Hem Müslüman Hem Hristiyan Olan Türk Denizciler

Din değiştirip Türk saflarında savaşan denizciler, çoğunlukla Osmanlı İmparatorluğu’nun Akdeniz’deki gücünü artırdığı 15. ve 16. yüzyıllarda karşımıza çıkar. Bu dönemde korsanlık, deniz ticareti ve deniz savaşları arasında ince bir çizgi vardı. Özellikle Akdeniz’de faaliyet gösteren korsanlar, din değiştirerek Osmanlı saflarına katılmayı ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan cazip bir seçenek olarak görmüşlerdir. Ancak, günümüzdeki bilgi erişim ağına sahip olmadıkları için kabul ettikleri dini, İslam’ı, tam anlamıyla tanıyamamış olabilirler. Bu durumun ardında pek çok tarihsel, sosyal ve psikolojik sebep yatmaktadır.

Din Değiştirmenin Nedenleri

  1. Ekonomik Çıkarlar:
    Osmanlı İmparatorluğu, denizciler ve korsanlar için güvenli bir liman sunuyordu. Osmanlı himayesine giren denizciler; ganimetlerden pay alıyor, maaşlı olarak çalışabiliyor ve Osmanlı donanmasının güçlü altyapısından faydalanabiliyordu. Avrupa’da korsanlıkla geçinen bazı denizciler, Osmanlı’ya katılarak düzenli bir gelir elde etme fırsatı bulmuşlardır.
  2. Siyasi Koruma:
    Osmanlı himayesine giren korsanlar, Hristiyan dünyasındaki kovuşturmalardan kurtulabiliyordu. Din değiştirenler, sadece siyasi koruma elde etmekle kalmıyor, aynı zamanda Osmanlı’nın toplumsal yapısına da entegre oluyorlardı.
  3. Özgürlük ve Sosyal Statü:
    Osmanlı’da başarılı bir denizci ya da asker olmak, toplumsal merdiveni hızla tırmanmak anlamına gelebiliyordu. Müslüman olduktan sonra kaptanlık, sancak beyliği gibi unvanlara erişenlerin sayısı az değildir.

Bu ve benzeri sebeplerle diyebiliriz ki manevi bir arayıştansa tamamen maddi amaçlar için gazilerimiz din değiştirmiştir. Hatta dinin içeriğinden o kadar habersizlerdir ki Hristiyan topraklara geri dönüp de yakalanan gazilerimiz din değiştirdiği için engizisyona gönderildiğinde karşımıza çok şaşırtıcı örnekler çıkmaktadır. Örneğin Kelime-i Şehadet nedir sorusuna verilen bazı cevaplar şöyledir:

“Allah tektir ve ne azizler vardır ne de Allah’ın annesi.”

“Allah vardır ve var olacaktır ve Hz.Muhammed de onun sırdaşıdır.”

Bazı kişiler Hz.Muhammed’i İsalaştırma yoluna gitmekteydi:

“Göklerdeki en büyük tanrı Muhammed’dir.”

“Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed ondan daha büyüktür.”

“Hz.Muhammed Allah’tır ve La ilahe illallah gloria patris et filio.”

Sadece Kelime-i Şehadet üzerinden değil, inanış üzerinden de senkretik bir din görüyoruz. Örneğin, Hz.Muhammed’in İsa gibi dirileceğine inananlar varken aynı zamanda Hz.Muhammed’in kişiliğinin Allah’ın ikinci kişiliği olduğunu söyleyenler de vardır.

Kendi yorumunu katanlar da eksik değildir. Örneğin yeni Müslüman olmuş bir Rum’a göre Yahudiler çarmıha İsa’yı değil Musizabba adında bir Türk’ü germiştir.

Garp Ocakları (Osmanlı’nın Korsanlarının Üsleri)

Peki Türk Derken Ne Kastediyoruz?

