Bulundukları bölgede politik güç elde etmiş ve diğer ülkelere kıyasla ekonomisi gelişmiş olan ülkeler, çevrelerindeki ülkeler ile ekonomik ilişkilerini güçlendirmek ve o ülkeleri bir nevi bölgede gerçekleşen ekonomik faaliyetlerin çerçevesinde tutmak için çeşitli bölgesel gruplaşmalar oluşturmaya çalışmıştır.
Özellikle Rusya, Sovyetler Birliği ile bağını koparmış olan ülkeler üzerindeki etki alanını genişletmek ve ürünlerinin uzanabileceği yeni marketler oluşturmak adına bu ülkeleri Avrasya Ekonomi Birliği (Eurasian Union) yapılanması altında toplamak istemiştir. Rusya, Avrupa Birliğinin Güney Kafkasya ülkeleri ile Doğu Ortaklığı (Eastern Partnership Program) kapsamında yakın ilişkiler içinde olmayı hedeflemesi sonrası bu ülkeler üzerindeki etkisini kaybetmemek için bu örgütlenmeye öncelik vermiştir. Ayrıca Asya bölgesindeki ekonomik gücünü belli eden Çin, “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık İlişkileri Antlaşmasının” (RCEP) temellerini atarak aynı kıtayı paylaştığı ülkeler ile ekonomik ilişkilerini güçlendirecek birtakım birliktelikler gerçekleştirerek Batıya karşı güçlü bir blok oluşturmayı hedeflemiştir. Artık kutuplaşma kavramı, kıtalardaki güçlü devletlerin bölgesel ekonomik birlikteliği öngören ortaklıklar kurması ile ülke bazında alınan bir tavır olmaktan çıkmış, ortaklığa üye olan ülkelerin benimsediği ortak bir karşıtlık olmuştur.
Çoğu ekonomik ilişkileri geliştirme temeli üzerine kurulu olan ortaklıkların, üye ülkelerin siyasi politikasını tek yöne çekme ihtimalini doğruladığı göz önüne alınırsa, Amerika’nın önderliğinde temelleri atılan Trans-Pasifik Ortaklığının(Trans-Pacific Partnership) da bu sonucu doğuracağı öngörülebilir. Çin’in bölgedeki ekonomik gücünü sağlamlaştırmasına karşı bir denge unsuru olarak görülen Trans-Pasifik Ortaklığı, Pasifik Okyanusu’nun kıyı kesiminde bulunan 12 ülke (Brunei, Şili, Yeni Zelanda, Singapur, Avustralya, Kanada, Japonya, Malezya, Meksika, Peru, ABD, Vietnam) arasındaki ticari engelleri kaldırmak amacı ile kurulan bir örgüttür. Ortaklığın, üye ülkeler arasındaki sermaye ve hizmet dolaşımını kolaylaştırarak ülkelerden bir ortak pazar yaratmaya yönelik olduğu söylenebilir. Anlaşmayı imzalayan ülkeler, tarım ürünleri ve endüstriyel mallara gelen tarifeleri ortadan kaldırmakta ve serbest piyasa ekonomisini canlandırmaya yönelik ekonomi politikaları belirlemekte hemfikirlerdir. Bu ortaklık neticesinde ekonomik işbirliği kuran ülkeler aynı zamanda istihdam uygulamaları, fikri mülkiyet ve rekabet politikaları gibi kapsamlı konularda işbirliği içerisinde olacaklarını belirttiler. Dolayısı ile bu antlaşmanın içeriği dünya ekonomisindeki tüketicilerin %40 ını oluşturan 800 milyon kolektif nüfusun geleceğini etkileyecek niteliktedir. Fakat müzakere sürecinde, antlaşmanın içeriğinin kamuoyuna duyurulmaması ortaklığa yönelik tepki çekmiştir.
