Üniversite hayatımızın gündelik terimlerinden birisidir diyebileceğimiz kelimedir Kapitalizm. Sorsanız hemen herkes bir şeyler bilir, söyler kapitalizm hakkında. “kanka bunlar hep kapitalizm işte…”, “kapitalist değil mi hepsi, tabi yapacaklar zammı kızım”,”biz sosyalistiz ağabey kapitalizm bize ters”, “dinime imanıma sömürüyorlar vallahi”, “kapitalizm olmasa bu dersler de olmazdı kanka” gibi bir çok söyleyişle karşılaşmamız mümkün. Ama, acaba, kaçımız kapitalizm hakkında araştırma yaptık? Mesela kapitalizmi vikipedi sayfasından okuduk mu veya bir bilene danıştık mı? Yapmadıysak hala geç değil. Bu yazı dizisi size bir çok bilgi verecek. Bu yazı dizisinde kapitalizmi gelişmenin ön koşulu kabul edip, uygulanan ekonomik modelleri daha çok sosyokültürel açıdan inceleyeceğiz.
Öncelikle kapitalizm dediğimiz zaman 2 farklı tanım karşımıza çıkıyor: ekonomik tanım ve ideolojik tanım. Bir ekonomik sistem olarak kapitalizm, ticari mallarım üretimidir. Bir kaç kilit noktası vardır. (1) Üretim yapan malların sahipliği ağırlıklı olarak özel sektördedir. Üretimde, özel sektörün otoritesi hissedilmektedir. (2) Ekonomik hayat, market prensiplerine ve fiyat mekanizmasının sonucunda belirlenen ve kullanılmakta olan kaynaklara göre organize edilir. Market prensibi genel olarak laissez faire’dır (bırakınız yapsınlar). Fiyat mekanizmasından kasıt ise yapılan arzın, ürünün fiyatına göre değişkenliğidir. Ürünün fiyatı artarsa daha çok üretilir, dolayısıyla kaynakların kullanımı artar. (3) Kölelik sisteminin yerini günümüzde maaşlı işçilik almıştır denilebilir. Önceden karın tokluğuna çalışan köleler varken, şimdi kazancı ancak karnını doyurmaya yeten işçiler var. (4) Kar marjını maksimuma çıkarma eğilimi, girişimcilik ve çalışkanlığı motive eder. Daha çok kâr etme ve kazanma isteği, insanı kamçılar.
Bu kilit noktaları değerlendirirken unutmamamız gereken şey, saf-kan bir kapitalist sistemin olmadığıdır. Sisteme hiç bir şekilde karışmama ideolojisi (laissez faire) illaki bir yerlerde tıkanıyor ve sisteme devlet müdahalesi gerekiyor. Tam tersi de geçerli. Her şeyi devletin kontrol ettiği saf-kan sosyalist sistemler de mümkün değil. Konumuza dönersek, ideoloji olarak kapitalizm, büyük ölçüde klasik liberalizmle örtüşmektedir.
Soğuk savaş dönemi sona erip Sovyet Rusya’nın yıkılmasının ardından, ekonomik sistemden kapitalizmin çıkarılamayacağı anlaşılmıştır. Soğuk savaşı Amerika’nın kazanması, kapitalizmin önündeki sosyalizm duvarını yıkar. Böylece gelişmek isteyen ülkeler, kapitalizmin bir kenarından tutmak istemişlerdir. Einstein’ın dediği gibi; “Takdir ediliyorsan değil, taklit ediliyorsan başarmışsın demektir.” Kapitalizm, sistemin vazgeçilmezi olduktan sonra, değişik varyasyonlar geçirip çeşitlendi. Faşist Almanya toparlanabilmek için kendince bir model geliştirirken, Japonya’nın yıkım sonrası geri dönüşü de muhteşem olmuştu. Böylece bu iki devlet öncülüğünde kapitalizm çeşitlendirildi.
Kapitalizm 3’e ayrılır.
· Girişimci Kapitalizm (Entrepreneur Capitalism) -Amerika örneği
· Sosyal Kapitalizm (Social Capitalism) – Almanya örneği
· Devlet Kapitalizmi (State Capitalism) – Japonya örneği
Bu üç farklı sistem, ekonomik kapitalizmin kilit noktalarında anlaşmışken, uygulamada çok farklılaşmışlardır. Bir sonraki yazımızda bu kavramları daha derinlemesine inceleyeceğiz.
Dipnot: Wikipedia sayfasını okumayın berbat ötesi, hiç beğenmedim.
Serinin ikinci yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
Serinin üçüncü yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
<Kaynakça>
Andrew Heywood – Politics syf 131
Resim: Onedio.com