10 Kasım… Saat 9’a 5 geçer, herkes ne işi varsa bir kenara bırakır ve tüm ülke bir sessizliğe bürünür. Ülkemizin kurucusu, o büyük önderin miras bıraktığı ilkeler ve inkilaplarla hala kalbimizde yaşadığını ve bize ne kadar büyük bir servet bıraktığını iliklerimize kadar hissederiz. Gücünü milletten alan, bağımsızlığı ve özgürlüğü kendine temel edinmiş, din ve devlet işlerini birbiri ile karıştırmayan, insanlık ve insan sevgisini her şeyin üstünde tutan, bilime ve çağdaşlığa önem veren, savaşı değil barışı benimseyen ve devrimleriyle bir millete yön veren bir liderin, bize öncülük ettiğini düşünerek onunla gurur duyarız. Bu gururu onun getirdiği ilke ve inkilaplara yani onun mirasına sahip çıkarak taçlandırmamız gerekir.
“Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı kati, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır.”
Atamızın bu sözü benim motivasyon kaynağımdır. Çalışmalarımda bu sözü hatırlar ve bu mirasa uygun şekilde işime devam ederim. Çünkü bilirim ki bir şeyi başarmak için onun miraslarını doğru anlamak ve uygulamak gerekir.
Devletçilik de onun bize bıraktığı miraslardan biridir fakat güncel dünyadaki paradigma değişimleri ve farklı uygulama alanları bu ilkenin altında yatan fikrin ve hissiyatın anlaşılmasını zorlaştırmaktadır.Bu ilkenin üzerine koyulan perdelerden dolayı bazı insanlar ve zümreler bu ilkeyi farklı yorumlara açık hale getirdi. Bu yazımda Devletçilik kavramının temel niteliklerini açıklayıp, ilerleyen yazılarımda da bu kavramın günümüzdeki yerine ve uygulanış biçimlerine bir yorum getireceğim.
Devletçilik bir ülke üzerinde yaşayan insan topluluğunun, aralarındaki düzeni kurmak ve sürdürmek için oluşturduğu siyasi teşkilat ve bu teşkilatın ortaya çıkardığı üstün buyurma gücüdür.
Devletçilik ilkesi ise o ülkenin sosyal politikasında izlenecek yol ve yöntemlerin belirlenmesi; ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın devlet eliyle gerçekleştirilmesidir. Bu ilkenin temel öğeleri; tek Millet, tek Bayrak, tek Vatan ve tek Devlettir. Bu tanımdaki “devlet eliyle gerçekleştirilmesi” kavramı insanlar tarafından yorumlanabilmektedir.
Bu kavramın günümüzdeki yansımalarını daha önceden de belirttiğim gibi sonraki yazılarımda yorumlayacağım. Devletçilik ilkesinde asıl amaç, fertlerin yetersiz kalabileceği ve bu yüzden güvenceye ihtiyaç duyduğu girişimlerde devletin gerek bizzat gerekse fertlere destek vererek bu yatırımların gerçekleşmesini sağlamaktır. Bu ilke Atatürk’ün ekonomik görüşlerini ifade eden; ekonomik kalkınmada özel teşebbüslerin yanı sıra devletin de yatırımlar yapmasını öngören yani karma sistemi ele alan, sosyal güvenliğin sağlanmasını devletin görevi kabul eden bir ülküdür. Devletçilik ilkesinde devlet, ihtiyaç duyduğu takdirde güçsüzlerin güçlülerle karşı karşıya kalmasından doğacak sakıncaları gidermek maksadı ile düzenleyici roller üstlenmektedir.
“Prensip olarak devlet, ferdin yerine kaim olmamalıdır. Fakat ferdin inkişafı için umumi şartları göre önünde bulundurmalıdır. Bir de, ferdin şahsi faaliyeti, iktisadi terakkinin esas menbaı olarak kalmalıdır. Fertlerin inkişafına mani olmamak, onların her noktai nazardan olduğu gibi bilhassa iktisadi sahadaki hürriyet ve teşebbüsleri önünde devlet kendi faaliyeti ile bir mani vücuda getirmemek, demokrasi prensibinin en mühim esasıdır. O halde diyebiliriz ki, ferdiyet inkişafının mani karşısında kalmaya başladığı nokta, devlet faaliyetinin hududunu teşkil eder. “
Mustafa Kemal Atatürk