Anlaşmanın karşıtı olan gruplar, anlaşmanın uluslararası şirketlere tanıdığı ayrıcalıkların yerli üretim üzerinde olumsuz etki yaratacağı görüşündeler. Ayrıca üye ülkeler arasındaki ticari sınırlar kaldırıldıkça, uluslararası şirketlerin en ucuz işçi kaynağını bulabilecekleri ülkelere yatırım yapmaya yönelecek olmaları işçi sendikalarını korkutmaktadır. Çünkü bu durumda, iş piyasasında oluşacak
uluslararası rekabetin işçilerin çalışma kalitesini ve maaşlarını düşüreceği olasıdır. Fakat bu durum uluslararası ticaret ortaklığı kuran tüm ülkelerin yüzleşebileceği bir sonuçtur. Bu ülkelerin birlikte tek bir ekonomik çatı altında toplanma ihtimalinde asıl endişe duyulması gereken kısım, farklı ideoloji akımlarını benimsemiş ülkelerin (Vietnam ve Amerika gibi) bir araya gelmesinin yaratacağı sorunlardır. Özellikle ekonomide hükümet düzenlemelerini (government regulation) en aza indirgemek isteyen bir antlaşmanın temellerinin güçlendirilmesi, Vietnam ve Singapur gibi ülkelerin bu konuda korumacı politikalarından taviz vermelerine bağlıdır. İdeolojik karşıtlıkların liberal bir ekonomi düzenine doğru yönlendirildiği bu antlaşmada aynı zamanda gelişmiş ekonomiler ile henüz gelişmekte olan ekonomilerin arasında güç eşitsizliği de vurgulanarak, gelişmekte olan ülkelerin aynı koşullar altında ekonomik rekabete sürüklenmesinin de ne kadar faydalı sonuçlar doğuracağı belirsizdir.
Tarımsal faaliyetlerini etkin bir şekilde gerçekleştirmesini sağlayacak yeterli büyüklükte toprağa sahip olmayan Japonya ise kendisinden daha verimli süt ürünleri, şeker ve pirinç üreten Avustralya’dan bu ürünleri ithal etmeyi kabul ederek, üyeler arası iş bölümünü (division of labor) desteklediğini gösterdi. Fakat özellikle Toyota ve Honda gibi Japonya merkezli otomobil firmalarının en büyük ihracat pazarı olan ABD’ye ucuz erişim elde etmesi sonucu, Japon ekonomisi sekteye uğramayacaktır. Fakat burada asıl korkulması gereken durum, ülkelerin iş bölümünü gerçekleştirdikten sonra belirli ürünlerin üretiminde kendilerini geliştirmelerinin sonucu diğer ürünler için dışa bağlı hale gelmeleridir. Kurulan bu ekonomi düzeninin ülkelerin işgücünü belirli ürünlerin imal edilmesine yönelik uzmanlaştırılması sonucu –genelde bu ürün ülkenin ekonomik altyapısı göz önüne alındığında en etkin biçimde imal edeceği bir üründür– üye ülkelerin ihtiyaç duydukları ürünleri diğer üyelerden temin ettiği ve bunun neticesinde ülkelerin birbirine bağımlılığını arttıran bir düzen oluşacaktır. Bu düzen, ülkeler arasındaki bağımlılığı güçlendirdikçe bir üye ülkedeki ekonomik çalkantıların diğerlerini de olumsuz yönde etkileme ihtimali söz konusudur. Fakat üye ülkeler için açılan yeni ihracat kapılarının yerel üretimi canlandırarak işçilerin maaşını arttırması ve yaşam standartlarını yükseltmesi de mümkündür.
Rusya, Amerika ve Çin gibi ekonomi devlerinin kendi coğrafyalarında kurduğu ekonomik ortaklık girişimleri; politik hemfikirliliği empoze etmediği, üreticileri adaletsiz bir rekabetin içine sokmadığı, ülkelerin işgücünü tek yönlü üretime yönlendirmediği sürece ortaklığın bir parçası olan gelişmekte olan ülkelere fayda sağlayacaktır. Ortak ülkeler arasındaki çıkar dengesi korunmaz ise verimli ve karşılıklı işbirliğine dayalı bir ortaklık antlaşmanın metinlerinde kalacaktır.
Kaynakça
http://www.bbc.com/news/business-34451423
http://www.theguardian.com/business/2015/oct/11/why-support-tpp-critics-read-agreement-keep-open-mind
http://www.economist.com/news/finance-and-economics/21672330-negotiators-agree-ambitious-trade-deal-opposition-its-ratification
http://www.fpri.org/geopoliticus/2015/10/us-foreign-policy-aspirations-and-trans-pacific-partnership-economic-integration-and-political-alignment
http://www.dunya.com/guncel/dunyanin-en-buyuk-serbest-ticaret-anlasmasinda-dugmeye-basiliyor-180280h-p3.htm
http://ydemokrat.blogspot.com.tr/2015/10/trans-pasifik-ortaklg-anlasmas.html
Görseller
Humanitarians split on Obama’s trade agenda: Trans Pacific Partnership
https://dinmerican.files.wordpress.com/2013/08/tppa-1.jpg
http://thedailyblog.co.nz/wp-content/uploads/2014/03/TPPA31.jpg
Faruk
Kısa ve çok açıklayıcı bir yazı. Yazarı bu hap gibi bilgiyi bize sunduğu için tebrik ederim. Diğer yazılarını okumayı da sabırsızlıkla bekliyorum.