Sened-i İttifak, 7 Ekim 1808 tarihinde imzalanmış, dönemin hukuki metinlerinden oldukça farklı nitelikler taşıyan bir belgedir. Kimine göre Osmanlı’nın Magna Carta’sı; kimine göre ise bir utanç belgesi olan Sened-i İttifak’ı daha iyi anlayabilmek için, biraz daha geriye gidip Nizam-ı Cedid’ten başlamanın daha isabetli olacağını düşünüyorum.
Nizam-ı Cedid, “Yeni Düzen” anlamına gelen, III. Selim’e ait askeri alanda ıslahatlar bütünüdür. Nizam-ı Cedid ordusunun kurulma amacı, talimli asker yetiştirmek ve yeni silahların kullanımını yaygınlaştırmaktır. Uzun vadede ise, uzun zamandır eski düzeniyle işlemeyen Yeniçeri Ocağı’nı eskisi gibi işler hale getirmek; düzen hala sağlanamadığı takdirde tamamıyla kaldırmaktır. Hazırlanan tüzük neticesinde, Nizam-ı Cedid 24 Şubat 1783’te kabul edilmiş ve yeni ordu düzeni, üniformalar ve talim metotları getirilmiştir.
Nizam-ı Cedid ordusunun uyum sağladığı yeni düzen ve talimlerdeki başarıları, zamanla Yeniçeri ordusunu rahatsız etmeye başladı. Yeniçeriler, Nizam-ı Cedid ordusunun kaldırılması ve tekrar eski düzene dönülmesi talebiyle 1807 yılında Kabakçı Mustafa önderliğinde ayaklandı. Kabakçı Mustafa İsyanı olarak bilinen bu ayaklanma sonucunda Nizam-ı Cedid ordusu, 29 Mayıs 1807’de bizzat III. Selim tarafından kaldırıldı. III. Selim tahttan indirildi. Yerine IV. Mustafa geçirildi.
Bunun üzerine Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim’i tekrardan tahta çıkarmak için İstanbul’a yürüdü. Paşa ve askerleri sarayı kuşattığı sırada IV. Mustafa, III. Selim’in tekrar tahta geçmesini engellemek için III. Selim’i öldürttü. Ancak III. Selim’in ölmesi, IV. Mustafa’nın tahtından olmasını engellemedi. Yerine III. Selim’in şehzadesi II. Mahmud getirildi. Alemdar Mustafa Paşa da sadrazam oldu.
Dönemin özelliklerine bakıldığında, Osmanlı’nın merkezi otoritesi oldukça zayıftı. Rumeli ve Mısır’daki ayanlar, kendi eyaletlerinde adeta bağımsız idareler kurmuşlardı. Merkezden ayrı hareket ediyorlardı. Özellikle bu bölgelerde zenginleşen toprak beyleri tarımsal ve ticari faaliyetleri tekeline almaya başlamıştı. Alemdar Mustafa Paşa, ayanların ve toprak beylerinin bu derecede güçlenmesinin, padişahın ve kendisinin otoritesini sarstığının farkındaydı. Bu nedenle Payitahta sadık ve güçlü ayanlarla birlik olma kararı aldı. Ayanları İstanbul’a davet etti. Amacı “Meşveret-i Amme” denilen, Osmanlı’nın ileri gelenlerinin toplanıp bir danışma meclisi oluşturmasını sağlamaktı. Böylece hem padişahın otoritesini teyit edecek hem de ayaklanmaları yakın olan ayanlara ve toprak beylerine karşı ittifak oluşturacaktı.
Davet edilen ayanların çoğu Meşveret-i Amme’ye katıldı. 29 Eylül 1808’de Kağıthane’de düzenlenen toplantıda, merkezi otoritenin tekrar sağlanması uğrunda yapılan görüşmede sorunlar görüşüldü ve çözüm önerileri sunuldu. Ortak kararlar alındı. Alınan kararlar, bir giriş metnini takip eden yedi şart halinde kaleme alındı.
Metnin giriş kısmı, şartların hazırlanmasına dair bir gerekçe niteliğindeydi. Osmanlı’nın merkezi otoritesinin sarsıldığı ve otoritenin tekrar sağlanması amacıyla yapılan toplantılar sonucunda bir ittifakın oluşturulduğu yazıyordu.
Şartları kısaca özetlemek gerekirse; düzenlenen yedi şarta göre sırasıyla, padişah devletin temeliydi. Devletin askeri gücünün devamı ve devlet gelirlerinin korunması sağlanacaktı. Sadrazamdan gelen bir emir, padişahtan gelmiş gibi kabul edilecek ve derhal uygulanacaktı. Senedi imzalayanlar, görevlendirildikleri işlerle uğraşacak ve kendi toprakları dışına müdahale etmeyeceklerdi. Yine kendi bölgelerini ve bölgedeki halkı koruyup zulüm etmeyeceklerdi. Olası bir ayaklanma durumunda merkezden emir gelmese bile derhal askeri müdahalede bulunabileceklerdi. Kazalar ölçülü biçimde vergilendirilecekti. Bu şartlara uymayanlar yine senedi imzalayanlar tarafından ortak bir kararla men edilecekti.