Öncelikle, Osmanlı Denizciliğinin Akdeniz’deki safhasını ilk aşamada değerlendirdiğimizde karşımıza bu denizcilerin İspanya’dan kovulan Müdecceller yani Endülüs Müslümanları olduğunu görüyoruz. Bu kişiler, Fas kıyısına yerleşerek Akdeniz’de Türk Sultanı adına akınlar yapmaya başlamışlardır. Bu yeni gelen Müdecceller, İspanya’da da yerleşik bir eşkiya kültürüne sahip olduğu için korsanlık konusunda bir yabancılık çekmemiş ve Türk İmparatorluğunun da desteğini arkalarına alarak Kuzey Afrika’da yaşama tutunmuşlardır.

İkinci nesil Türk denizcilerine göz attığımızda bu kişilerin Batı Anadolu’dan gelen Türkmenler (ekseriyetle Alevi-Tahtacı) olduklarını görmekteyiz. Devrin kaynaklarında Türk ifadesi kullanıldığında elbette buradan dini bir anlam çıkarılmalıdır. Zaten bu devir için Müslüman olmak Türk olmak anlamına gelmektedir. Batı Anadolu’dan gelen bu Türkmen denizcilere baktığımızda bu kişilerin daha önceki yüzyıllarda palazlanan Venedik-Osmanlı çatışması sonrası korsanlığa başladıklarını ve sonra organize bir denizci kültürüne sahip olduklarını görmekteyiz. 16. yüzyılın başında da Kuzey Afrika’ya geçip orada akınlarına devam etmişseler de Doğu Akdeniz ile ilişkilerini hiç kesmemiş olup sıklıkla ana vatanlarına geri dönmüşlerdir. Kuzey Afrika’da ise her ne kadar Müslüman olsalar da yerel halk ile Türk oldukları için iyi bir ilişki kuramamışlar ve bir Ruling Caste oluşturarak yerli halk ile aralarına ciddi bir mesafe koymuşlardır.

Durum böyle olunca artan asker ihtiyacını yerli halktan değil de esir düşmüş ya da gönüllü olarak imparatorluk topraklarında bulunup da Müslüman olan Avrupalılar üçüncü nesil Türk denizciler olarak karşımıza çıkmakta. Üstelik Akdeniz’deki Osmanlı-Habsburg çatışması arttıkça özellikle Cezayir’de Avrupalı denizcilerin sayısını arttığını kaynaklarda görüyoruz ki denizcilerin sadece %28’i Türk’tür. Ancak teknoloji ve ticaret yolları geliştikçe Osmanlı denizciliği de buna göre kendini değiştirmek zorunda kaldı. Bunun sonucunda Türk denizciler Akdeniz’deki gemi tiplerini bırakıp Atlas Okyanusunda operasyon yapacak şekilde yeni donanma ve gemi inşaatı tekniklerini öğrenmek zorunda kaldı ve bu sebeple Kuzeyli denizcilerle iş birliği yapmak zorunda kaldılar ve bunun sonucunda da Türkiye’ye gelen Kuzeyli denizciler Müslüman yani Türk olup Osmanlı saflarında savaşmışlardır.

Öyle ki bu Kuzeyli nesil de dördüncü nesil Türk denizciler olarak bilinir. Öyle ki 1627 yılında Osmanlı’ya bağlı Cezayirli korsanlar, Küçük Murat Reis (Jan Janszoon van Haarlem) önderliğinde İzlanda’ya yönelik bir akın düzenledi. Hollanda kökenli bir denizci olan Küçük Murat Reis, Müslüman olduktan sonra Osmanlı hizmetine girmiş ve Akdeniz’de önemli bir korsan lideri haline gelmişti. Bu seferde, Cezayir Limanı’ndan 15 gemiyle yola çıkan Osmanlı filosu, Cebelitarık Boğazı’ndan geçerek Atlas Okyanusu’na açıldı. Önce İspanya ve Fransa kıyılarında baskınlar düzenleyen korsanlar, kuzeye yönelerek Britanya Adaları ve Faroe Adaları’na ulaştı.

