınar vardı.
Balaban Başpehlivan
Bu sene Kırkpınar’da yine heyecanlı güreş oldu. Cumartesi günü İsmail Balaban’la geçen senenin şampiyonu Recep Kara arasında uzun süre devam eden güreş, bir nevi final kadar kallaviydi. Recep Kara uzun süren güreşi savunma yaparak geçirince yorgun düştü, güreşi bitirmek için yapmaya başladığı oyunlardan birinde açık verince İsmail Balaban güreşi bitiren hamleyi yaptı.
Final güreşindeyse İsmail Balaban ve Orhan Okulu karşılaştı. İkisi de çevik ve atak güreşi seven pehlivanlar olduğu için güreşin heyecanlı geçeceği belliydi. Güreşin başında karşılıklı sert elenseler güreşi gerdi. Pehlivanlar o kadar sinirlendi ki bir ara güreşten ziyade boks maçına döndü. İki güreşçi çocukluklarından beri birçok kez karşılaşmış ve aynı yörenin –Antalya yöresi- güreşçileri olduklarından aralarında aslında bir dostluk da vardı. Merkez hakemlerinin güreşe müdahil olduğu anda İsmail Balaban’ın “Sen başlattın elenseyi. Ben mi başlattım?” demesi de bunun bir göstergesiydi. Güreşin sonunda İsmail Balaban muhteşem bir yenişle kemeri kuşandı.
Efsane Geri Döndü
İngilizlerin diplomasiden sonra dünya çapında iddialı olduğu ikinci şey olan Wimbledon’da bu yıl temaşa vardı. 2012’de Federer Wimbledon şampiyonu olunca herhalde son şampiyonluğu olur diye düşünmüştüm. Sonrasında gelişen süreç, benim için tenisi namertlerin kaplaması şeklinde tecelli etti ve tenisten giderek soğudum.
Ancak bu yıl Federer, adeta ben buradayım dedi. Önce Avustralya Açık turnuvasında Roger Federer – Rafael Nadal finali oldu ki özlediğimiz muhteşem maçlardan biriydi. Sonra 35 yaşındaki Roger Federer, Wimbledon’ı finalde set vermeden kazandı. Bu Federer’in Wimbledon’ı 8. kazanışı oldu.
Silverstone Hamilton’da
Silverstone’un en belirleyici özelliği olan yağmur bu yarışta da kendini gösterdi. Buna rağmen durgun geçen yarışta son on tur harikulade heyecanlıydı.
Hamilton yarışı başladığı gibi bitirerek kazandı. Diğer taraftan, Hamilton’un gerilerden başlayan takım arkadaşı Bottas yüksele yüksele ikinci ve üçüncü giden Räikkönen ve Vettel’e yetişti. Daha sonra Vettel’i geçerek podyumu bir köşesinden tutan Bottas, aslında halinden memnundu. Fakat 49. turda yani yarışın bitmesine iki tur kala Räikkönen’in lastiğine saplanan bir parça yüzünden lastik parçalanmaya başladı. Bu şekilde Bottas umduğundan fazlasını bularak yarışı ikinci sırada bitirdi.
Mercedes garajında sevinç yaşanırken Ferrari garajına hüzün çökmüştü. Räikkönen’in pitten çıkarak dördüncü sıraya yerleşmesi içlerini bir nebze olsun rahatlatırken bu sefer Vettel’i sürünürken gördük. Yine lastik sorunu Ferrari’yi bulmuştu. Bu şekilde Hamilton pilotlar şampiyonasında önemli puanlar kazanmış oldu.
Yararlanılan kaynaklar:
tr.motorsport.com
Servetifünun, Mayıs 1899