7 Mayıs 1945 günü Nazi Generali Alfred Jodl Almanya’nın kayıtsız şartsız teslim belgesini imzaladığında II. Dünya Savaşı Almanya açısından resmi olarak sona erdi. Müttefik devletler, I. Dünya Savaşı sonrası uyguladıkları politikaların I. Dünya Savaşı’nın çıkmasında etkisinin büyük olduğunun pekala farkındaydılar. Başta ödeyebileceğinin çok üstündeki savaş tazminatı olmak üzere Versaille Antlaşmasında yer alan diğer hükümler Almanya’da (3rd Reich) Nazizmin doğuşu ve yükselişine zemin hazırlayacak olan ekonomik istikrarsızlığın tohumlarını atmıştı. I. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan hiper enflasyon[1] sebebiyle paranın alım gücü o kadar düşüktü ki, halk kitleleri bunu protesto etmek için onlarca banknot yakıyorlardı.
Bu dönemde Alman para birimi neydi sorusunun cevabı ise; papiermark. Türkçe’ye direkt çevrilmiş hali “kağıt para”. 1919-1923 yılları arasında kullanıldı, Weimar Cumhuriyeti’nin para birimiydi. Yani günümüz Almanya’sının Nazi Almanyası (Üçüncü Reich) olmadan önceki hali denebilir. Weimar, İtilaf devletlerine olan borcunu para basarak ödemeyi deneyince ortaya çıkan hiper enflasyon ardından piyasaya sürülen para birimleri rentenmark ve reichsmark idiler. Bunlar Nasyonal Sosyalist İşçi Partisinin iktidarda olduğu zaman da kullanılmışlardır. Para birimi değişimi bir nebze de olsa enflasyonu giderici etki yapmıştır.
Öte yandan Adolf Hitler’in yaptığı ekonomik reformlara daha ilginç örnekler vermek gerekirse, çalışmayan kadınların ailelerinin daha az vergi ödemesini öngören politikası göze çarpanlardan olabilir. I. Dünya Savaşında erkekler orduda görevli oldukları için istihdam genellikle kadınlar tarafından sağlanıyordu. Dolayısıyla savaş gazileri Weimar’a geri dönünce, ya gelenler için yeni iş imkanları yaratılmalı ya da çoğu kadınlar tarafından doldurulmuş olan iş imkanları bir şekilde erkeklere açık hale getirilmeliydi. Normal şartlarda belki bu gerçekte yol açtığından daha az soruna yol açardı ama Versailles Antlaşması sebebiyle orduya getirilen kısıtlama Almanya’nın elindeki iş gücünü yöneltebileceği kanallardan birini daha kapatmış oluyordu. Bu durumda yeni fabrikalar kurmak zaten oldukça zordu. Yetmezmiş gibi dünya hızla büyük bunalıma doğru sürükleniyordu. Bu şartlar altında Hitler’in yaptığı cinsiyet ayrımı temelli politika, işsizliği azaltmada etkili rol oynadı denebilir. En azından bu illüzyonu yarattı.
Nazi Almanyası bir yana, II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’ya gelindiğinde yine savaş sonrası, enflasyonun yüksek olmaya yatkın olduğu bir dönem gözlemleniyordu. Almanya II. Dünya Savaşından çıktığında sanayi üretimi savaş öncesi sanayi üretiminin üçte biriydi. Ham madde, makine ve enerjide yaşanan kıtlıklar da zaten az olan üretimi bir o kadar daha geriletiyordu. I. Dünya Savaşı benzeri sonuçların doğmasını engellemek adına 1945-1949 yılları arasında Almanya’da vuku bulan ekonomik kalkınma hareketlerinin ve adımlarının bütünü Almanya’nın yeniden yapılandırılması olarak adlandırılır. Türkiye ve Yunanistan’ı da yardım edilecek nesneler olarak ele alan Marshall yardımları, Almanya için de öngörülüyordu.
1948 yılında, euroya geçene kadar kullanmak üzere Almanya Federal Cumhuriyeti’nin resmi para birimi olarak kalacak olan Alman Markı’na (Deutsche Mark) geçildi. Kullanımına başlanmasının kısa süre ardından Alman Markı, Amerikan Doları’ndan hemen sonra gelerek en güvenilir ikinci büyük rezerv para birimi olarak uzunca süre piyasada kaldı.
Peki ülkeler neden para biriminde değişime giderler? Yeni bir para birimi yaratmak yalnızca yeni bir paradigma oluşturmaktan mı ibaret? Para birimi değişimi bir ülkeye ne gibi yararlar sağlayabilir, ne gibi zararları olma olasılığı vardır? Almanya’nın yeniden yapılanma dönemi sonrası başarısı yalnızca para birimi değişimine bağlanabilir mi? Serinin gelecek yazısının bu sorulara cevap niteliğinde olmasını umuyorum.
Bibliyografya
Graham, F. D. (1930). Exchange, Prices and Production in Hyper-Inflation:1920-1923. New York: Princeton University Press.
Malzahn, M. (1991). Germany 1945-1949. London: Routledge.
Sauermann, H. (1950). The Consequences of the Currency Reform in Western Germany.
[1] Hiper-enflasyon: Kesin kabul edilmiş bir ölçütü veya alt sınırı olmasa da genellikle herhangi bir ülkede enflasyon oranı %200’ü aştığında bu, hiper enflasyon olarak adlandırılmaya başlar.
RALKAN
Bilgilendirici ve akıcı yazılarınızın devamını diliyorum.