Murat Reis

Hristiyanlıkla İlişkisini Kesemeyenler

Kaynaklarda eski inançları ile ilişkisini kesemeyen Türk denizcilerin de varlığını biliyoruz. Öyle ki abdesti günah çıkarmakla eş değer tutanı bildiğimiz kadar evlenirken İncil üzerine basanları biliyoruz. Hatta gizli gizli kilise vaazlerine katılanlar olduğu kadar eski inançlarına olan özlem sebebiyle İtalya’ya kaçıp geri Hristiyan olan denizcilerin de varlığını biliyoruz. Hatta Barbaros Hayreddin Paşa’nın Aziz Petrus gününde Papalık topraklarına saldırmamasını Fransız Amiral’in araya girmesine borçlu olduğunu söyleyenler kadar eski inancından dolayı saldırmadığını söyleyenler de vardır. Türk denizcilerin denize pazar ya da cumartesi günleri çıkmaları, ele geçirilen gemilerdeki Hristiyan mozaiklerinin korunması da bazı kayıtlarda yazmaktadır. Asıl somut bir örnek verilecek olursa o da Lampedusa Adası’dır.

Bu adaya uğrayan denizcilerden Hristiyan olanlar Meryem Ana adına sunak koyarken Müslümanlar bir veli adına sunak koymaktadır.

Ünlü Paşalardan Eski İnancının İzini Taşıyanlar

-Aslen İtalyan bir Hristiyan olan Kılıç Ali Paşa, Müslüman olduktan sonra Osmanlı donanmasının en önemli kaptanlarından biri haline geldi. Ancak Hristiyan kökenlerinden gelen bazı alışkanlıklarını tamamen terk edemediği belirtilmiştir. Örneğin, özellikle İnebahtı Deniz Savaşı sırasında sık sık istavroz çıkardığı rivayet edilir. Avrupalı denizcilik geleneklerine aşina olması, Osmanlı saflarında farklı bir denizcilik tarzı geliştirmesine katkı sağlamıştır.

Osmanlı’da Köle Pazarı

-Dragut olarak da bilinen Turgut Reis, Müslüman olduktan sonra Osmanlı donanmasında önemli roller üstlenmiştir. Ancak, özellikle Akdeniz’deki faaliyetleri sırasında Hristiyan Avrupa’nın korsanlık stratejilerini uyguladığı ve yer yer eski inançlarından gelen davranışlar sergilediği belirtilir. Ayrıca, esir Hristiyanlarla kurduğu ilişkilerde zaman zaman Hristiyan geçmişine duyduğu nostaljinin izleri görülmüştür.

Kaynakça

Bennassar, B., & Bennassar, L. (2006). Les chrétiens d’Allah: L’histoire extraordinaire des renégats, XVIe et XVIIe siècles. Perrin.

Gürkan, E. S. (2017). Sultanın korsanları: Osmanlı Akdenizi’nde korsanlık, esircilik, savaş ve diplomasi. İstanbul: Kronik Kitap.

(Kafadar, C. (1995). Between Two Worlds: The Construction of the Ottoman State. University of California Press.)

İnalcık, H. (1994). The Ottoman Empire: The Classical Age, 1300-1600. Phoenix Press.

https://diplomacy.state.gov/wp-content/uploads/2023/08/Barbary-States-Map_resized.jpg

https://encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcR6lfAjwrvRXBcHK8BP3uWk8-HPwuN_q_vqfw&s

https://i0.wp.com/slavetofortune.com/wp-content/uploads/2015/02/murat_reis.jpg?resize=220%2C310

(Hess, A. C. (1972). “The Evolution of the Ottoman Seaborne Empire in the Age of the Oceanic Discoveries, 1453–1525.” The American Historical Review, 77(7), 1892-1919.)

Hess, A. C. (1970). “The Ottoman Conquest of Egypt (1517) and the Beginning of the Sixteenth-Century World War.” International Journal of Middle East Studies, 4(1), 55-76.

(İnalcık, H. (1994). The Ottoman Empire: The Classical Age, 1300-1600. Phoenix Press.)

Anonim, ’Histoire chronologique du royaume de Tripoly

Leave a Reply