Bu yedi şarta ek olarak, senedin devamlılığını sağlamak adına sonradan Sadrazam veya Şeyhülislam olan herkesin makama geçtikleri anda bu senedi imzalamaları gerektiği vurgulanan bir ek madde konulmuştur.
Senet, 7 Ekim 1808 tarihinde Sadrazam, Şeyhülislâm, Kaptanpaşa, Kadı Abdurrahman Paşa , Kazaskerler, Sadrazam Kethüdası, Yeniçeri Ağası, Defterdar ve Reis Efendiler, Rikab-ı Hümayun Kethüdası Mustafa Reşid Efendi, Bahriye Nazırı, Çavuşbaşı, Ruznamçe-i evvel, Başmuhasebeci Ahmet Efendi, Sipahiler Ağası, Beylikçi ve Amedçi Efendiler, Cebbarzade Süleyman Bey , Sirozlu İsmail Bey , Karaosmanoğlu Ömer Ağa ve Çirmen Mutasarrıfı tarafından imzalanıp mühürlendi.
Sened-i İttifak, Padişah ve Sadrazamın otoritesini pekiştiren, ittifakta bulunan ayanları koruyan, birbirlerinin işlerine karışmalarını engelleyen ve yönetilen halkın lehine de genel koruyucu hükümler getiren bir senettir.
Bazı görüşlere göre, Sened-i İttifak sadece merkezin ve ayanların lehine düzenlemelerin getirildiği bir senetti. Fakat senette açıkça fakir ve fukaranın gözetilmesi, vergilendirmede ölçülü davranılması ve soruşturma gerçekleşmeden cezalandırma yapılamayacağını öngören şartlar mevcuttur. Dolayısıyla halkın lehine hiçbir düzenleme yapılmadığının iddia edilmesinin isabetli olmadığı kanaatindeyim.
Sened-i İttifak’ın hukuki değerine gelirsek, bu konuda bir uzlaşı yoktur. Sıddık Sami Onar’ın da savunduğu bir görüşe göre, Sened-i İttifak Osmanlı’nın anayasal gelişiminde atılmış olumlu bir adımdır. Hukuk devletine doğru bir ilerleyiş söz konusudur ve hatta meşruti monarşinin izleri de görülmektedir. Bu görüşe göre Sened-i İttifak, Osmanlı’nın “Magna Carta”sıdır. İleri sürülen aksi görüş ise, Sened-i İttifak’ın ayanların merkeze zorla imzalattığı bir “utanç belgesi” oluşudur. Zira ayanların hepsi toplantıya gelmemiştir. Senedi imzalayan 21 kişinin sadece 4’ü ayandır. İki zıt görüşün de dayanakları vardır. Ancak Sened-i İttifak, zaten geçerliliğini dahi sürdürememiş bir belgedir. Bunun en temel sebebi, 15 Kasım 1808’de Alemdar Mustafa Paşa’nın yeniçeriler tarafından öldürülmesidir.
Belgenin niteliği ise dönemin diğer hukuki belgelerine benzememektedir. Doktrinde Sened-i İttifak’ın bir sözleşme olduğu kabul edilmektedir.
Kimileri Sened-i İttifak’ın Osmanlı’nın ilk anayasası olduğunu savunmaktadır. Kemal Gözler’in tanımıyla maddi anlamda anayasa, devletin temel organlarının kuruluşunu ve işleyişini belirleyen hukuk kurallarının bütünüdür. Ayanların devletle ilişkisi, yükümlülükleri ve hakları senette düzenlenmiştir. Halkın da hakları ve yönetilmesine yönelik sınırlar şartlarda bulunmaktadır. O halde Sened-i İttifak maddi anlamda anayasal nitelik taşımaktadır.
Fakat şekli anlamda anayasa, normlar hiyerarşisinde en üst sırayı işgal eden, kanunlardan farklı ve daha zor bir usûlle konulup değiştirilebilen hukuk kurallarının bütünüdür. Bu tanıma göre Sened-i ittifak şekli anlamda anayasa tanımıyla bağdaşmamaktadır. Anayasanın şekli ve maddi tanımlarından yola çıkarak, Sened-i İttifak’ın anayasal nitelik taşımasına rağmen anayasa olmadığı kanısındayım.
Sonuç olarak, Sened-i İttifak, her ne kadar hedeflenenin aksine uygulanamamış olsa da, Osmanlı tarihi açısından önemli bir belgedir. Demokratik açıdan farklı kıstaslara göre değerlendirilebilir ancak hukuki boyutta anayasal nitelikte olması, yenilikçi bir belge olduğuna işaret etmektedir. Uzun bir süre uygulansaydı ve etkilerini görebilseydik, Osmanlı’nın Magna Carta’sı mı, yoksa utanç belgesi mi olduğuna dair kesin bir kanıya varabilirdik. Fakat Sened-i İttifak’ın tarihsel etkisi ve dolayısıyla da önemi oldukça sınırlıdır.
Kaynakça:
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/22/83.pdf
http://www.anayasa.gen.tr/anayasakavrami.htm
http:/osmanli.site/osmanli-padisahlari-sultan-padisah-sultanlari/sultan-3-selim/nizam-i-cedit-kabakci-mustafa-isyani-vaka-yi-selimiye1807-iii-selim-zamani/
http://www.anayasa.gen.tr/senediittifak.htm